Güncelleme Tarihi:
Çocukları şiddetten korumak için önleyici tedbirlerin başında eğitim geliyor. Ailenin ekonomik durumu, okul ortamı da etkili oluyor. Avrupa’da ise 18 milyon çocuk istismara maruz kalıyor. Hollandalı Bernard van Leer Vakfı desteği ile Boğaziçi Üniversitesi Hümanist Büro ve Frekans Araştırma tarafından yapılan ‘Türkiye’de 0-8 Yaş Arası Çocuğa Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’ sonuçları açıklandı. Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan toplantıda konuşan Dünya Sağlık Örgütü Şiddet Önleme Programı Yöneticisi Dr. Dinesh Sethi, çocuğa yönelik şiddetin önlenmesinde aileye verilen eğitimin çok önemli olduğunu söyledi.
Dr. Sethi, çocukların savunmasız olduğunu bu nedenle şiddetten her anlamda daha fazla etkilendiğini belirtti. Çocuğa uygulanan şiddetin ölümle de sonuçlandığını anlattı. Fiziksel, sosyal, ekonomik etkilerinin olduğunu dile getirdi. Şiddetin Avrupa’da da görüldüğünü anlatarak, Avrupa bölgesinde geçen sene yapılan bir araştırma sonuçlarından örnekler verdi. Dr. Sethi şunları söyledi:
“Avrupa’da çocuklara uygulanan şiddet nedeniyle 850 çocuk ölümü oldu. Bağımsız ülkelerde ise sayı daha yüksek. Ekonomik ve politik bir geçiş varken yani 1990- 2000’lerde orta gelirli ülkelerde çocuk ölümleri daha fazla oldu. Avrupa Bölgesi sonuçlarına göre henüz 18 yaşına gelmemiş 18 milyon çocuk şiddete ve istismara maruz kalıyor. 44 milyon çocuk cinsel ve fiziksel istismara uğruyor.”
Şiddete maruz kalanlarda alkol, uyuşturucu kullanımı daha fazla
Çocukluğunda şiddete maruz kalan yetişkinlerle yapılan görüşmelere de değinen Dr. Sethi, bu durumun onları çok etkilediğini, ailenin de bunda payı olduğunu söyleyerek şöyle devam etti:
“Sosyal, bilişsel, duygusal gelişimlerini etkiliyor, şiddet çocuklara zarar veriyor ve ölümle sonuçlanabiliyor. Şiddete maruz kalanlar sigaraya, alkole daha fazla başvuruyor. Obezite bunlarda daha fazla görülüyor. Avrupa’da yapılan başka bir çalışmaya göre kötü muamele, fiziksel istismar yüzde 18 oranında. Üniversite öğrencileri arasında uyuşturucu kullanımı, alkol alımı oranları da yüksek. Bu rakamlar 15 bin civarında. Erken yaşta güvenli olmayan seksin de arttığı gözleniyor. Burada kamunun sağlık yaklaşımı da oldukça önemli. Merkezde birey var. Onun etrafında şekillenilmesi gerekiyor. Risk faktörlerine bakıldığında sağlık sorunları, ailenin yapısı ve ekonomik durum da şiddetin görülmesini etkiliyor. Ev içi şiddet rolü de var ve payı fazla. Aile büyükleri çocuklara ilgi gösterilmiyorsa başka çocuklar onlarla ilgileniyorsa, çocuğun öz ailesi değilse şiddet görülüyor. Fakirliğin yoğun olduğu bir bölgelerde, alkol ve uyuşturucu kullanımının yaygın olduğu yerlerde şiddet artıyor.”
