Güncelleme Tarihi:
ATATÜRK FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN
Atatürk’ün önderliğindeki Cumhuriyet’in önünde duran sorun, Türkiye’nin milli ve çağdaş bir devlet olarak yeniden kuruluşu sorunuydu. Türkiye medeni dünyanın bir parçası olacaksa, görünüşteki bir modernleşme ile yetinemezdi; toplum ve kültür yapısında, bütünüyle, temelden bir değişiklik gerekliydi. Cumhuriyet’in ilanını izleyen ve "Atatürk devrimleri" diye adlandırılan bir dizi reformla Cumhuriyet, atılımını engelleyen geçmişin bağlarından kurtulmayı, gelişmesinin önünü açmayı amaçlıyordu. Atatürk’ün deyimiyle "muassır memleketler" in düzeyine yükselmek başlı başına bir amaçtı. Cumhuriyetçilerin bu amaca yönelik ilk ani darbesi, Islami geçmişle güçlü bir bağı temsil
DIŞ POLİTİKA
Lozan Antlaşması, bazı sorunların çözümünü Türkiye’nin ilgili taraflarla yapacağı görüşmelere bırakmıştı. Lozan’da ertelenen Musul sorunu, Türkiye ile Ingiltere arasındaki görüşmelerle çözülemeyince, Milletler Cemiyeti’ne götürüldü. Milletler Cemiyeti, Musul’u Ingiltere mandası altındaki Irak’a bıraktı; Türkiye mevcut güç dengelerini göz önünde tutarak kendi görüşünde direnemedi. Lozan Antlaşması’nın uygulanmasından kaynaklanan Türkiye ile Yunanistan arasındaki nüfus değişimi (mübadele) sorunu 1930’da imzalanan bir antlaşmayla çözüldü. Osmanlı borçlarının ödenmesinden kaynaklanan sorunlar, 1928’de Türkiye’nin bu borçların büyük bölümünü üstlenmesiyle çözüme bağlandı. 1930’lara gelindiğinde Türkiye Lozan’dan arta kalan bütün sorunları hemen hemen çözmüştü. Türkiye, komşusu Sovyetler Birliği ile daha Kurtuluş Savaşı yıllarında kurduğu iyi ilişkileri sürdürdü. 1925’te Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında bir dostluk ve tarafsızlık antlaşması imzalandı. Türkiye, 1930’larda bir yandan Sovyetler Birliği ile dostluğunu korurken, bir yandan da öteki komşuları ve Batı ile ilişkilerini geliştirmeye önem veren bir dış siyaset izledi. Türkiye’nin 1932’de Milletler Cemiyeti’ne katılması, Batılı devletlerle ilişkilerini geliştirmesi yolunda önemli bir adımdı. 1929-1933 arasında toplanan Balkan Konferansları’nda ve 1934’te Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya’nın katıldığı Balkan Antantı’nın oluşturulmasında Türkiye etkin bir rol oynadı. Öte yandan Türkiye’nin girişimiyle
Cumhuriyet, Osmanlı Imparatorluğu’ndan savaşın daha da kötü hale getirdiği, dışa bağımlı ve geri bir ekonomik yapı devralmıştı. Ayrıca Lozan Antlaşması himayeci politikalara bazı sınırlamalar getirmekteydi. Şubat 1923’te toplanan Izmir Iktisat Kongresi’nde benimsenen, yerli ve yabancı sermayeyi teşvik, sınırlı bir korumacılık, milli unsurun desteklenmesi gibi esaslar, Cumhuriyet’in 1923-1929 yılları arasındaki ekonomi politiğine egemen olacaktı. Ancak bu liberal yönelişler, ulusal bir ekonomi kurma yolunda demiryolu şebekesinin ve tütün rejisinin millileştirilmesini engellemedi. 1926’da Türk limanları arasında kabotaj hakkı Türk gemilerine verildi. Tarım kesimine dönük en önemli gelişme ise 1925’te áşárın kaldırılmasıydı. 1923-1929 arası tarım kesimi ekonominin en hızlı gelişen kesimi oldu. Bunda barış koşullarının yanı sıra, hükümetin tarıma dönük politikalarının da etkisi vardı, 1924-1929 yıllarında tarımsal hásılanın ortalama yıllık büyüme hızı yüzde 16,2 olarak gerçekleşti. Lozan’ın getirdiği sınırlamalara rağmen, Cumhuriyet, milli bir sanayinin yaratılmasını milli ekonominin vazgeçilmez bir şartı olarak görüyordu. 1923-1929 yılları arasında sanayinin gelişme hızı tarımın gerisinde olmakla birlikte yüzde 8,5 gibi önemli bir ortalamaya ulaşmıştı. 1925’te Sanayi ve Maden Bankası kuruldu; 1927’de "Teşvik-i Sanayi Kanunu" çıkarıldı. 1924’te kurulan Iş Bankası yerli ve yabancı sermaye çevreleriyle siyasi kadroların bütünleşmesinde, özel girişimciliğin teşvik edilmesinde önemli bir rol oynadı. Dünya ekonomik buhranının patlak verdiği 1929 yılı, aynı zamanda, Lozan’ın getirdiği ekonomik kısıtlamaların kalktığı ve Türkiye’ye düşen Osmanlı borçlarının ilk taksidinin ödeneceği yıldı. Dünya ekonomik buhranının olumsuz etkileri, devletçi ve korumacı bir ekonomi politikasının uygulanmasını kaçınılmaz kıldı. Yeni ekonomik politikanın ilk belirtisi, başbakan Ismet Paşa’nın Sivas’ta, Türkiye’nin "devletin daha büyük ekonomik faaliyetine olan ihtiyacı" nı dile getirdiği konuşmasıydı. 1931’de ise devletçilik, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın programına girdi ve altı ilkesi arasında yer aldı. Bu devletçi siyasetin en belirgin yanı, devletin tarım dışındaki alanlarda asli yatırımcı ve üretici unsur olarak ortaya çıkmasıydı. 1933’te ilk Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlandı ve 1934’te onaylandı. Plan, asıl olarak dokumacılık, madencilik, káğıt, seramik ve kimya sanayilerini geliştirmeyi amaçlıyordu. 1933’te Sümerbank, 1935’te Etibank kuruldu. Sanayi üretiminde ortalama yıllık yüzde 11,6 oranında bir büyüme, dünya buhranı koşullarında ve esas itibariyle ülkenin kendi imkánlarıyla gerçekleştirildi.