Güncelleme Tarihi:
Prof. Dr. Çetinsaya, YÖK'ün kuruluş yıl dönümü ve dün yayımlanan Akademik Özgürlük Bildirisi'ne ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
YÖK hakkındaki haberlere, yorumlara bakıldığında "ağır ve negatif imajı" olduğunun görüleceğini belirten Çetinsaya, 12 Eylül, 28 Şubat, Türkiye'deki antidemokratik uygulamalara ilişkin bahis, makale ve yayınlarda YÖK adının mutlaka geçtiğini dile getirdi. Bunun yadsınamaz bir imaj ve miras olduğunu söyleyen Çetinsaya, “Bütün dünyadaki örnekleri gibi eğer sadece planlama, koordinasyon ve kalite güvencesi denetimi yapan bir kurum olarak kalsaydı, hiç şüphesiz bugün iftiharla bahsedeceğimiz bir kuruluştu. Ama böyle olmadı. Son 30 yılı hep birlikte yaşadık” dedi.
YÖK'ün geçmişte vesayetin ve antidemokratik uygulamaların bir aracı haline geldiğine dikkati çeken Çetinsaya, bugün YÖK ile ilgili bütün tartışmaların, söylemlerin bununla ilgili olduğunu kaydetti. Yorumlara baktıkça YÖK'ün kendisi değişse bile negatif imajın değişmesinin zorluğunu gördüğünü ifade eden Çetinsaya, “İmajı toplumun nazarında değişmese bile YÖK, son 5-6 yıldır ciddi bir değişim ve dönüşüm geçiriyor” diye konuştu.
Mevcut yasal zeminin değiştirilmesi çalışmalarına değinen Çetinsaya, yükseköğretim sisteminin hangi stratejilerle, politikalarla yapılandırılması gerektiği konusunda çalışmalar da yürüttüklerini söyledi.
Son 5-6 yıllık emeğe haksızlık ederiz
Çetinsaya, 5 milyon öğrencinin, 130 bin öğretim elemanının, 175 üniversitenin olduğu bir sistemde mutlaka planlama ve koordinasyon yapacak, kalite ve denetleme süreçlerini yönetecek bir kuruma ihtiyaç olduğunun altını çizdi.
Bunun 21. yüzyılın Türkiyesi ve dünyasının beklentilerine uygun şekillenmesi gerektiğine dikkati çeken Çetinsaya, “Vesayetçilik anlamında, antidemokratik zihniyet anlamında o eski YÖK, bugün yok. Hala bu imajı yüklemeye devam edersek, son 5-6 yıllık emeğe haksızlık ederiz diye düşünüyorum” dedi.
Çetinsaya, yükseköğretim sisteminin yeniden yapılandırılmasının gündemlerinde olduğunu söyledi.
Hükümet yetkililerinin dikkatini çekmeye çalışıyoruz
Akademik Özgürlük Bildirisi'ne de değinen Çetinsaya, “Göreve geldiğimden beri Türkiye'de üniversitelerde yaşanan olaylar bu konudaki düşüncelerimi meslektaşlarımla, öğrencilerimizle ve kamuoyuyla paylaşmam da bir saik oldu. Akademik özgürlüklerin niçin olmazsa olmaz olduğu, ne olduğu konusundaki düşüncelerimi daha önce Üniversiteler Arası Kurul toplantılarında ifade ettim” diye konuştu.
Çetinsaya, 6 Kasım dolayısıyla düşüncelerini tek sayfaya indirerek, bir bildiri şeklinde bütün meslektaşlarıyla, öğrencilerle paylaşmak istediğini belirterek, “Ülkemizin yükseköğretim sisteminin ileri gitmesi için birkaç koşula ihtiyacımız var. Bir tanesi iyi bir planlama, koordinasyon ve kalite güvencesi sistemi, bir diğeri fiziki imkanlarımızı iyi oluşturabilmek, bir diğeri en parlak öğrencileri ve insan gücünü akademiye çekebilmek, onları akademide tutabilmek için özlük hakları meselesi, bir diğeri ama en vazgeçilmezi düşünce, ifade, bilim ve araştırma özgürlüğü. Bunların hepsi bir araya geldiğinde ülkemizin yükseköğretim sisteminin sağlıklı işleyebileceğini ve ileriye gidebileceğini düşünüyorum” diye konuştu.
