Güncelleme Tarihi:
Çevremizde hala daha kadın pilot, mühendis veya bilim insanı gördüğünde şaşıranlar var. Bunların bazıları bu mesleklerdeki kadın sayısının azlığını, kadınların fen bilimleri, matematik ve teknoloji alanlarındaki becerilerinin kısıtlı olmasına bağlıyor. Halbuki bu tamamen yanlış bir varsayım. Nitekim eğitim alanındaki küresel araştırmalar, kız ve erkek öğrenciler arasında matematik ve fen bilgisi açısından kayda değer bir yetenek veya başarı farkının bulunmadığını gösteriyor. Ancak kız öğrencilerin büyük bir çoğunluğu özellikle lise çağlarından itibaren fen bilimleri, matematik ve bilgisayar gibi derslere daha az ilgi göstermeye başlıyor. Dolayısıyla kız öğrencilerin söz konusu derslere ve bu derslerle ilişkili mesleklere yönelik yeterlilik algıları da düşmeye başlıyor. Yani özellikle lise çağlarından itibaren kızlar kendilerini fen bilimleri, matematik ve teknoloji alanlarında yeterince başarılı ve yetenekli görmemeye başlayarak, sosyal bilimler alanındaki derslere ve mesleklere ilgi duymaya başlıyorlar. Hatta araştırmalar, bilgisayar ve matematik derslerindeki yeterlilik algıları ve başarıları erkek öğrencilere kıyasla daha yüksek olan kız öğrencilerin bile sosyal bilimlerdeki mesleklere yönelme eğiliminde olduklarına işaret ediyor.
KIZ ÖĞRENCİLERİN İLGİSİ MATEMATİĞE NEDEN AZALIYOR?
Peki tam olarak ne oluyor da kız öğrencilerin fen, matematik ve teknoloji alanlarına olan ilgisi giderek azalmaya başlıyor? Dikkat ederseniz burada yetenek ve başarı kelimesinden ziyade ilgi kelimesini kullanmak gerekiyor, zira aslında liseye kadar kız ve erkek öğrenciler arasında herhangi bir derse ve alana ilişkin önemli bir yetenek veya başarı farkı yok. Yani konu esasında toplumun ve kültürün kadın veya erkek olmaya yüklediği anlam ve beklentileri ifade eden bir kavram olan toplumsal cinsiyetle yakından ilişkili. Bilindiği üzere toplumun kadından ve erkekten beklediği davranış ve tutumlar birbirinden farklı. Toplumun genel olarak kadından beklediği özellikler duyarlı, şefkatli, sakin, utangaç, çekingen, kanaatkâr, fedakâr ve uysal olmak yönünde iken, erkekten beklediği özellikler ise bağımsız, hırslı, atılgan, ısrarcı, girişimci ve bir miktar da agresif ve asi olmak yönünde. Yani hem ebeveynler hem de toplum genel olarak gerek açık gerekse örtük söylemleri ve mesajları ile kız çocukları öncelikle başkalarının ihtiyaç ve isteklerine duyarlı olmaya yöneltirken, erkek çocukları ise temel olarak kendilerine ve kendi ihtiyaçlarına odaklanmaya yönlendiriyor. Bu durum ebeveynlerin çocuklarına ilişkin tutum ve davranışlarının yanı sıra onların ilgi ve isteklerine ilişkin inançlarına bile direkt olarak yansıyor. Nitekim araştırmalar, ebeveynlerin kız çocuklarına ilişkin inançlarının onların bilimsel etkinliklerden daha ziyade sosyal olaylara ve duygulara ilgi duydukları yönünde olduğuna işaret ediyor. Sözü edilen bu süreci cinsiyet rolü sosyalizasyonu olarak da tanımlamak mümkün.
KARİYER CİNSİYETE BAĞLI OLARAK ŞEKİLLENİYOR
Cinsiyet rolü sosyalizasyonunun etkisiyle erkek çocukların kariyer gelişimleri öncelikle kendi başarı ve kazançlarına odaklanmak yönünde olurken, kız çocukların kariyer gelişimleri ise kendi başarılarından ziyade başta ilerideki eş adayları olmak üzere hayatlarındaki önemli erkeklerin kariyerlerine ve başarılarına odaklanmak şeklinde ilerliyor. Diğer bir ifade ile cinsiyet rolü sosyalizasyonu başarılı bir kariyerin anlam ve öneminin cinsiyete dayalı olarak farklılaşmasına yol açıyor. Bu bağlamda kız öğrenciler toplumun erkeksi olarak nitelendirdiği meslekleri, yani mühendislik, doktorluk, pilotluk ve benzeri gibi toplumsal prestiji ve ekonomik getirisi görece yüksek meslekleri kendileri için bir seçenek olmaktan çıkarmaya başlıyor. Kız öğrenciler bu meslekler yerine toplumun kadınsı özelliklerle eşleştirdiği ve toplumsal ve ekonomik prestiji görece daha düşük olarak nitelendirilebilen mesleklere yöneliyor. Benzer şekilde erkek öğrenciler de öğretmenlik veya hemşirelik gibi toplumun daha çok kadınsı olarak nitelendirdiği rollerle eşleşen meslekleri eleyerek bunların yerine toplum tarafından erkeksi olarak sınıflandırılan mesleklere yönelme eğilimine giriyor.
