“Bana yardım edin” der çocuklar

Güncelleme Tarihi:

“Bana yardım edin” der çocuklar
Oluşturulma Tarihi: Nisan 07, 2014 09:10

“Baba, ben bazı soruların cevaplarını kafamın içinden buluyorum.” Bu üç yıldır bir Montessori sınıfına devam eden 6 yaşında Tuna’nın ifadesi. Üç yıldır ona “kendisi yapması için yardım” eden bir sistemde yetişmiş. Onun için hazırlanmış çevrede kendi gelişim ihtiyaçlarını planlayıp, doyuma ulaşıncaya kadar çalışması kesintiye uğratılmamış. Çalışmaya odaklandığında saygı gösterilmiş. Başarıları için övgü beklememiş, ödül beklememiş. Montessori sınıfına başladıktan birkaç ay sonra birlikte oynarken en sevdiği arabayı seçen babasına “eh napalım, önce sen seçtin” diyebilmiş bir çocuk.

Haberin Devamı

Uzun boylu bir ziyaretçi, çocukla konuşmak istiyor. Çocuk onu, “Sizi bu yükseklikten duyamıyorum, biraz eğilir misiniz?” diye uyarabiliyor.

Kendi planladığı bir çalışmaya dalmış çocuk. Kağıt kesiyor, ikiye bölüyor. Kestiği yeri uygun bulmayarak yapışkan bantla yapıştırıyor. Kağıdı yırtıp atmayarak onu kullanılır hale getiriyor. Kağıtları ortalarından da bantlayarak bir defter oluşturuyor. Onu izleyen öğretmenini gördüğünde, “Kendime bir dünya atlası yapıyorum” diye açıklıyor. “Ama şimdilik sana ihtiyacım yok, olursa söylerim.” Bir süre sonra, “Şimdi bana yardım edebilirsiniz, bu kalıbı çizemiyorum” diye yardım istiyor.

Bu gözlemleri, konuşmaları bir Montessori sınıfında her an duyabilirsiniz. “Bana yardım edin” der çocuklar. Bu yardım çağrısı gerçektir. Çocuk ihtiyaç duyuncaya kadar kendi başına başarmak için uğraşır.
Buna benzer gözlemleri Maria Montessori’nin yazılarında okuduk yıllarca. Onun ilk açtığı çocuk evinde okumayı yazmayı kimden öğrendiği sorulan bir çocuğun verdiği yanıta ne kadar da benziyor, bizim çocuklarla yaşadıklarımız. “Kimse öğretmedi, ben kendim öğrendim” oluyor, o çocuğun da 100 yıl önceki yanıtı.

Haberin Devamı

Gerçek bir Montessori uygulamasında yöntemin dokunmadığı, olumlu yönde değiştirmediği, kişilik gelişimini desteklemediği çocuk göremezsiniz. Her çocuk ona zaman ve imkan verildiğinde kendi başına yapabilir, başarabilir.

Her çocuk farklı çalışır, birlikte yaşar

Sistemde ödül de yoktur ceza da. Özgürlük başkalarının sınırlarına kadardır. Kurallar anlaşılabilir ve uygulanabilir ölçüdedir. Her çocuk farklı bir şeyle çalışır ama birlikte yaşar. Farklı yaş gruplarından çocuklar evde sahip olamadıkları ablalara, ağabeylere kardeşlere böylece sahip olurlar.

Çocuk öğrenme ve büyüme güdüsüyle doğar, çevre ile başa çıkmak için mücadele eder, uyarıcı bir çevrede ona anlayışla eşlik eden bir yetişkinle yaşadığında gelişmesinden büyük bir mutluluk duyar. Eğitim süreci aslında bir öz eğitim sürecidir. “İşimi kendim yapmam için bana yardım et”, cümlesi Montessori pedagojisinin sloganı oldu. Yetişkinin görevi çocuğun kendi gücüyle büyümesi ve oluşum süreçlerini ilerletebilmesi için ihtiyacı olan koşulları oluşturmak.

Haberin Devamı

Materyaller onun felsefesinin yerini aldı

Maria Montessori çocuk gelişiminin evrenselliğinden söz ederken aynı zamanda öğrenmenin bireyselliğini vurguluyor. Bu öğrenme çocuğun günlük hayatla başa çıkmak için anlık bir çalışma sonucunda oluyor. Çocukları gerçeklerle tanıştıranın basit ve pratik olması gerektiğine inanıyor ve bunun kıymetli olduğunu söylüyor.

“Basit ve pratik olanlar, günlük hayatın kendisidir” der. Bu nedenle çocuklar onların boyutlarına uygun mutfaklarda kendi bulaşıklarını yıkar, kendi meyvelerini hazırlarlar. Bundan inanılmaz gurur duyarlar. Çocuğun çevresi gerçek yaşamdan nesnelerle donatılmıştır. Çünkü çocuk, öncelikli olarak günlük gereksinmelerinin üstesinden gelip, yetişkinden bağımsızlaşmak için çevresini bütünüyle emer (absorbe eder).

