Güncelleme Tarihi:
Ülkeler güçlü oldukları taraflarını bir araya getirerek, geliştirilmesi gereken başlıklarda güç birlikleri inşa ederek daha güçlü nesiller yetiştirme hedeflerini ortaya koyuyorlar. Bilim ve teknolojinin geleceğin dünyasında güçlü devlet vurgusu için önemi dikkate alındığında bu arayışların anlamı daha da netleşiyor. Dünyada daha iyi yarınlara hizmet edebilecek bu çabaların aynı zamanda ‘akademik soğuk savaşları’ veya belki de ‘akademik sıcak savaşları’ başlattığını da dikkate almak gerekiyor.
GÜÇ MÜCADELESİNDE ÖNEMLİ BİR ALAN
Devletler ulusal düzeyde bölgeler arasındaki işbirliklerinin ötesinde, özellikle yükseköğretim alanında daha geniş coğrafyalarda ve uluslararası düzeyde ülkeleri bir araya getiren, devlet veya kurum düzeyinde farklı işbirlikleri inşa ediyorlar. Bu yeni veya yenilenen yapılar dünyada farklı alanlarda süregelen güç mücadelesinde önemli bir alanı temsil ediyor. Avrupa Birliği’nin (AB) bilim ve teknoloji alanındaki çalışmaları, kurumları veya örgütlenmeleri bu süreçde en bilinen gelişmelerden biri. AB kendi coğrafyasının ötesinde de etki alanını genişletme çabası içinde. Güneydoğu Asya’daki ASEAN’la kurduğu yeni birliktelik çok iyi bir örnek. 1967’de Tayland, Malezya, Endonezya, Singapur ve Filipinler’in katılımı ile kurulan ASEAN (Güney Doğu Asya Ülkeleri Birliği) Vietnam, Laos, Mynamar-Burma ve en son 1999 da Kamboçya’nın katılımı ile 650 milyon nüfusu temsil ediyor. Bu ülkelerin gayri safi milli hasılası (GDP) 2.8 trilyon ABD dolar. ASEAN çatısı altında, 447.7 milyon nüfusu olan Avrupa Birliği (AB)’nin desteği ile 2021-2025 ASEAN-SHARE (Support to Higher Education in the ASEAN Region-Güney Doğu Asya’da Yükseköğretimi destekleme) Programı başlatıldı. Program AB tarafından fonlanıyor . Programda bu güne kadar 15 milyon Euro ile yükseköğretimde hareketlilik ile bu amaçla verilecek öğrenci bursları ve ilgili alanda kurulacak dinamik platformlar desteklendi. AB yetkilileri SHARE Programının, aynen yükseköğretimde hareketliliği destekleyen ERASMUS programı gibi yüksek değerde etkileyici olacağını, araştırmada güçlü ortak alanlar yaratacağını ve doğu-batı yükseköğretiminin harmonize edilebileceğini ifade ediyor. SHARE Programı ayrıca DAAD (Almanya), British Council (İngiltere), Nuffic (Hollanda), Campus France ( Fransa), EUA (Avrupa Üniversiteler Birliği) ve UNESCO tarafından da destekleniyor.
