Güncelleme Tarihi:
‘Öğrenilmiş çaresizlik’, başarısızlığın sürekli olarak deneyimlenmesinin ardından, başaramayacağına yönelik kişide gelişen köklü inanç olarak ifade edilebilir. Okullarda öğrenilmiş çaresizliğin örneklerine sıklıkla rastlanılıyor. Bir öğrenci; bir derste, bir konuda veya bir performans görevinde başarılı olamadığında ve her defasında tüm çabaları başarısızlıkla sonuçlandığında, bu durum giderek daha az çabalamasına ve sonunda tamamen denemekten vazgeçmesine neden oluyor. Çünkü, tekrar tekrar başarısızlığı deneyimleyen öğrenci, ne yaparsa yapsın, ne kadar çabalarsa çabalasın başarılı olamayacağına yönelik bir bilgi ediniyor ve bunu bütünüyle kabulleniyor.
Örneğin, bir öğrencinin üst üste dördüncü kez matematik dersinde başarısız olduğunu düşünün. Zamanla, matematiğin anlaşılmasının çok güç olduğuna ve bu dersten başarılı olabilmek için kendisinin yeterince zeki olmadığına dair inanç geliştirmeye başlar. Sonuç olarak, öğrencinin cesareti kırılır, matematik dersine çalışmaktan, tekrar denemekten ve başarılı olmak için çabalamaktan vazgeçer. Bu durum, öğrenilmiş çaresizliği gösterir.
Öğrenilmiş çaresizliğin oluşumunda, bireyin benlik algısı ve dünyayı algılama biçimi oldukça önemli. Bireylerin benlik farkındalığı çok küçük yaşlardan itibaren gelişmeye başlar. Bu benlik bilgisinin kaynağı, bireyin kendine dair düşünceleri olduğu kadar, aile, arkadaş, öğretmen gibi çevredeki önemli kişilerin düşüncelerinden de oluşuyor. Çocuklar, bu kişilerden diğer birçok şeyin yanında kendilerini ve dünyayı nasıl yorumlayacaklarını da öğrenir. Başarısız olan çocuk, yetiştiği çevre tarafından kişilik özelliklerine bağlanmış ‘Sen zaten beceriksizsin’, ‘Buna yeteneğin yok’ gibi içsel; başarılı olduğunda da ‘Öyle bir okulda kim olsa başarılı olurdu’ gibi, bunu dışsal etkenlere yükler.
ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİKLE BAŞ ETME YOLLARI
Öğrencilerin öğrenilmiş çaresizlikle başa çıkmak için, ortaya çıkan olumsuz netice üzerinde kendi davranışlarının hiçbir etkisi olmadığına yönelik inançlarını kırıp, tekrar denemek noktasında azim göstermeye hevesli olmaları gerekiyor. Bu nedenle, aile, öğretmen, arkadaş ve sosyal çevre tarafından öğrenilmiş çaresizliğe itilen öğrencilerin, bir şeyi yapamadığına, yapamayacağına veya yeteneğinin olmadığına dair yüklemelerden sıyrılması, tekrar denemeye cesaret etmesi ve çaba göstermeye devam etmesi gerekiyor.
VELİLER NE YAPMALI?
Velinin, öğrenmeyi etkileyen değişik faktörler olduğunu, sadece çocuğun yeteneği değil, öğrenme stilleri, öğretmen ve sınıf ortamı gibi etkenlerin de öğrenmede etkili olabileceğinin bilincinde olması önemli. Veli, başarısızlıktan sadece çocuğu sorumlu tutmamalı, onun öğrenmeye yönelik isteksizliğinin altında yatan nedenleri ve başarıyı engelleyen faktörleri bulma konusunda açık olmalı.
Bu noktada velilerin, çocukların yetenekleri konusunda sabit zihniyetli olmaması ve gelişim zihniyetiyle hareket etmeleri oldukça önemli. Sabit zihniyetli veliler, çocuklarının değiştiremeyecekleri ve belirli oranda yeteneğe sahip olduklarına inanır. Gelişim zihniyetine sahip veliler ise çocuklarının çalışarak ve çaba göstererek engelleri aşabileceklerini bilir. Bu doğrultuda, anne-babanın, öğrenilmiş çaresizlik yaşayan çocuğuna gelişim zihniyetiyle yaklaşması, başarısızlığın kendisini geliştirmek için bir fırsat olduğunu söyleyerek onu motive etmesi oldukça önemli. Veliler, çocuğa sabit zihniyetle yaklaşmaktan ve "Sen zaten bu konuda yetenekli değilsin, yapamazsın" gibi ifadeler kullanmaktan kaçınmalı. Yeterince zeki olmadığı veya yeteneği olmadığı için değil, yeterince çaba göstermediği için yapamadığı vurgulanarak, “Sıkı ve özverili çalışırsan, eminim başaracaksın ve çabanın karşılığını alacaksın” gibi ifadelerle çocuk çalışmaya teşvik etmek gerekiyor. Başarılı sonuç elde ettiğinde de “Gayret gösterdiğin için başardın” mesajı verilerek çocuğun çabası desteklenmeli.
