Güncelleme Tarihi:
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Habertürk'te Fatih Altaylı'nın sunduğu ‘Teke Tek’ programında, eğitim sistemine yönelik sorulara cevap verdi. Göreve geldiği iki yıl içinde yaptıklarını anlatan Selçuk, eğitimin uzun süreli bir maraton olduğunu belirtti. Meseleye bütünsel bakıldığında ve sistemin içine girildikçe sorunlarının çözülebileceğine inancının arttığını söyleyen Selçuk, konuşmasına şöyle devam etti:
“Eğitimi, Türkiye'nin en büyük sorunu olarak görmüyorum. Eğitimi Türkiye'nin en büyük çözümü olarak görüyorum. Bundan dolayı da bizim bir yıl içinde eğitim sisteminin tümünü değiştirmek ya da dönüştürmek gibi hedefimiz zaten yok. Bu basamakları, yapılandırılması gereken yol haritası, fizibilitesi olması gereken, topluma kaç sene içinde neyi ne zaman yapacağımızı somut olarak göstermemiz gereken bir iş. O yüzden de 2023 Vizyon Belgesi yayınladık. Bu belgede, 'Türkiye'de eğitimde bunlar olacak, biz şunları adım adım yapacağız ve ne yapılacağını önceden göreceksiniz' dedik. Bunu söylüyor olmanın getirdiği bir rahatlık ve tedirginlik de var. Biz her şeyi toplum önceden bilisin istiyoruz. Altyapısı oluşturulmadan yapılan her şey sorun çıkarır. Türkiye, çok büyük küresel zorlukların içinde, çok büyük badireler atlattı. Biz kendimizi şikayet değil, çözüm makamı olarak görüyoruz. Önemli olan bizim yol haritamız var mı, ne yaptığımızı biliyor muyuz? Biz yatırım bütçemizin büyük bir bölümünü maalesef hala inşaata harcıyoruz. Bu inşaat meselesi bir süre daha devam edecek. Bizim okulları bitiriyor olmamız elbette önemli ama okullarımız arasındaki farkı azaltmak daha önemli. Okullar arasındaki imkân farkını azaltmak, bir baz oluşturmak çok önemli. Bu baz oluştuktan sonra uluslararası rekabete açık hale gelebiliriz. Okullarımızın imkânlarını birbirine yakınlaştırmak ya da sabitlemek konusunda farklı senaryolar var.
ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEDE BİR ARAYIŞIN İÇİNDEYİZ
Ülkemizde temel olarak öğretmen yetiştirme tarihsel bir problem. 1970'lerden bu yana öğretmen yetiştirmede bir arayışın içindeyiz. Öğretmen yetiştirme meselesini kurumsal ve kavramsal anlamda da dönüştürmeliyiz. Bu anlamda belirli eğitim fakültelerini pilot olarak alıp, bizim öğretmen yetiştirme geleneğimizin dikkate alındığı, eğitim sistemini sahadaki yansımalarını dikkate alan bir bakış açısıyla bir eğitim fakültesi oluşturma konusunda bir girişimimiz başladı. YÖK ile birlikte çalışıyoruz bu anlamda. Öğretmen yetiştirmede yeni bir ufka ihtiyacımız var. Tarihsel olarak bir öğretmen yetiştirme damarımız var bunun üzerine inşa edebiliriz. Köy Enstitülerine benzer bir sistem kurma fikrimiz var. Çünkü bu bizim öz malımız, kendi geleneğimiz. Zaman zaman istismar edilse de bu toplumun değerlerini dikkate almayan uygulamalar olsa da önemli olan metot. Metot çalışıyor mu çalışmıyor mu mesele bu. Böyle baktığımızda bu tür bir öğretmen yetiştirme metodunu kitlesel olandan kişisel olana da dönüştürmemiz lazım. Öğretmen yetiştirmede şahsiyet çok önemli. Çocuk güçlü bir şahsiyet görürse ondan etkilenerek gelişir, dönüşür.
SEKTÖRLE UYUMLU HALDEYİZ
Ara elaman yetiştirme konusunu çok önemsiyoruz. Meslek liselerinden mezun olanların sadece yüzde 8'i kendi alanında çalışıyor. Yani sektör, 'Senin okullarını sadece yüzde 10'unu bu çağa uygun buluyorum, kendini dönüştür' diyor. Bunun için bir altyapı lazım. Sektör kendi ihtiyacı olan derslerin bizim okullarda çok teorik olmasından dolayı çalışmadığını söyledi. Biz de onların istediği dersleri koyduk. Sektörle şimdi tamamen uyumlu haldeyiz. Şimdi bir patlama var. Sadece iki ayda çırak yetiştiren okullarda yüzde 60 artış oldu. Meslek okullarımızı sanayinin ve sektörün içine koyuyoruz. İş garantili, çağın beklentisine uygun okullar açıyoruz. Bu nedenle mesleki eğitimde çok büyük sıçrama bekliyoruz. Okulların ihtiyaçları için velilerden bağış sistemini önlemek için hazırlığımız var. Bu sorunun çözümü için çalışmaları devam ediyor. Türkiye gibi ülkelerdeki çocuklarda, sınav baskısı, odalara kapanarak soru çözüyor, sosyalleşemiyor ve misafir geldiğinde çıkıyorlar. Okullarda açılan tasarım-beceri atölyeleri çocukların duygusal, sosyal, fiziksel ve zihinsel gelişimini birlikte götürmeyi hedefliyor.