BAĞIMSIZ BİR BİLİM VE TEKNOLOJİ POLİTİKASI
Bu tür projelerin oluşumunda ve birlikteliklerin sürdürülebilir nitelikte inşasında elbette ülkelerin çıkarları ve bölgelerarası dengeler ve jeopolitik çatışmalar da önemli. SHARE projesini ilgili coğrafya da Çin’in ticari ve siyasi liderliğinin, milyarlarca dolarlık ‘Kuşak Yol’ projesinin tartışmaya açılmasının etkisinden bağımsız değerlendirmek mümkün değil. Jeopolitik gerçekler, çalkantılar ekonomide, güvenlikte olduğu kadar, yükseköğretim politikalarını da derinden etkiliyor. Bu yeni açılımları değerlendirirken bağımsız bir bilim ve teknoloji politikasının önemini merkeze koyarak hareket etmek gerekiyor. Ancak bu temel ilke bilimsel gelişmelerde uluslararası işbirliklerinin önemini, yükseköğretimde ulus aşırı projelerin katkısını ve uluslararası öğretim üyesi ve öğrenci hareketliliğinin gelişmeye, ilerlemeye etkisini yadsımayı getirmemeli. Özellikle günümüz dijital dünyasında, dünyanın dört bir tarafına küçük noktalar halinde dağılmış laboratuvarların birlikte büyük bir güç yaratabileceğini, bilimsel çalışmalara birer damla olarak yansıyan gelişmelerin işbirlikleri ile çığır açıcı dönüşümleri ortaya çıkarabileceğini hatırlamak önemli. Dünyanın başındaki, COVID 19, aşılar, iklim değişikliği, küresel ısınma, sismik hareketler, depremler, enerji kaynakları gibi büyük sorunların ancak çoklu araştırma ekipleri ve ciddi işbirlikleri ile çözülebileceğini artık net olarak görüyoruz.
ÜLKE OLARAK MADDİ DESTEK VERİYORUZ
Avrupa Birliği’nin farklı kurumları, ekipleri bir araya getiren yapısı ülkelerin gücünü, bu gücün bilim ve teknoloji alanına yansımasına iyi bir örnek. AB, Ufuk Avrupa 2021-2027 Projelerinde yaklaşık 100 milyar Euro’yu Bilim ve Teknoloji (S&T) için tahsis etti. Türkiye de bu yapının önemli bir parçası. Bu akışa ülke olarak ciddi bir maddi destek veriyoruz. Bu desteğin ülkemize ve bilim dünyasına geri dönmesi için çok sayıda kaliteli başvuru yapmalı, üniversitelerimizde bu sistemde verimli çalışmalar için daha büyük emek harcamalılar. Sınırlı sayıda vakıf ve devlet üniversitemiz dışında AB programlarında Türkiye’nin yeterince faydalandığını söylemek zor. Bu alanda ilgili kamu kurumlarının çok ciddi desteği olduğunu da hatırlamak lazım. Yakın dönemde çalışma konularını değerlendirdiğimizde ve diğer büyük aktörler ABD ve Çin ile karşılaştırıldığında, AB’nin sosyal içerikli konular ve sürdürülebilir çevre çalışmalarına daha çok odaklandığını görüyoruz. AB, ayrılan bu fonun yarısını, akıllı şehirler, kanser tedavisi, iklim değişikliğine adaptasyon ve sağlıklı toprak-tohum ve yiyecek tedarikine ayıracağını bildirdi.
AYRIŞMALARA DA ŞAHİT OLUYORUZ
Ülkelerin jeopolitik gerçeklerin de etkisi ile çaba sarf ettiği birleşmelerin yanı sıra benzer zorunlulukların ayrışmalara da neden olabildiğine şahit oluyoruz. Örneğin dünya yüksek öğretim sistemlerini takip eden akademisyenler, dünya çapında kalite değeri yüksek üniversiteleri ve sergilediği müthiş etkileyici akademik performansı ile yükselişe geçen Çin bilim dünyası ve yüksek öğretiminin, Batının ve ABD’nin yüksek öğretim ekosistemi ile arasında, son 50 yılda derin bağlarla yürüyen birlikteliklerinin ayrışmaya yöneldiğini söylüyorlar. Bu bağlamda gerek Avrupa’da gerekse ABD’de üniversitelerde, hemen hemen bütün disiplinlerde