KADINLAR İŞ DÜNYASINDA DA DEZAVANTAJLI
Çok küçük yaşlardan itibaren başlayan ve yaşam boyu süren bir gelişim alanı olarak ifade edilen kariyer gelişimi, işte tam da bu nedenlerden ötürü toplumsal cinsiyetten veya cinsiyet rolü sosyalizasyonundan ayrı tutulamayacak bir alan. Kariyer gelişimi teorilerine göre toplumsal cinsiyet kadınların sadece kariyer seçimlerine değil aynı zamanda iş dünyasındaki durumlarına ve deneyimlerine de olumsuz olarak yansıyor. Yani kadınlar sadece mesleki karar verme sürecinde değil, hangi mesleği seçmiş olurlarsa olsun, iş dünyasındaki deneyim ve etkileşimlerinin hemen hemen hepsinde çeşitli dezavantajlarla karşılaşıyor. Uzmanlar bu dezavantajların bazılarını yatay ayrışım, dikey ayrışım, cam tavan ve sızdıran boru gibi kavram ve metaforlarla açıklıyor. Yatay ayrışım kadınların dil, edebiyat, sanat, sosyal yardım, sağlık ve eğitim sektörlerindeki belirli meslek ve alanlarda yığılıyor olmalarına rağmen mühendislik, matematik ve bilgisayar bilimlerindeki pek çok meslekten ve dolayısıyla da siyasi ve ekonomik yönetim kademelerinden büyük ölçüde dışlanmış oluşlarını tanımlıyor. Yatay ayrışımla yakından bağlantılı olan dikey ayrışım ise kadınların yoğunlaştığı alanların prestijinin ve öneminin giderek azalması durumunu anlatıyor. Bu bakımdan ele alındığında yatay ve dikey ayrışım kadınların mesleki seçimlerinde ve ilerlemelerinde hem sonuç hem de neden olarak kendini tekrar eden bir çıkmaza dönüşüyor. Sonuç olarak kadın oranlarının fazla olduğu alanlarda maaş ve ücretlerin düşük olması tesadüfi bir durum olmaktan çıkmış olmasına rağmen ülkemiz de dâhil olmak üzere bazı ülkelerde kadınların düşük ücretli sektörlerde yığılıyor olmaları alışıldık bir vaziyette.
ENGELLERİ KANIKSIYORLAR
Kadınların çalıştıkları kurumlarda yükselebilecekleri en yüksek basamağı sınırlayan cinsiyetçi engelleri ifade eden cam tavan metaforunu daha önce duymuş olmanız muhtemel. Bu metaforun cam sözcüğünü barındırmasının nedeni, sözünü ettiğimiz engellerin somut birer gerçek olarak var olmalarına rağmen erkekler tarafından deneyimlenmiyor ve fark edilememeleriyle ile ilgili. Hatta ilginçtir ki cam tavan genellikle ona takılan kadınların kendileri tarafından bile fark edilemiyor. Zira iş dünyasında kadınlar kafalarını cam tavana vura vura bir noktadan sonra artık bu engelleri kanıksamaya ve yukarıda sözünü ettiğim alanlar başta olmak üzere birçok alanda kendi yeterliliklerinden şüphe duyar hale gelmeye başlıyorlar. Örneklendirmek gerekirse, vasıf ve nitelikleri bakımından karşı cinse denk ve hatta üstün olan kadınların bile çalıştıkları kurumlardaki yönetsel ve idari kadrolara atanmıyor oluşları cam tavanın somut varlığına işaret ederken, kadınların gerek bu kadrolara gerekse yüksek prestijli mesleklere ilişkin hedef ve beklentilerinin genel olarak düşük olması ve bu durumu sorgulamaktan dahi uzak duruşları ise cam tavanın zihinlerdeki varlığına işaret ediyor. Yani aslında kadınların kendileri de dahil olmak üzere toplumun genel olarak kadınların fen, matematik ve teknoloji alanlarındaki mesleklere ilişkin yeterliliklerini sorgular halde oluşlarında da cam tavanın etkisi var.