Ailelere destek sağlanmalı
İsveç’in 1979 yılında kurumsal cezayı getiren ilk ülke olduğunu anlatan Sethi, bu durumla birlikte bu ülkede aile çocuklarını disipline ederken şiddetten uzaklaşmaya başladığını söyledi. Risk föktörlerine değinen Sethi bunları alkol, uyuşturucu, sağlıklı olmayan zihinsel gelişim, aile, silah gibi araçlar olarak tanımladı. En kritik noktanın önlem olduğunu dile getirerek, “Cinsel ve fiziksel şiddet olduğunda müdahale edebiliriz. Çocuğa iyileşmesi için psikolojik destek sağlayabiliriz. Ailenin bakıcılarla işbirliği yapması, anne babaya eğitim verilmesi, fakirliğin azaltılması, alkolün görünürlüğünün azaltılması, okul ortamlarının iyileştirilmesi, pozitif ebeveynlik bunlardan bazıları. Çocuklar eğitim ortamlarında cinsel istismar konusunda daha fazla bilgilendirilmeli. Politikacılar bu alana daha fazla katkıda bulunmalı. Çocukların destekleyici aile ortamlarında yaşamlarını sağlamalıyız. Ailenin istihdam edilmesini, kendilerine olan saygılarını kazanmalarını desteklemeliyiz. Tüm bunlar içselleştirilmeli. Birleşmiş Milletler ile daha fazla işbirliği yapılmalı. Eylem planları da yapılması gerekiyor” dedi.
Eğitim arttıkça şiddet azalıyor
Araştırmaya yönelik bilgi veren Boğaziçi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Serra Müderrisoğlu, son dönemde çocuklara yönelik şiddetin arttığını belirterek amaçlarının şiddeti önleme programını geliştirmek olduğunu söyledi. Çalışmanın bulgularını ilgili bakanlıklar ile paylaşıldığını dile getirdi. Müderrisoğlu, aileler ile görüşüldüğünü, İstanbul genelinde pilot uygulama yapıldığını, 26 ilde anket uygulandığını ve 4 bin 101 kişiye ulaşıldığını, anne ve babanın yaş ortalamasının 32-36 aralığında olduğunu açıkladı. Araştırma bulgularında ihmal, duygusal ve fiziksel şiddet ile şiddete tanıklık etme gibi durumlara bakıldığını söyledi. Müderrisoğlu, şu bilgileri verdi:
"Araştırmada hem fiziksel hem de duygusal şiddeti iki ayrı düzeye böldük. Düşük düzey duygusal veya fiziksel şiddet, ne yazık ki toplumda çok olağan karşılanan ve aslında şiddet gibi görülmeyen haller. Düşük düzey duygusal şiddette çocuğa bağırmak, azarlamak, istediği bir şeyi yapmaktan men etmek, cezalandırmak, ihtiyaçlarını görmemek gibi şeyler var. Yüksek düzey duygusal şiddette ise çocuğa hakaret ederek, onun varlığına dair çok ciddi tehditlerin olduğu, evden atmak gibi ağırlaştırılmış bir duygusal şiddetin var olduğu durumları saptadık. Aile içinde 0-8 yaş arasındaki çocukların yaklaşık yüzde 70'ine düşük düzey duygusal şiddet uygulanıyor.
Ailenin eğitim düzeyi arttıkça şiddet eğilimi azalıyor. Ekonomik olarak ciddi sorun yaşayan ailelerde şiddete daha fazla maruz kalınıyor. Ekonomik durumu aynı olsa da eğitim düzeyi arttıkça şiddet azalıyor. Babanın ev işlerine katkısı az olduğu yerde de yine şiddet artıyor. Babanın uzak olduğu yerde aynı durum geçerli. Ailede travmatik olay fazla ise yine şiddet artıyor. Olumsuz tutumlar attıkça eşler arasında uyumsuzluk da şiddeti etkiliyor. Danışmanlık almış olan ailelerde daha fazla şiddet eğitimi var. Araştırmaya katılanlar, çocuğa hakaret etme ve dayak gibi durumlarda ne yaparsınız soruna, ‘Ben araya girerim’ diye yanıtlıyor. Çocuğa şiddet oluğunda katılımcıların yüzde 73’ü kolluk kuvvetlerine başvuracağını belirtiyor. Sosyal hizmetlerin payı ise burada yüzde 18.5”
Cinsel istismarda bildirim oranı düşük
Hümanist Büro’dan Seda Akço ise araştırmanın sonuçlarına değinerek şu önerilerde bulundu:
“İhmalin bölgeler arasında farlılıklar gösterdiği görülüyor. Araştırmaya göre cinsel istismarda bildirim oranı çok düşük. Resmi kurumlara iletilen vakaların sayısı az. Aileler kendileri daha fazla müdahale etmek istiyor. Danışmanlık hizmetlerinin araştırılmasının yapılması gerekiyor. Ailenin refah seviyesi ile şiddet beyanı arasında ilişki var. Bu nedenle bu konunun dikkate ele alınması gerekiyor. Ailelere etkin ve düzenli aile eğitim programları sunulmalı. Destek hizmetleri sunulmalı. Ailede engelli bir birey varsa şiddet oranı bundan etkileniyor. Sosyal hizmetlerin örgütlenmesi sağlanmalı ve her aileye ulaşılmalı. Çocuk odaklı yardım programları olmalı. Maddi destekler bu kapsamda verilmeli. Ailenin temel gelir güvencesi olmalı. İstismar mağdurları için destek ve ruh sağlığı hizmetleri verilmeli. Çocuk sayısı arttıkça şiddet riski de artıyor. Bu nedenle nüfus politikası gözden geçirilmeli. Erken uyarı sistemi ile şiddet olmadan ipuçlarını yakalamak için bu sistem kurulmalı. Veri toplama sistemi kurulmalı.”
