Güncelleme Tarihi:
‘ÜNİVERSİTEDE YAŞAMAK’ MI YOKSA ‘ÜNİVERSİTEYİ YAŞAMAK’ MI?
Yükseköğrenime adım atmak üzere olan kişiler, tam da şu sıralarda tercihini yaparken neyi, neleri dikkate alması gerektiği üzerinde düşünüp duruyor. Ancak bu düşünmenin isabetli bir tercihte buluşmasıiçin nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda da neredeyse her kafadan bir ses çıkıyor. En başta anneler-babalar, akrabalar, arkadaşlar yardımcı olmaya çalışıyor; öğretmenler, rehberler çeşitli belirlemeler yapıyor. Tercihte bulunacak adayın deneyimli kişilerden, kurumlardan destek alması son derece önemli ve hatta gerekli. Ancak kişinin kendisine en uygun tercihibulması her zaman mümkün olmuyor. Kurumsal olarak seçeneklerin bu kadar çok olduğu yükseköğretim ortamında kafaların karışması hiç de zor değil. Aday ne yapacağını şaşırıyor. Karşılaştırma yapın, öncelik sırası oluşturun Bu durumda belki de ilk yapılacak olan, adayın her şeyden önce ‘puanı’yla, kendinden ve yakın çevresinden kaynaklanan olanaklarla, seçmek üzere yöneldiği üniversiteler ve onların örtük-açık olanakları arasında bir karşılaştırma işine girişmesi. Bu karşılaştırmada öncelik sırası şöyle oluşturulabilir: Aday ne okumak, hangi alanda öğrenim görmek istiyor? Adayın okumak istediği alanla olan ilişkisi ‘gerçekçi’ mi yoksa ‘romantik’ mi? Aday üniversitelerin kadrosu, yerleşkenin özellikleri, öğrenci girişimciliği, sunulan tüm olanaklar, üniversitenin iç ve dış paydaşlarıyla olan ilişkilerinin niteliği, öğrenciyi nasıl karşıladığı gibi konular hakkında yeterince bilgi edinmiş mi?
Aday sadece ‘üniversitede yaşamayı’ mı istiyor, yoksa ‘üniversiteyi yaşamayı’ mı istiyor? Her ikisinin arasında ne denli büyük bir farkın olduğu açık. Tüm olanaklarını göz önünde bulundurarak ‘üniversiteyi yaşamak’ öğrenci açısından asıl amacı oluşturmalı; öğrenci üniversiteyi keşfetmeli. Çünkü bu faaliyet, sonunda kendisini de keşfetmesini, anlamasını sağlayacak. Öğrenci tercih eyleminde; kendini geliştirmek, zenginleştirmek, yetkin ve yeterli olmak, yaşamı boyunca taşıyacağı bir yetki belgesini (diploma) kazanmak, bu sonuca erişmek, bunu ‘hak etmek’ üzere üniversiteye yöneliyor. Burada gerçekten yaşamsal önemi olan kararlar veriliyor, verilmesi isteniyor. Sevgili adaylar, kararlarınızı verirken hem çevrenizin tavsiyelerini özenli bir şekilde gözden geçirin, hem de kendiniz ve tercih etmek üzere yöneldiğiniz üniversite üzerinde özenli bir şekilde düşünün; kararınız hepsinin bileşkesi olsun. Bilesiniz ki sonunda ‘diploma’yı taşıyacak olan sizlersiniz. Onu hangi düzeyde ve nasıl taşıyacağınız, diplomanızın hayattaki karşılığının ne olacağı, onun size hangi kapıları açacağı, sadece ama sadece size bağlı, sizin elinizde.
APARTMAN KATINDA EĞİTİM VEREN YERLERDEN UZAK DURUN
Yakında başvuracağınız programları ve üniversiteleri belirleyeceksiniz. Bu süreçte birçok kişiden fikir alacaksınız. Size fikir vermek isteyen herkesi dinleyin ancak son kararı siz verin. Üniversiteye gitmekte iki farklı amaç, iki farklı yaklaşım var. Bunların birincisi meslek sahibi olmak. İkinci amaç ise, eskilerin tabiriyle, ‘adam olmak’, bugünkü ifade biçimiyle kişinin kendini geliştirmesi. Size tavsiyelerde bulunanlar “Önce bir bölüme girersiniz, sonra öbür bölüme yatay geçiş yaparsınız” diyeceklerdir. Bu lafa inanmayın. Başka bir şehir efsanesi de, “Girmek istediğiniz ama giremediğiniz bölümün eğitimini çift anadal programı yoluyla alırsınız” lafıdır. Buna da inanmayın. Çift anadal programlarının kredi yükü normal programlardan daha fazla, programa kabul edilebilmek için yüksek ortalama getirmek gerekir. Çift anadal yapmak ihtirasıyla genel not ortalamanız dibe vurursa, master başvurularında iyi yerlerden kabul almanız güçleşir. Kısacası, yatay geçiş veya çift anadala bel bağlayarak tercih yapmak hüsran getirebilir. Siz baştan doğru karar verin, gerçekleşme ihtimali düşük işlerin peşinde koşmayın, geleceğinizle kumar oynamayın. “Peki, üniversiteyi nesine göre seçeceğim? Sapla samanı nasıl ayıklayacağım?” diye sorarsanız, size önerim; kampusları ziyaret etmeniz, kendi gözünüzle üniversitenin dersliklerini, bahçesini, kütüphanesini, laboratuvarlarını, spor olanaklarını, ortamını değerlendirmeniz. “Alıcı gözle” üniversiteye bakarken şu soruları sormayı ihmal etmeyin:
- Bölümde kaç hoca var? Daha önemlisi, kaç tam zamanlı öğretim üyesi bulunuyor? Doktoralarını nereden almışlar? Bölümde sadece üç tam zamanlı hoca varsa, hemen ‘Niye tam zamanlı hoca sayısı bu kadar az?’ diye soracaksınız.
