Güncelleme Tarihi:
Uzman eğitimci olmamama rağmen, 10 yaşımdan beri Avusturya’da ilkokul ve lise, Kanada’da ortaokul, İngiltere’de üniversite ve master, son olarak Amerika’da doktora ve Harvard’da araştırma yapmış bir genetikçi olarak belki gençlere yol gösterebilecek iki-üç tavsiyem olabilir.
Öncelikle bazı belgeleri toplamak gerekiyor. Yurtdışından gelen öğrencilerin yeterli dil ve İngilizce’ye hakim olduklarını göstermeleri lazım. Bunun için SAT kurslarından yüksek not almak şart ama çoğu zaman yeterli değil. Birçok üniversite giriş için kendilerine özel “essay (kompozisyon)” yazmalarını istiyor. Bu kompoziyon renkli, yaratıcı ve dikkat çeken unsurlara sahip olmalı. Yazının akıcı ve okumuş bir insana ait olduğunu göstermek gerekiyor. Başkalarının yazılarını kopyalamak asla size yüksek üniversitelerin kapısını açmaz. Özel hayatınızdan ilham alın. Türkiye, ABD’ye göre çok farklı bir ülke olduğundan, yaşadıklarınız size sıkıcı gelebilir ama bir Amerikalı için çok değişik görünebilir. Kendinizi ve kültürümüzü tanıtın, ülkemizin garipliklerini yazın, hem güldürün hem de ağlatın. Açık sözlü olmaktan kaçınmayın. Unutmayın ki, sizin gibi binlerce daha başvuru var. Farkınızı gösterin.
Sadece yüksek not yeterli değil, karakterinizi de geliştirin
Bu üniversitelere girmek için her sene dünyanın dört bir yanından binlerce başvuru yapılıyor. Bu yüzden kurumlar çok seçici davranabiliyor. En ufak nedenden adayları reddedebiliyorlar. Başvuranların büyük çoğunlugunun notları yüksek oluyor. Yüksek notlar şart olmasına rağmen yeterli değil. Bunun en güzel örneklerinden biri boş vaktinizi nasıl geçirdiğiniz. Yaz tatillerinde plajlarda mı güneşlendiniz, yoksa kavuran güneşin altında sahillerimizde çöp toplama kampanyaları mı organize ettiniz? Yazın notlarınızı yükseltmek için özel kurslara mı katıldınız, yoksa fırsatları dar olan köylerimizde çocuklarımıza ders mi verdiniz?
Fen, matematik gibi derslerde yüksek notlarınız müthiş, peki resim ve müzik becerileriniz nasıl? Müzik, spor gibi dallarda başarılı olmak için azim, disiplin ve kabiliyet gerekiyor. Tek yönlü eğitim odaklı değil de, çok yönlü bir insan mısınız? Bu yüzden boş vaktinizi iyi değerlendirin. Gönüllü çalışın, yakın çevrenizle ilgilenin, doğayı koruyun, sanat ve sporla ciddi şekilde ilgilenin, etrafınıza ışık saçın, örnek insan olmak için çaba gösterin. Bu yaşam tarzını genç yaşta kendinize aşılarsanız, yararını hayat boyu görürsünüz.
Kendinize kulak verin
Eğer bu yola sadece büyüklerin gösterdiği bir hedef, maddi kazanç veya daha iyi bir seçeneğiniz olmadığını düşünerek çıkıyorsanız, karşınıza çıkacak zorlukları aşmanız için gereken gücü kendinizde bulamayabilirsiniz. “Neden okumak istiyorum?” sorusunu kendinize defalarca sorun. Kendinize kulak verin. En önemlisi şevkinizi keşfedin. “Ne olmak isterdim?” sorusuna cevap arayın. Eğer gerçekten şevkinizi bulduğunuzu hissediyorsanız, sabırla o yola devam edin. Eğer yılmazsanız ve şans yanınızda olursa, başarı elbette bir gün gelir.
Gurbet zor ama geçici
Biz Türkler ailemize, ülkemize, kültürümüze çok bağlı bir milletiz. Yurtdışına çıkan gençlerin ilk seneleri zor geçebiliyor. Başka bir ülkeye gitmenin heyecanı çok kısa sürede bitip yerine aile özlemi, arkadaşsızlığın verdiği yalnızlık, kötü yemekler ve kış soğuğunun getirdiği karamsarlık gençleri hazırlıksız yakalayabiliyor. Beş ülke, yedi şehir ve 30’a yakın evde yaşamış bir insan olarak bu hissi çok iyi tanıyorum. Yılların verdiği deneyim ve aşağıdaki görsel aracılığıyla gurbet hissinin nasıl olduğuna ve buna nasıl hazırlanmak gerektiğine yardımcı olmaya çalışacağım.
Herhangi bir yeni mekâna gitmenin verdiği heyecan oluyor. Yeni bir ülke, dil, kültür, yemek ve kokuların getirdiği merak ve heyecan insanlara enerji verir. Öğrenci liseden mezun ve hür olduğunda kendi hayatını yönetmenin heyecanını hisseder. Bu duygu, yukarıdaki görselde yansıtılan ruh halinin en pozitif noktasına erişmesini sağlıyor. Çoğu zaman bir üniversiteli öğrenci için bu, ilk sömestredir. Eylül ayında başlayan okul ve onun getirdiği yenilikler, aralık ayındaki Noel tatiline kadar öğrenciyi taşıyor. Fakat bu potizif ruh hali fazla uzun yaşanmıyor. Çoğu zaman 3-6 ay içinde aile özlemi başlıyor. Yenilikler yavaşça güncelleşiyor, ilk tanıştığınız arkadaşlar mecburidir (okul, sınıf ve yurttaki zoraki tanışmalardan doğan dostluklar) ve yavaşça size uymadığını anlıyorsunuz.
Depresyon da uzun sürmüyor
Karanlık kışın gelmesi ile yavaşça ruh hali düşüşe geçiyor. Eğer öğrencinin güçsüz ve özgüveni eksik bir yapısı varsa, zamanla depresyonlar ve yalnızlık duygusu hakim oluyor. Ama bu da geçici bir durum. İlk tanıştığınız arkadaşların yerine, sizin seçtiğiniz ikinci halka arkadaşlar geçiyor. Artık şehri iyi tanımaya başlayıp, nerede hangi yemek yenildiğini keşfediyor, konser ve tiyatro salonlarını tanıyıp boş zamanlarınızı daha iyi değerlendirmeye başlıyorsunuz. Zamanla Türkiye’den ilk ayrıldığınız gündeki, kendinize özgü ‘normal’ ruh haline dönüyorsunuz. Çoğu zaman bu 6-12 ay zaman diliminde gerçekleşiyor. Bu dönemde Türkiye’deki aile ve arkadaşlar ile sıkça iletişim içinde olmak, genç öğrencilere destek olabilir.
Yurtdışında eğitim görebilmek için not, dil hakimiyeti ve maddi destek şart ama ABD’nin sükseli üniversitelerine girmek için yeterli değil. Gençlerin derslerden öteye, karakterlerini geliştirmeleri gerekiyor. Bunu gösterebilmek için de yardıma ihtiyacı olan insanlara destek verebilirsiniz. Doğayı koruyabilirsiniz. Müzik ve kültürel eylemlere katılabilirsiniz. Azimle çalışıp, emeğinizin karşılığı olan ödülleri kazanın ama her şeyden önemlisi şevkinizi keşfedip, onun peşinden koşmayı hiç bırakmayın. Yolunuz açık olsun.