Güncelleme Tarihi:
BENITTO MUSSOLINI FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN
1918 yılında savaÅŸ sona erdiÄŸinde Mussolini kendini politik açıdan oldukça karmaşık bir konumda hissediyordu. Ciddi bir sıkıntı ortamının hüküm sürdüğü Italya’nın kendisi gibi karizmatik ve tutkulu bir lider için bulunmaz bir ortam olduÄŸunu hissetmekle beraber, bu durumda nasıl bir mesaj ile ortaya çıkması gerektiÄŸi konusunda oluÅŸmuÅŸ ciddi bir fikri, henüz yoktu. Etrafında, liberal Italyan hükümetinden tiksinen iÅŸsiz ve yoksul binlerce insan vardı.ÂArtık yavaÅŸ yavaÅŸ nasıl bir yol izleyeceÄŸi konusunda kararını vermeye baÅŸladı: Yeni, güçlü, dünyayı titreten bir Italya; yeni ve daha güçlü bir Roma.
ÇoÄŸunlukla, terhis olmuÅŸ askerlerin desteÄŸine sahip olan Mussolini, 1919 Martı’nda Fasci Italliani di Combattimento (Italyan Muharip Ligi) hareketini baÅŸlattı.ÂKendilerine "FaÅŸistler" diyen ve siyah gömlek giyen bu grup, silahlı gençlerden oluÅŸmaktaydı ve hareketin düzenlediÄŸi miting ve yürüyüşleri korumakla görevliydi. Silahlı bir milis gücüne sahip olmanın avantajlarının farkında olan Mussolini, politik rakiplerine, özellikle sosyalistlere karşı, ÅŸiddet içeren eylemlere baÅŸlayarak Italyan politik hayatında ciddi ağırlık kazanmaya baÅŸladı.
Silahlı çetelerinin ona sağladığı bu saldırganlık ile Italyan hükümetine karşı şiddetli bir muhalefete başladı. Vittorio Orlando’yu, Versay Anlaşmasında Italyan hedeflerini gözetmemekten, pasiflik ve korkaklıktan dolayı ağır şekilde eleştirmeye başladı. Tüm muhalif politik grupların nasibini aldığı bu saldırılar Mussolini’yi güçlendirmekte, diğer grupları ise benzer taktikler kullanmaya zorlamaktaydı.
1919 seçimlerinde ağır bir yenilgiye uğrayan Mussolini, ancak 1921 senesinde Meclis’e girmeyi başardı. Sağladığı bu yeni güç ile sosyalistler üzerinde uyguladığı terör taktiklerini de gittikçe artırmaya başlamıştı. Bu durumdan pek de şikáyetçi olmayan ve faşist hareketin ana sponsoru durumundaki sanayici elit, ülkede oluşan kargaşa ve anarşi ortamına aldırmaksızın Mussolini’yi desteklemeye devam etti. Mussolini ise sponsorlarının isteklerine uygun şekilde grev-kırıcılığı eylemlerine başlayarak devrimci eğilimlerini tamamen terk etti. Bununla da yetinmeyen Mussolini’nin faşist çetesi, katolik ticaret sendikalarını da hedef almaya başladı. Uygulanan tamamen yasadışı bu saldırılar ve terör karşısında; hükümet, duyarsız, çoğu zaman ise çaresizdi.
1921 yılı boyunca Mussolini oldukça kurnaz ve acımasız bir politik oyun oynamaktaydı. Bir tarafta; parlamenter kanallarla siyasi hareketini Ulusal FaÅŸist Partisi haline getirip, etkili bir nüfuza sahip ulusal ve sanayici elitin desteÄŸini saÄŸlamak amacıyla hareket eden daha radikal faÅŸist eÄŸilimleri bastırmaktaydı.ÂDiÄŸer yandan ise, hükümeti, faÅŸist harekete karşı baskı uygulamaya kalkması halinde alaÅŸağı etmekle açıkça tehdit etmekteydi. Liberal hükümet ise olaÄŸanüstü bir iktidarsızlık örneÄŸi sergileyerek rejime karşı açık tehdit oluÅŸturan bu harekete karşı eylemde bulunmak bir yana, Mussolini’nin desteÄŸini kazanmaya çalışmaktaydı. Zaten Mussolini’nin meclise girmeyi baÅŸarması da bu sayede olmuÅŸtu. Liberal hükümet, seçimlere hazırlık aÅŸamasında FaÅŸist Parti’yle seçim koalisyonu oluÅŸturmuÅŸ, Mussolini de dahil 35 faÅŸistin Meclis’e girmesini saÄŸlamıştı.ÂLiberal hükümet, oldukça iyimser bir beklentiyle, meÅŸru politik zeminde, olacak bir Mussolini’nin militarist ve terörist metotları terk edeceÄŸini, bu arada kendilerine ciddi rahatsızlık veren sosyalist unsurları da baskı altına alacağını, böylece bir taÅŸla iki kuÅŸ vurabileceÄŸini düşünüyordu.