Araştırma Türkiye’nin fotoğrafını çekiyor
Bu araştırmanın Türkiye’yi oldukça iyi yansıttığını belirten İzmir Üniversitesi’nden Prof. Dr. Sezen Zeytinoğlu çalışmanın derin bulgularının olduğunu vurguladı. Fiziksel şiddetin daha fazla bilindiğini ve oranlarının yüksek olduğunu anlattı. İhmal ile şiddet arasında ilişki olduğunu söyleyen Zeytinoğlu, risk faktörlerinden birinin diğerini etkilediğini ifade etti. “Mahallenizde hangi hizmetler veriliyor?” soruna verilen yanıtlara, “Kreş , sağlık ocağı, oyun parkı” gibi cevaplar verildiğini, bunun iyi bir gösterge olduğunu dile getirdi. Ancak uygulamada, katılımcıların bunlardan yararlanma konusunda istenilen düzeye ulaşılamadığını söyledi. Ailelerin maddi durumu, sağlık güvencesi, yetişkinlerin çalışma koşullarının, çocuğun sahip olduğu eşyaların da araştırmada incelendiğini belirterek, çok yararlı bir çalışma yapıldığını ve sonuçların dikkate alınması gerektiğini anlattı. Bulguları değerlendiren Zeytinoğlu, ailelerin hizmetler konusunda yeterince bilgi sahibi olmadığını ve hizmetlerin kendilerine ulaştırılmasını istediklerini de dile getirdi.
Çocuğun kendine güvenmesinde babanın rolü çok
Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Fatoş Erkman ise, babanın öneminin de çok öne çıktığını anlatarak, çocukların duygusal sağlıkları, kendilerine olan güvenleri bakımından babaların önemli rol üstlendiğini vurguladı. Annenin yükünü hafifletme konusunda ise bulaşık makinesine dikkat çeken Erkman, bulaşık makinesi olan bir ailede kadına değer verildiğini söyledi. Değişik ekonomik seviyede bakıldığında ise annenin eğitim düzeyi düşükse çocuğa yönelik fiziksel istismarın daha fazla görüldüğünü, annenin üniversite mezunu olması durumunda ise beklentisinin veya hırslarının çocukların önüne geçtiğini anlattı.
Sosyal hizmetler, kuvvet kolluğunun önüne geçmeli
Toplantının soru cevap bölümünde ise uzmanlar var olan koşulların iyileştirilmesi gerektiğini söyledi. Rapora her şeyi yansıtamadıklarını anlatan Doç. Dr. Serra Müderrisoğlu bölgeler arasında farklar olduğunu dile getirdi. Doğu’da babanın evde daha az olduğunu , mevsimlik işçi gibi özel durumların bulunduğunu belirtti. Şiddet sırasında öfke kontrolü sağlanmasının zor olduğunu ve bunun içinde psikolojik destek gerektiğini sözlerine ekledi. Sosyal hizmetlerin daha fazla yaygınlaştırılması gerektiğini anlatan, Seda Akço ise şiddetin ardından kuvvet kolluğu güçlerine daha fazla başvuru yapıldığını hatırlattı.