ÖĞRETMENLERE DÜŞEN GÖREVLER
Öğretmenler sınıfta aşağıdaki durumlara dikkat ederek, gözlemleri neticesinde öğrenilmiş çaresizlik yaşayan öğrencileri fark edip destek olabilirler:
- Öğrenci, çalışmak için düşük motivasyon gösterip, derslerde ilgisiz ve pasif görünüyorsa,
- Sınıfta nadiren soru soruyor, sınıftaki tartışmalara nadiren ilgi gösteriyor ve öğretmen derse katılmaları için onları teşvik etmek durumunda kalıyorsa,
- Öğretmen herhangi bir hatasını düzelttiğinde ya da bir ödevindeki hataya işaret ettiğinde öğrencinin kolayca cesareti kırılıyor ve bu durum onda görevini tamamlamaya yetenekli olmadığına dair bir algı oluşturuyorsa,
- Kötü bir not almak alışılmış bir durum haline gelmişse ve öğrenci bunu kaçınılmaz bir durum olarak gördüğü için, okulda ne yaptığını ya da ne öğrendiğini önemsemiyorsa,
Öğrenci öğrenilmiş çaresizlik yaşıyor olabilir. Bahsi geçen durumlar, öğretmen için ipucu olmalı ve buna göre önlem alarak müdahalede bulunulmalı. Peki öğretmenler öğrencilerin öğrenilmiş çaresizliği aşması için nasıl destek olabilir? Öğretmenlerin sınıf ortamında yapabileceklerinden bazıları şu şekilde sıralanabilir:
1- Motivasyonel Açıdan Güçlendirmek: Çabaları için cesaretlendirin ve hata yapmaktan korkmak için bir neden olmadığına inandırın. Öğrenci motivasyonu kırılgandır. Sınıfta hata yaptıklarında kendilerini baskı altında ve başarısız hissedebilir. Bu nedenle, öğrenciler yanlış cevap verdiklerinde eleştirel olmamaya dikkat edilmeli. Aksi takdirde, öğrenciler yeni fikirler üretme ve hata yapma konusunda kendilerini rahat hissetmez ve denemeye ve hata yapmaya karşı bir korku geliştirebilir.
2- Bilişsel Açıdan Güçlendirmek: Gelişim zihniyeti (çaba) ve sabit zihniyet (yetenekler) arasındaki farkı öğrencilere gösterin. Öğrencinin doğuştan gelen yeteneklerinden ziyade gösterdiği çabayı vurguladığınızdan emin olun. Böylelikle öğrencinin "Ben aptalım, yapamam, başaramam" şeklindeki bilişsel çarpıtmalarını "Yeterince çaba göstermediğim için yapamadım" diyerek değiştirmesi kolaylaşacaktır.
3- Duygusal Açıdan Güçlendirmek: Daha fazla zaman tanıyıp cesaretlendirerek güvenlerini yeniden inşa etmelerini sağlayın. Öğretmen, sınıfta soru sorduğunda, öğrenci üzerine düşünmek yerine kolayca pes ediyor ve cevap vermekten kaçınıyorsa, öğretmenin öğrenciyi düşünmeye teşvik etmek için süre tanıması, ek ve daha kolay sorularla öğrenciye rehberlik etmesi önemli. Böylece, doğru sonuca ulaşan öğrencinin kendine güvenmeye başladığı görülecektir.
Diğer yandan, sonuçtan ziyade, çabanın takdir edilmesi de önemli. Öğrencinin verdiği cevap tamamen doğru olmasa bile, "Düşünme tarzını beğendim" şeklindeki geri bildirim, öğrencileri cesaretlendirebilir.
OLASI SONUÇLAR NELERDİR?
Yapılan araştırmalar, öğrenilmiş çaresizliğin öğrencileri motivasyonel, bilişsel ve duygusal olarak etkilediğini gösteriyor. Öğrenilmiş çaresizlik döngüsüne giren öğrenciler, bir şeyi başarmak ya da tamamlamak için deneme yapma konusunda isteksiz olabiliyor. Bu öğrenciler, öğrenme süreçlerinin kendi kontrolleri dışında olduğuna inandıklarından dolayı, çaba gösterme konusunda da cesaretsiz hissedebiliyor.
Öğrenilmiş çaresizliğin bilişsel alandaki olumsuz etkileri ise hiçbir mantıklı dayanağı olmasa bile, başarısızlığın kaçınılmaz olduğuna dair inanç geliştirmesidir. Deneme-çabalama ve başarı arasındaki bağı dikkate almadan, başarısız olacaklarına dair inançlarından dolayı denemezler. Sonuçta başarısız olduklarında da bunu denememelerine değil, zaten başarısız bir insan olduklarına bağlarlar. Kendi yeteneklerine dair bu olumsuz düşünceler öğrencilerin öz güvenlerini ve öz saygılarını olumsuz yönde etkiliyor. Duygusal alanda bu problemleri yaşayan öğrenciler destek almazlarsa, kaygı, uykusuzluk, iştahsızlık, öfke ve daha ileri durumlarda depresyonla sonuçlanan durumlar ortaya çıkabilir.
PROF. DR. HALİL EKŞİ KİMDİR?
1970 Rize-İkizdere doğumlu olan Prof. Dr. Halil Ekşi, ilk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra 1987'de başladığı Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nden 1992'de mezun oldu. 1998'de yüksek lisansı, 2001'de ise doktorasını tamamlayan Ekşi, 2005'in sonunda ‘Eğitim Psikolojisi’ alanında doçent unvanı kazandı. Prof. Dr. Ekşi, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalında 2006-2011 yılları arasında doçent unvanıyla çalıştı. Ekşi, 2011'de profesör unvanı aldı. Psikolojik perspektiften ahlak/moral gelişimi ve eğitimiyle manevi yönelimli psikoterapi ve psikolojik danışmanlık alanlarında çalışmalar yürüten Prof. Dr. Ekşi, Educational Sciences: Theory & Practice dergisinin baş editörlüğünü ve uluslararası bilimsel bir dergi olan Spiritual Psychology and Counseling (SPC) editörlük görevlerini sürdürüyor. Halil Ekşi’nin uluslararası birçok dergide yayımlanan makaleleri de bulunuyor.