Haberin Devamı

Son yıllarda ülkemizde Montessori eğitimi adeta yeni keşfediliyor. Montessori’nin İlk Türkçe çevirisinin 1928 yılında yapıldığı, Halide Edip Adıvar’ın otobiyografisinde sözünü ettiği, Atatürk’ün araştırılması gereken eğitim düşünürleri arasında dikkat çektiği bir eğitim felsefesi olmasına, dünyanın hemen tüm ülkelerinde 100 yılı aşkın bir süredir uygulanmasına karşın Montessori uygulamalarının bugünlere kalmasının nedeni ya da bu günlerdeki yoğun ilgi merak konusu. Adeta yeni keşfedilmiş bir altın madeni gibi insanlar okullarına Montessori sınıfları ekliyorlar. Sayısız projeler yapılıyor, materyaller getirtiliyor. Materyaller adeta onun felsefesinin yerini almış durumda.

Haberin Devamı

Maria Montessori eğitim felsefesini geliştirdiği ilk yıllarda henüz tamamlayamadığı modelinin uygulamalarının hızlı yaygınlaşması karşısında eserinin yozlaşmasını önlemek amacıyla Montessori derneğini kurdu ve tüm denetim yetkilerini derneğe verdi.

İngiltere’de de başlangıcından itibaren Montessori hareketinin etkisi hızlı oldu. 1930’lu yıllarda Tımes Educational Supplement bunu şöyle özetliyor:
“Ancak onun kitaplarının bir satırını bile okumamış olan yuva eğitimcileri mekanları Montessori’ye göre donatarak, materyalleri kopyalayarak onun eserinin felsefi değerini kavramamış kurumların oluşmasına neden olmuşlardır.”

Temelinde barış ve çevre eğitimi var

Haberin Devamı

Montessori’nin idealleri önemli kişiler tarafından desteklendi. Bertrand Russel üç yaşındaki oğlunu bir Montessori okuluna yolladı, “hızlı bir şekilde nasıl daha disiplinli” bir hale geldiğini gözlemledi. Metot onu etkiledi. Ve 1926’da yazdığı “Eğitim ve iyi hayat” kitabında çocuğun kendi gayreti ile ulaştığı başarıdan dolayı ne kadar sevindiğini yazar ve aynı kitapta Montessori’yi övüyor.

Montessori eğitim felsefesinin temelinde barış ve çevre eğitimi önemli bir yer tutuyor. Bunlar ayrı birer eğitim olarak değil diğer değerler gibi çocuğun günlük yaşamını geçirdiği çevresinden emerek edindiği kazanımlardır. Bu nedenle çocuklar barışçıdır, problem çözerler, huzurludurlar.

1938 yılında Maria Montessori Cenevre’de Milletler Cemiyetin’de bir konuşma yapmak üzere davet edildi. Konuşmasının konusu “Eğitim ve Barış” oldu. İnsanların hala bir savaşın içine onları hangi güçlerin sürüklediğini anlayamadıkları için buna karşı savunmasız olduklarını dile getirdi ve savaşların çocuklar ve eğitim sayesinde önlenebileceğini söyledi.

Gereksiz rekabet duygusuna karşı

Maria Montessori her bir insanın diğerine bağımlı olduğunu ve her insanın diğerinin var olmasına katkıda bulunması gerektiğini düşünür. Bu hedefe ulaşmak için çocuklarda “şükran ve sevgi duygusunun” uyandırılması gerekir. Çocukların henüz anlayamadıkları bir zamanda onlara not verilerek, yarışma ortamına sokularak gereksiz bir rekabet duygusu verilmesine karşıdır. Böylece çocuklara kendi dışlarındaki her şeye saygısızlık aşılandığını, sadece kendilerinin önemi, kendi duyguları ve bencillik duyguları körüklenerek çocukta “biz” duygusunun gelişimi engelleniyor. Çocuk bu durumda kendisini tek ve tüm haklara sahip ve yalnız hissediyor. “Biz” düşüncesi sadece kendisi, en fazla kendi ailesi, arkadaşları, meslek gruplarında anlam bulur. Oysa Montessori felsefesinde çocuğa verilmek istenilen “biz” duygusu tüm evrenin bir parçası olduğu bilincidir.

Montesori’nin doğal olarak günümüzde yaşanan ekolojik krizden haberi yoktu. Sadece iki dünya savaşında olanları duydu. Dolayısıyla insanın dünya ve orada var olan her şey için sorumluluk duygusunun uyandırılarak onu üstlenmesi gerektiğini düşünüyordu. İnsanın kainatta milyarlarca yıl süren sonsuz çabalarla ve yaratıcı güçlerin sayesinde ortaya çıktığını düşünüp, insanoğluna ne kadar harika bir varlık olduğunu bildirmek ama aynı zamanda bunun sorumluluk bilincinin de uyandırılması gerektiğini söylüyordu.

Montessori felsefesinin temellerini unutmadan açılmış okullar ancak onun hedeflediği ruh sağlığı yerinde çocuklar yetiştirebiliyor. Ülkemizde de böylesi okulların çoğalması en doğal arzumuz.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!