Üniversitelerin fiziki imkanlar açısından çok iyi durumda olduğunu belirten Çetinsaya, bina ve laboratuvar alt yapısı, araştırma fonları ve imkanları açısından belli bir düzeyin yakalandığını vurguladı.
Özlük haklarıyla ilgili ciddi sıkıntılar olduğunu söyleyen Çetinsaya, bunun için de mümkün olduğu kadar farkındalık yaratmaya, kamuoyunun, hükümet yetkililerinin dikkatini bu konuya çekmeye yoğun çaba gösterdiklerini, çeşitli raporlar yayınladıklarını söyledi.
Bildiri üzerinde uzun süredir çalışılıyor
Bilimin ve bilim adamının var olabilmesi için ifade, düşünce, araştırma, kısaca akademik özgürlüklerin önemine dikkati çeken Çetinsaya, bu özgürlüklerin, dünya ve medeniyetler tarihine bakıldığında, Batı'nın Doğu'nun da olmazsa olmazı olduğunun görüleceğini, 21'inci yüzyılın küresel dünyasında ise hava ve su kadar önemli olduğunu belirtti.
Çetinsaya, “Bu nedenle bu bildirgeyi hem öğrenciler, hem akademisyenlerle paylaşarak, konunun önemini vurgulamak, çeşitli tartışmalarla ilgili ne düşündüğümü belirtmek istedim” dedi.
Akademik Özgürlük Bildirisi'nin üzerinde uzun süredir çalışıldığını ifade eden Çetinsaya, bilimsel ilerleme için akademik özgürlüklerin önemine işaret edildiğini söyledi. Çetinsaya, “Bunu öğretim üyeleri için ayrı, öğrenciler için ayrı, kampüse gelen misafirler için ayrı tanımlıyor. İmkanlarını, çerçevelerini belirliyor. Temel konsept, mutlaka akademik özgürlüğün üniversite hayatının bir parçası olduğunu, ister hoca açısından ister öğrenci açısından vazgeçilmezliğini vurguluyor. Ama şiddete çağrı çıkarmadıkça, şiddete meyletmedikçe ve yol açmadıkça” diye konuştu.
6 Kasım'ın anısına yayımlamayı tercih ettim
Şiddete çağrı çıkarmadan eleştirilerin dile getirilebileceğini, barışçıl protestoların yapılabileceğini söyleyen Çetinsaya, şöyle devam etti:
“Bunların örneklerini de farklı konularda görüyoruz. Ben bu bildirgede özelikle derslerdeki, kürsülerdeki, koridorlardaki duruma işaret ettim. Hem kişilerin farklılıklarının bir zenginlik olduğunu vurguladım, farklı görüşlerin ifade edilmesinden doğal bir şey olamayacağını ifade ettim hem de ne şekilde olursa olsun ayrımcılığın, söylem olarak da eylem olarak da kabul edilemeyeceğini vurguladım. Bu, insanların kılık kıyafetleri de olabilir, farklı düşünceleri de olabilir, sosyal, kültürel ve kimliksel farklılıkları da olabilir. Bunların bir ayrımcılığa yol açmaması gerektiğini de vurguladım.”
Bildiriyi anahatlarıyla kendisinin hazırladığını, aydın ve akademisyenlerin görüşlerini aldıktan sonra nihai halini verdiğini belirten Çetinsaya, 6 Kasım vesilesiyle yayımlamayı tercih ettiğini söyledi.
Yasalarla, bürokratik örgütlerle olabilecek bir şey değil
“Bu özgürlüklerin sağlanabilmesi için yasal bir düzenleme yapılacak mı?” sorusu üzerine Çetinsaya, şu cevabı verdi:
“Bunların akademik hayatta içkin olduğunu varsayıyorum. Bunların hizmet içi eğitimle yahut mevzuatla öğretilemeyeceğini varsayıyorum. Akademik kültürün ve üniversitelerin olmazsa olmazları bunlar. Ama belki farkındalık yaratmak için tabii ki hepimiz çaba göstermeliyiz. Bunların akademik kültürün bir parçası olması için çaba göstermeliyiz. Tecrübelerim şunu gösteriyor, daha önce öğretim üyesi olarak her kademede üniversitelerde bulundum. Ama şimdi masanın bu tarafında oturan birisi olarak diyebilirim ki bizim bütün sorunlarımız yasalardan ve birtakım idari mekanizmalardan ibaret değil. Ciddi bir zihniyet ve akademik kültür meselemiz de var Türkiye'de. O bakımdan Türkiye'deki akademik kültürün, akademik özgürlükler ortamının, akademik yaşam kültürünün mutlaka oluşturulması için elimizden gelen gayreti göstermemiz gerekir. Bu da yasalarla, bürokratik örgütlerle olabilecek bir şey değil.”