Sonunda, Mussolini’nin politik ihtirası, beklediÄŸi fırsatı 1922 yılının Ekimi’nde yakaladı.ÂKral Victor Emannuel III sürekli düşen hükümetler, giderek artan anarÅŸi ve kaos ortamı yüzünden; bu durumu düzeltmekte tamamen yetersiz kalan Giovanni Giolitti, Ivanoe Bonomi ve Luigi Facta liderliÄŸindeki liberal hükümetin de düşmesinin ardından Mussolini’yi, "BaÅŸbakan" sıfatıyla hükümeti kurmakla görevlendirdi. Kralın bu görevlendirmeyi yapmasının arkasında yatan asıl etken, Mussolini’nin on binlerce kara gömlekli çetecisinin Roma’yı iÅŸgal etme tehdidiydi.ÂKral, önce olaÄŸanüstü hal ilan edip, Roma’ya doÄŸru yürüyüşe geçmiÅŸ bulunan bu çetecilerin üzerine orduyu göndermeyi düşünmüştü. Ancak, etkili sanayici lobisi, bürokratlar ve ordu komutanları, Mussolini’nin mevcut siyasi ve sosyal kaos ortamına ve anarÅŸiye son verebilecek tek kiÅŸi olduÄŸu konusunda Kral’a baskı uygulayıp, bir ÅŸans tanıması konusunda onu ikna etmiÅŸlerdi. Böylece Mussolini’nin, ulusal oyların yüzde on beÅŸinden azını almış olmasına raÄŸmen Italya BaÅŸbakanı ünvanını almasıyla hem Italya, hem de kendisi için sonu felaketle bitecek bir trajedyanın ilk perdesi oynanmaya baÅŸladı.
Mussolini, BaÅŸbakanlığının ilk zamanlarında parlamentodaki liberallerden de destek görmekteydi.ÂNitekim bu destekle ÅŸiddetli bir sansür uygulamaya baÅŸladı.ÂSeçim sistemini deÄŸiÅŸtirerek, meydanlardaki yıllarında diktatörlük yetkilerini almasının ve diÄŸer tüm politik partileri laÄŸvetmesinin yolunu açtı. Basın üstündeki olaÄŸanüstü kontrolünü kullanarak kendi adı etrafında bir mit yaratmaya çalışıyordu: "Duce: Her zaman en doÄŸrusunu yapan, her sorunu çözebilecek tek adam..."ÂBunun ne denli sahte bir imaj olduÄŸunu Italyan halkı ancak yıllar sonra, çok ağır bedeller ödeyerek, anlayacaktı.
Italya kısa zamanda bir polis devleti haline getirildi. Sosyalist Giacomo Matteotti gibi Duce’ye muhalefet etmeye çalışanların sonu ya suikasta kurban gitmek ya da benzeri ÅŸekilde dışlanmaktı. IÅŸin ilginç yanı ise, Mussolini’nin muhteÅŸem performansı ve etkili söy-levleri sayesinde Italyan halkı ona karşı büyük bir hayranlıkla yaklaşıyordu.ÂMuhalif hareket ise, taban bulamadığı bu ortamda zaten herhangi bir varlık göstermiyordu.
Mussolini, 1922 yılı boyunca birçok bakanlığın görevini bizzat üstlendi. Öyle ki, bazı zamanlarda Başbakanlık’la beraber, Içişleri, Dışişleri, Koloniler, Savunma Bakanlığı da dahil 7 bakanlığın görev ve sorumluluklarını kendi üstüne alarak bir süre sonra elde edeceği diktatörlük yetkisinin bir anlamda provasını yapıyordu. Aynı zamanda, mutlak güce sahip Faşist Parti’nin ve silahlı faşist çetelerinin liderliğini de yapmakla Italya’da tam anlamıyla tek güç haline gelmiş, herhangi muhalif bir hareketin oluşmasına zemin vermemişti. Tamamen merkezci bir sisteme dönen Italya’da kaçınılmaz olarak yolsuzluk ve verimsizlik en üst seviyeye tırmanmaya başladı.