eğitimde, araştırmada, inovasyon merkezlerinde çalışan Çin’li doktorantlara, araştırmacılara karşı temkinli bir yaklaşım sergilendiğini ifade ediyorlar. Çinli öğrenciler yurt dışında okumak ve araştırma gruplarında olmak için hala istekliler ancak ekonomik durgunluk, değişen yerel koşullar ve jeopolitik ayrışmalar bu motivasyonu zayıflatma eğiliminde. Halbuki –ayrışmaya neden olarak faktörler dışarıda bırakıldığında- Çin’in bilim ve teknoloji alanında gösterdiği gelişme ortaklıkları arttırmalıydı. Çin; World –Class (Dünya Çapında) Pekin-Beida Üniversitesi, 1930’lardan buyana araştırmada başı çeken Tsingua Üniversitesi başta olmak üzere 2023 QS Dünya üniversiteleri sıralamasında en üst kulvarda 5 üniversite ile yer aldı. 2018 de ABD kaynaklı uluslararası mühendislik ve fen bilimleri makalelerin yüzde 26’sı Çinli akademisyenlerce yazılmıştı. Oysa politik alanda inşa edilen dengeler, ülkelerin çıkarları ve endişeleri ve biraz da COVİD 19 etkisi ile 2022’nin ilk yarısında Çin vizeli uluslararası öğrencilerin oranı yüzde 50 azaldı. Çin; bilimde, araştırmada, endüstride, aldığı inanılmaz yol ile matematikte, kök hücre çalışmalarında sürdürülebilir enerji politikalarında küresel liderlik seviyesine yükseldi. İleri endüstriyel üretim çalışmaları ile de Çin politika yürütücüleri ‘Made in China 2025’ mottosu ile milli ve yerli akımı öne çıkardıklarını, 2015’te çeşitli platformlarda dünyaya ilan etmişlerdi. Bu süreçte AR-GE’nin, ekonomik rekabeti ve teknolojik kapasiteyi öne taşıyan çalışmalar olduğu bilinci Asya’da ve Çin’de, çok güçlü, mükemmel araştırma merkezlerinin ortaya çıkmasını sağladı. Bunu inanarak, büyük bir disiplin içinde gerçekleştirdiler, araştırma kültürünü öğrettiler ve benimsettiler. Çin’de 2000 yılından bu yana bilimsel yayınlar 25 kat arttı.
TEKNOLOJİ İÇİN EKOSİSTEM HAZIRLIYORLAR
Her zaman hatrılamalıyız; lider ülkeler, bilim politikalarını üretirken, en başta üretilen politikaların iş gücü geliştirme potansiyelini, temel araştırmaların ve teknolojinin akademiden endüstriye taşınmasını hedefliyorlar. Ülkelerinin uzak ve kırsal bölgelerine iş getirecek teknolojilere öncelik veriyorlar. Otaya konulan teknolojinin destekleyici şirketlerini önceden hazırlıyor, kurslar, sertifika programları, yeni derece uzmanlıkları ortaya koyuyorlar. Özetle o teknoloji için bir ekosistem hazırlıyorlar. Örneğin, ABD’nin 9 Ağustos 2022’de imzalanan, yarı iletkenler üretim- CHİPS (Creating Helpful İntensives to Produce Semiconductures ) ve Bilim yasası, temel araştırmalardan mikro elektronik ürünlere geçmeyi hedefliyor. Yasa daha önce yarı iletkenler konusunda çalışan üniversiteler için büyük bir fırsat. CHİPS yasasının kongreye ilk kez sunulduğu 2020’de ‘Goldman Sachs’ ABD’de çip üretim eksikliğinden olumsuz etkilenen 169 büyük endüstri olduğunu rapor etmişti. Konu hem ekonomik hem de ulusal bir güvenlik sorunu haline gelmişti, pandemi bu kıtlığı daha da etkilemiş ve otomotiv endüstrisi büyük darbe almıştı. Yürürlüğe giren yasa birçok sektörde üretimi durdurulan çip kıtlığının kuşattığı sektörlere hızla ön açmayı planlıyor. ABD’de konu ile ilgili üniversiteler yasayı tarihi bir girişim, tarihi bir fırsat olarak değerlendiriyorlar. ABD, önümüzdeki 5 yılda ayırdığı 52,7 milyar doların yaklaşık 39 milyon dolarını bu amaç için kullanacak.