Akademik özgürlükler, hava gibi, su gibi
Madalyonun öbür tarafına bakmakta da yarar gördüğünü belirten Çetinsaya, “Üniversitelerde bir tedirginlik, çekingenlik olduğu doğrudur" dedi.
Bunu çözüm süreci bağlamında yaptığı Doğu, Güneydoğu başta olmak üzere Anadolu'daki ziyaretlerinde gözlemlediğini anlatan Çetinsaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Üniversitelerin başat görevi, toplumun, ülkenin gündemindeki siyasi, sosyal, iktisadi meselelerle ilgilenmek, çözümler üretmektir. Akademik özgürlükler konusunda bile tedirginlik görüyoruz, bir kafa karışıklığı görüyoruz. Bunun bir sebebi de Türkiye'de son 40 yılda yaşananlar. Bir öğretim üyesi grubu düşünün, 70'lerde akademisyenler can korkusu içindeydiler, suikaste uğrayanlar oldu, kimisi sakat kaldı, kimisi öldü. 80'lerde nice hocalar işten atıldı. 90'larda nice hocalar işten atıldı. Kimisinin tezleri reddedildi, kimisinin atama ve yükseltilmesi engellendi. Bunlar hepimizin gözlerimizin önünde oldu. Doğal olarak öğretim üyelerinde de öğrencilerde de bir çekingenlik, tedirginlik olabilir. Bugünün normalleşen Türkiyesinde bunlara artık yer olmadığını düşünüyorum. Akademik özgürlüklerin bizim için hava gibi, su gibi olduğunu ve eğer bu havayı koklayamazsak, bu havayı yaratamazsak ülkemizin yarınları için de endişe duymamız gerektiğini düşünüyorum. Buna hem öğrencilerimiz hem öğretim üyelerimiz hem de bütün vatandaşlarımız katkıda bulunmalıdır. Ancak böyle, üniversitelerimizi özlediğimiz noktaya getirebiliriz.”
Bütün bunlar biz yaşarken oldu
Akademisyenliği sırasında 'akademik özgürlük'lerin engellenmesi anlamında bir duruma tanık olup olmadığını sorulması üzerine Çetinsaya, “Geçmişte hepimiz birçok şeyler yaşadık. Birçok şeye tanıklık ettim şahsen. Geçmişe doğru baktığımda zihnimde büyük izler bırakan olaylar var. Öğrenciyken hocalarımızın görevlerine nasıl son verildiğini gördük. Nice başörtülü öğrencinin üniversite kapılarından geri çevrildiğini, otobüslerden indirildiğini gördük. Nice arkadaşımızın bırakın Kürt meselesi, Alevilik meselesi çalışmayı, 2. Abdülhamit üzerine yahut dinle ilgili bir mevzuda doktora tezi yazdıkları için doçentliklerinin engellendiğini gördük. Bütün bunlar biz yaşarken oldu. Amacımız bundan sonra böyle şeylerin asla yaşanmaması için gayret göstermektir” diye konuştu.
6 Kasım'daki protestoları anlamlı buluyorum
Çetinsaya, YÖK'ün kuruluş yıl dönümü nedeniyle şiddet içermeyen ve akademik gelenekler, demokratik teamüller içerisinde yapılan her türlü eleştiriyi, protestoyu anlamlı bulduğunu söyledi.
"Kurumumuzun geçmişini aklayabilecek bir durumumuz yok" ifadesini kullanan Çetinsaya, "Ama giderek bu 6 Kasım gösterilerinin de nostaljik bir havaya büründüğünü görüyorum. Bu eleştirileri yaparken YÖK'ü lanetlerken, bugünün Türkiyesi ve yarının Türkiyesi için gerekli sistemleri de düşünmeye devam etmemiz lazım. Bizi yarın nasıl bir yükseköğretim bekliyor. Yarını planlayabilmek için nasıl bir kuruma ihtiyacımız var. Biz bu dönüşümü yapmaya çalışıyoruz, hep birlikte de kafa yormaya devam etmemiz lazım” değerlendirmesinde bulundu.