SIZDIRAN BORU METAFORU
Kadınların iş dünyasında karşılaştıkları oldukları engelleri ifade eden bir başka metafor ise sızdıran boru. Bu metafor kadınların eğitim ve mesleki yaşamları boyunca karar verme pozisyonlarına giden süreçlerden sürekli olarak elenmelerini ifade ediyor. Yani tıpkı sızdıran bir boru hattındaki su miktarının giderek azalması gibi, mevcut toplumsal ve profesyonel yapılar içerisindeki kadınlar karar verme porsiyonlarına giden süreçlerden çeşitli sebeplerle eleniyor. Örneğin, Türkiye’de akademik personelin yarısına yakınını oluşturuyor olmalarına rağmen kadınların profesör kadrolarının sadece yüzde 30’una sahip olmaları ve üniversitelerin yönetim kademelerinin neredeyse yüzde 95’inin erkek akademisyenlerden oluşması sızdıran boru ile ilişkili bir durum. Ne yazık ki Türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülkede gerek iş dünyasında gerekse siyasal yaşamda hem cam tavanın hem de sızdıran borunun çok sayıda örneğini bulmak mümkün. Sonuç olarak, iş dünyası ülkelerin gelişmişlik seviyelerinin en büyük göstergelerinden biri olan cinsiyet eşitliğinin çok fazla önem arz ettiği bir alan. Buna karşın kadınların kariyer gelişimlerinin önündeki önyargı ve engeller varlığını devam ettiriyor. Söz konusu engel ve önyargılar nedeniyle ülkemizde kadınlar fen bilimleri, matematik ve teknoloji alanlarındaki mesleklerde daha az temsil ediliyor olmanın yanı sıra, ekonomik, siyasi ve toplumsal fırsat ve imkanlardan da yeterince yararlanamıyor. Ülkemizde cinsiyete dayalı mesleki ayrımlaşmanın önüne geçebilmek için gereken toplumsal farkındalığın bir an önce oluşturulması ve öğrencilerin ilerideki alan ve meslek seçimlerini daha etkili bir şekilde yapabilmeleri için sadece lisede değil eğitim kademelerinin hepsinde kariyer psikolojik danışmanlığı hizmetlerine ulaşabiliyor olmaları gerekiyor. Bu konuda basın ve yayın organlarının payına düşen sorumluluk ise cinsiyete dayalı mesleki ayrımlaşmanın ülkenin ekonomik ve toplumsal yapısı üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekmenin yanı sıra, özellikle fen bilimleri, matematik ve teknoloji alanlarındaki mesleklerde çalışan kadın rol modellere daha çok yer vermek gibi görünüyor.
DOÇ. DR. ELİF ÇİMŞİR KİMDİR?
Anadolu Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak çalışmakta olan Doç. Dr. Elif Çimşir, 2008 yılında Hacettepe Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olmuştur. Kısa süreli olarak Bolu Kültür İlköğretim Okulu’nda psikolojik danışman olarak çalışan Elif Çimşir, Milli Eğitim Bakanlığı’nın YLSY bursunu kazanarak yüksek lisans eğitimini 2012 yılında Penn State Üniversitesi’nin Rehabilitasyon Danışmanlığı programında, doktora eğitimini ise 2016 yılında yine aynı üniversitenin Psikolojik Danışman Eğitimi ve Süpervizyonu programında tamamlamıştır. Yüksek lisans stajı kapsamında akıl ve ruh sağlığı problemleri bulunan yetişkinlere psikolojik, sosyal ve mesleki destek sağlayan Elif Çimşir, bu süreçte aynı zamanda State College Centre County kadın sığınma evinde kadına yönelik şiddete ilişkin hak savunuculuğu eğitimi almıştır. Doktora programı uygulama stajını Penn State Üniversitesi’nin Kariyer Merkezinde tamamlamış olan Elif Çimşir’in güncel araştırma alanları ise engelli bireyler, kadınlar ve uluslararası öğrenciler başta olmak üzere dezavantajlı grupların yaşam deneyimleri ile genel olarak olumsuz çocukluk yaşantılarının ortaya çıkardığı psikolojik eğilimlerin bireylerin yaşam doyumları ve mutlulukları üzerindeki etkilerine odaklanmaktadır.