Zamanının çoÄŸunu, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında, propaganda yaparak geçiriyordu.ÂOldukça karizmatik ve güçlü imaja sahip olmanın yanı sıra, yıllarca gazetecilik yapmış olmanın verdiÄŸi tecrübe, kitleler üzerindeki etkisini olaÄŸanüstü kılmaktaydı. Tüm basın, radyo, eÄŸitim sistemi, filmler dikkatle faÅŸizm propagandası yapacak ÅŸekilde tekrardan yapılandırıldı ve Italya, faÅŸizmin 20. yüzyılın en doÄŸru rejimi olduÄŸu, liberalizm ve demokrasinin yerini alacağı konusunda ÅŸiddetli ve etkili bir propaganda bombardımanına tutuldu.ÂÖncülüğünü ettiÄŸi rejimin prensiplerini 1932’de Enciclopedia Italiana’da da yayınlanacak olan makalesinde ortaya koydu.
FAŞİZM
Faşizm, Nazizmin bir ölçüde daha ılımlı kardeş rejimidir denebilir. Asla sosyalist değillerdi ve sanayinin devletleştirilmesine ve kapitalist sınıfın ortadan kaldırılmasına da kesinlikle karşıydılar. Bununla birlikte, Hitler’in "lebensraum" diye adlandırılan "yaşam alanı" doktrinini ise pek önemsemiyorlardı. Yahudi düşmanlığı daha zayıftı ve katliamlar, kitle imhası yerine bireysel düzlemde gerçekleştiriliyordu.
Bununla birlikte, faÅŸistler ve Naziler,Âfarkındaydı ve birçok açıdan karşılıklı olarak hayranlık duyuyorlardı. Hitler’in, Il Duce hakkında "Alplerin güneyindeki büyük ÅŸahsiyete karşı duyduÄŸu içten hayranlığı" çeÅŸitli zamanlarda ve yerlerde telaffuz etmesi bir tesadüf deÄŸildi.ÂYine Hitler ve Mussolini’nin Ikinci Dünya Savaşında müttefik olmaları, Ispanyol Iç Savaşı sırasında Franco’nun demokrasi ve cumhuriyet düşmanı asi güçlerine yardım amacıyla asker ve teçhizat göndermeleri de bir tesadüf deÄŸildi.
Faşizm kelimesinin kökünü oluşturan "fasces" kelimesi, Roma Imparatorluğu’nda güç ve düzenin sembolüydü. Fasces, birbirine bağlı çubuklara denirdi ve Romalı politikacıların muhafızları ve hizmetkárları tarafından taşınırdı. Bir tek çubuğun zayıf olduğu, birbirine sıkıca bağlı çubukların ise kırılmaz bir bütün oluşturması anlamında algılanıyordu. Zaten Roma’da gücünü birlikten ve bir ölçüde vatandaş haklarına saygı duymasından almaktaydı.
20. yüzyıl doktrini olarak faşizm, tamamen Mussolini’nin uydurduğu bir rejimdi. Önceleri sıkı bir sosyalist olan Mussolini, Birinci Dünya Savaşı sonunda sosyalizme karşı mücadele konusunda büyük ölçüde ikna olmuştu: Sosyalizm, milliyetçiliğin ortaya koyduğu sağcı ve ırkçı dinamiklere rağbet etmiyor, bilakis bunu reddediyor, milletler arasındaki mücadeleyi tanımıyor, bunun ötesinde kapitalizm sonrası ekonominin nasıl işleyeceği konusunda net ve gerçekçi bir model ortaya koyamıyordu. Bunun sonucunda Mussolini, sosyalizmi terk etti. Hem milliyetçiliğin, hem de sosyalizmin çekici unsurlarını birleştirdiğini iddia ettiği ve adına faşizm dediği doktrini ortaya koydu.
Birçokları faşizmin bir rejim olarak asla varolmadığını, Mussolini’nin despotluğuna fikri bir makyaj vazifesi görmekten öte bir varlığının olmadığını öne sürer. Gerçekten de faşizm asla organize bir yapı ortaya koymamıştı ve öne sürdüğü fikirler bir çok noktada kendiyle çelişmekteydi.