PISA ÇOK NİTELİKLİ BİR ARAŞTIRMA
Eğitim kavramsal olarak mutabakat ister. Bir ülkenin ortak hayali ve ideali yoksa eğitim milletleşme sürecini ortaya çıkaramaz. Bu anlamda bahsedilen ülkelerin öğrenci başına harcadığı para 10 bin doların üstünde. Çin dahil. Çin'in PISA skoru ülkenin bazı bölgeleriyle ilgili. Bu arada Türkiye'de 3 bin dolara yaklaşan bir harcama var. Orada 10 bin doların üzerinde bir harcama var. Bu tek başına açıklar mı? Açıklamaz. Mutabakat ve milletin ortak paydasını güçlendiren bir eğitim felsefesi önemli. PISA aslında çok nitelikli bir araştırma. Gerçekten bilimsel değeri çok yüksek. Bir taraftan bakınca da şunu fark ediyoruz. Bir ülkenin eğitim sistemi insanın sadece bilişsel becerilerinin akıl yürütme, tahmin becerisi gibi 6-7 beceriyle mi ilgili? Bu yüzden PISA güzel bir hazırlık yapıyor. Sosyal ve duygusal becerilerle ilgili çalışma başlattılar. Biz de bu çalışmanın paydaşıyız. Bunun ülke bazlı tek temsilcisiyiz dünyada. Önümüzdeki süreçte PISA bu sosyal ve duygusal becerileri de dikkate alan bir sınav ya da araştırma yapacak. Daha da iyi olacağımız bir süreç geliyor. Farkı azalttıkça temel beceriler gelişmeye başlıyor. Okuduğunu anlama becerisi. Okuduğunu anlamıyorsa, matematik, fen, fizik yapamıyor. Gördük ki belli çocuklarımız ciddi dezavantajlı, ortaokulda okuduğunu anlama sorunları var. O zaman İyileştirme Eğitimi Programı yaptık.
ÇOĞU ÜLKE DE 3 AY TATİL YOK
Birçok ülke de üç ay tatil yok. Üç ay tatil Türkiye'de neden var? Şimdi bu alışkanlık bütün ülkelerde kaldırıldı da bizde niye devam ediyor? Asıl önemli olan şey şu, bu basit takvim değişikliği değil. Bunun arkasında yatan binlerce makale var. Türkiye'de 180 okul iş günü, Avrupa ortalaması 200-210 gün. Japonya 240 gün. Biz bu iş gününü arttırma derdinde değiliz. Bizim sıkıntımız şu, literatür diyor ki; 'Yaz tatili ne kadar uzun olursa yaz unutması o kadar uzun olur'. Bilimsel bir gereklilik. 'Eğer yaz tatili uzun olursa sosyal sınıflar arasındaki öğrenme farkı ortaya çıkar' deniyor. 'İmkânı olan veliler çocuklarına eğitimsel değer katar ve çocuklar arasındaki fark iyice artar.' deniliyor. İmkânı daha iyi olan veliler yazın çocuklarına ayrı bir eğitimsel değer katarken, olmayanlar bunu yapamayacağından çocuklar arasındaki fark iyice artar. Tatil süresi kısalmadı. Sadece günlerde düzenleme yapıldı.
TÜRKİYE’NİN ÖĞRETMEN AÇIĞI VAR
600, belki 700 bine yakın üzerinde eğitim fakültesi mezunu, fen edebiyat fakültesinden mezun olmuş, öğretmenlik formasyonu kursu almış, 'Ben de adayım' diyen kişiler... İletişim fakültesi, iktisat fakültesi mezunu yüz binlerce, idari birimlerle ilgili yüz binlerce mezunumuz var. Bunun gibi eğitim fakültesinden de mezunumuz var. Aday arkadaşlarımız haklı olarak 'Biz de atanmak istiyoruz' diyor. Mühendis de devlet memuru olmak ister mi? Tabii ki ister. İletişim mezunları da atanmak ister. Tabii ki ister. Öğretmenlerimiz bunun nominasyonunu, adını, dönüştürerek çaba gösteriyor, hepsi hayat kurmak istiyor. Gelecek tasavvuru kuruyor hepsi. Türkiye'nin öğretmen açığı var. Bu açık dolayısıyla da şu anda ücretli öğretmenler marifetiyle bu açığı kapatmaya çalışıyoruz. Sözleşmeli öğretmen ilk dört sene kadroya geçmeden önce belirli bölgelerde, nasıl ordu mensupları, hakim, savcı, hekimler, polis için mecburi hizmet var, benzer şekilde öğretmenler için de atandığı yerde mecburi hizmeti var. Ondan sonra tayin isteme hakkı, eş durumu hakkı doğuyor. Bu formasyon kursunu kaldırdık. 'Atanamayan' diye nitelenen öğretmen adaylarımızın sayısının artarak gelmemesi için eğitim fakültelerinin kontenjanlarını yüzde 10 daralttık YÖK'le beraber.