ÜNİVERSİTELERİMİZ YEPYENİ İLİŞKİLER KURMALI
Yukarıda tartıştığımız çerçeve ülkelerin jeopolitik gerçekler başta olmak üzere diğer birçok ulusal ve uluslararası denge bağlamında ortaklıklar kurabileceğini ama aynı zamanda önlemler de uygulayabileceğini ortaya koyuyor. Diplomatik dünyanın çok yönlü yapısında, ülkemiz için her fırsatı kapsamlı bir şekilde değerlendirmek ve ülkemize fayda getirecek bilimsel ve teknolojik imkânlardan yararlanmak büyük önem taşıyor. Üniversitelerimiz ülkemize fayda getirecek yepyeni ilişkiler kurmalılar. Uluslararası ortaklıklar teşvik edilmeli. Bilim ve teknoloji alanında bir dünya gücü olmak için uluslararası akademisyenler ve uluslararası öğrenciler için bir çekim merkezi olmaya devam etmeliyiz. Türkiye Bursları gibi çok iyi yapılanmış programlarımıza güç vermeli ve bu süreçte üniversitelerimizin uluslararasılaşma kültürünü desteklemeliyiz. Özellikle 27 Araştırma üniversitemiz güçlü doktora programları, uluslararası standartta bilimsel üretimleri ve uluslararasılaşmış bölümleri ve fakülteleri ile bu süreçte yönlendirici olmalılar. Son bir vurgu da üniversitelerimizin, ülkemizin uluslararası alanda gücünü desteklemek için ‘akademik diplomasi’ alanında sunabilecekleri katkıya yönelik çalışmalarını arttırmalarına yönelik teşviklerin önemine yapılabilir.
PROF.DR. SEZER ŞENER KOMSUOĞLU KİMDİR?
Prof. Dr. Sezer Şener Komsuoğlu, 1949 yılında Trabzon’da doğdu. Tıp Hekimi ve Nöroloji uzmanı. Eğitimini Atatürk, Ankara ve Hacettepe Üniversiteleri’nde tamamladı. İngiltere’de Birmingham Üniversitesi ve Aston Üniversitesi’nde Nörofizyoloji konusunda 3 yıl çalıştı. Türkiye’de Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Kocaeli Üniversitesi’nin kuruluşlarında yer aldı. Nörolojik Bilimler alanında ulusal ve uluslararası düzeyde 250’nin üzerinde bilimsel yayını var. 2006-2014 yılları arasında 8 yıl Kocaeli Üniversitesi Rektörlüğü yaptı. Dr. Komsuoğlu, 2015-2022 yılları arasında Yükseköğretim Kurulu Başkan danışmanlığı görevinde bulundu. Bu dönemdeyükseköğretimde, Akademide Kadın Çalışmaları Birimini kurdu. Bugün sayıları 117’yi bulan kadın çalışma merkezlerinde akademik ve hizmet odaklı çalışmalar yürüttü. Dr. Komsuoğlu, Avrupa Üniversiteler Birliği’nin (EUA) araştırma ve inovasyon komitesinin seçilmiş 19 üyesinden biri. Oxford Üniversitesi’nce 2015’te yayınlanan Woman Scientist kitabında Türkiye’den seçilen 3 bilim kadınından biri olarak yer alıyor.. 2021’de Türk Nöroloji Derneği’nin, Bilim ve Hizmet ödülü kendisine tevdi edildi. Dr. Komsuoğlu, Prof. Dr. Baki Komsuoğlu’nun eşi, Prof. Dr. Ayşegül K. Çıtıpıtıoğlu ve Prof. Dr. Feride İpek K. Çelikyurt’un annesi.