Bununla beraber, faÅŸizmin kendine özgü bazı net savları vardı ki bu sebeple faÅŸizmi "bir ideoloji deÄŸildir" diye deÄŸerlendirmek bazen doÄŸru olmayabilir.ÂItalya’da faÅŸist rejimin göze çarpan karakteristiklerinden bazıları şöyle sıralanabilir:
-Liderlere Kesin Inanç: Iyi politika asla aşağıdakilerin düşüncelerinin yönetime yansımasıyla değil; yönetimdeki mahir liderlerin çözümleri ortaya koyarak aşağıdakilere empoze etmesiyle oluşur.
-Güçlü ve Birlik Içerisindeki bir Millet: Bireyler, milli amaca hizmet aşkıyla, canlarını vermek de dahil, her türlü fedakárlıkta bulunmalıdırlar. Savaş ve yayılmacılık, bireylerin kahraman karakterlerini ortaya koyabilecekleri uygun ortamlar ve yöntemlerdir.
-Koordinasyon ve Propaganda: Reklam, törenler, iktidar partisinde sosyal disiplin, lidere sadakát konusunda bir sembol ve belirleyici güç olması şarttır.
-Bazı geleneksel hiyerarşilere saygı: Örneğin ordu, aile ve kimi zaman da kilise.
-Sosyalist ve Liberallere karşı duyulan nefret: Sosyalistler, milli görüş karşıtı ve Sovyet uşağı hainler olarak; liberaller ise sosyalistlere karşı pasif kalan, bireysel değerlere önem veren, milli görüşü önemsemeyen, ulusu ve devleti zayıflatan yumuşaklar olarak algılanmalıdır.
-Yahudi Düşmanlığı: Şehirlerde yaşayan ve para kazanmaktan başka hiçbir kaygı taşımayan asalaklar, hırsız ve bozguncular olarak görülmeliler. Paralarını çalışarak değil mali manipülasyonlar yoluyla kazanırlar.
Aslında faÅŸizmin popülerlik kazanmasında kapitalizmin aksadığı yönler de pay sahibidir, ki zaten faÅŸizm, kendisini kapitalizmin bu aksaklıklarının giderileceÄŸi rejim olarak pazarlamıştır. Kapitalizm hızlı bir ekonomik kalkınma saÄŸlamıyor ve iÅŸsizliÄŸe çare getirmiyordu. Yine kapitalist ortamda zengin daha zenginleÅŸiyor, yoksullarsa daha da yoksullaşıyordu. Son olarak, pazar ekonomisi insan iliÅŸkilerini aÅŸağılamaktaydı.Â"IÅŸimi gör, paranı al" düzeyinde gerçekleÅŸen sosyal iliÅŸkiler insanları birbirinden uzaklaÅŸtırıyor, ulusal birliÄŸi zedeliyordu. FaÅŸistler, bireysel çıkarların asla ulusal çoÄŸulcu çıkarların önüne geçemeyeceÄŸini savunuyor, bu sebeple de ekonominin sendikacı ve ÅŸirketçi çizgiyi ortaklaÅŸa barındırması gerektiÄŸini düşünüyordu: Devlet, sendikalarla iÅŸverenler arasında arabuluculuk yapacak, yeri geldiÄŸinde de iÅŸveren ve sendikaların doÄŸru davranması için kafa kırmayı da bilecekti. Istihdam seviyesini ve ücretleri, pazar ÅŸartları deÄŸil, devlet belirlemeliydi.
Iki dünya savaşı arasındaki dönemde faÅŸizmin bu tezleri birçok insan için oldukça çekiciydi gerçekten de.ÂDemokrasiler ciddi bunalımlar neticesinde gerilemiÅŸ, Büyük Depresyonun etkileri tüm Avrupa’da çok yıkıcı olmuÅŸtu. Milyonlarca insanın iÅŸsiz kalıp yoksullaÅŸmasıyla taban bulan komünizm, Avrupa’da hızla taraftar toplamaktaydı.ÂLiberal kapitalist hükümetler ise ne bu tehdit karşısında ne de ekonomik sorunlara çözüm getirmekte olumlu bir rol oynayabildi.
Bu bağlamda faşizm, insanlara iş, aş ve milli birlik önermekte, sosyalist tehdide karşı da iddialı savlarıyla güven vermekteydi. Zaten, o dönemde insanlar için, eğer sosyalist değilse, faşizmden başka bir alternatif bulunmamaktaydı. Demokrasiler, ekonomik ve sosyal alanlardaki başarısızlıkları sebebiyle kitle desteğini yitirmişti ve belki Ingiltere hariç, tüm Avrupa halklarında ciddi bir komünist-faşist kutuplaşması yaşanmaktaydı.