- Lisans eğitim programları, bölüm dersleriyle diğer disiplinlerden alınan seçmeli derslerin harmanlanmasıyla oluşturulur. O dönem kaç bölüm, kaç seçmeli ders açılmış diye, üniversitenin web sayfasına bakın. Ders açma bağlamında zenginliği olan yerleri tercih edin. Onlar donanımlı üniversitelerdir. Az ders sunan yerler, eğitimi ucuza mal etmeye çalışanlardır, onlarla ilgilenmeyin.
- Kampusu bulunmayan üniversite olmaz. Apartman katında eğitim veren yerlerden uzak durun.
- Üniversite kütüphanesini gezin. Kitap okumaya meraklı değilseniz bile kütüphaneyi görün. Bir üniversitenin yükseköğretim kurumu olma iddiası, kütüphanesine ayırdığı kaynakla ölçülür. Sorular basit: Kaç kitap var? Her sene kaç yeni kitap alınıyor? Üniversitenin kütüphane geliştirme stratejisi, hedefi nedir?
- Üniversite ne üretir derseniz, mezun üretir. Sizler şu an adaysınız, dört yıl sonra ürün olacaksınız. Bir üniversitenin marka değeri, mezunlarının toplumdaki yeriyle belirlenir. Üniversiteleri değerlendirmenin en sağlıklı yöntemlerinden biri, mezunlarını incelemektir. Önde gelen şirketlerin yöneticileri hangi yükseköğretim kurumlarından, programlardan mezun? Önde gelen üniversiteler, yeni öğretim üyesi istihdam edecekleri zaman nereden diploma almış akademisyenleri tercih ediyor? Eleman aranıyor ilanları hangi üniversitelerin mezunları bize başvursun diyor? Başarılı araştırmacılar hangi yükseköğretim kurumlarında eğitim görmüşler? Bu soruların cevapları sizi doğru tercihe yönlendirecek.
GÖNÜL EVLİLİĞİ YAPIP HEYECAN DUYACAĞINIZ MESLEĞİ SEÇİN
İnsan hayatında pek çok şeyi değiştirebilir; evini, arabasını, yaşadığı şehri, ülkesini ve milliyetini, inancını ve dinini, hatta işini ve eşini de. Ancak mesleğini değiştiremez. Bu yüzden üniversite seçimini çok dikkatli yapmak lazım. Gençlerin sevdikleri, hayat boyu sıkılmayacakları, heyecan duyacakları bir meslek seçmesi gerekir diye düşünüyorum. Ekmek parası derdi çok önemsenmemeli. Türkiye eski Türkiye değil, insanlar açlıktan ölmüyor. Gençlerin sevdikleri bir mesleği seçmelerini öneririm, yani mantık evliliği değil, gönül evliliği. Anne-babalar da çocuklarının seçimine saygı duymalı. Çocukların ve gençlerin hayatı ana-babaya ait değil, onlara ait ve insan hayata bir defa geliyor. Gençlere öğüt vermek, önerilerde bulunmak her büyüğün ve özellikle ebeveynlerin hakkıdır belki ama gençleri zorlamak, zor kullanarak ve tehditle geleceklerini etkilemeye çalışmak yanlış. Gençler de üniversite öğrenciliğini bir meslek olarak kabul etmeliler. Nasıl maaşlı bir çalışan her gün işine gitmek zorundaysa, bir genç de her gün okula gitmek, çalışmak, okumak, araştırma yapmak, düşünmek zorunda. Ve bunun cumartesi-pazarı, tatili filan yok. Örneğin kimya bölümünde mi okuyorsun? O zaman senin işin kimya. Kimya mesleğin, henüz öyle olmasa bile yakın gelecekte öyle olacak ve daha şimdiden kendini bir kimyager olarak hissetmelisin. Kimyayı öğrenmek senin işin, hatta artık varoluş nedenin olmuştur. Dünyaya bir kimyager gözüyle bakmalısın.
Son bir uyarım da, gençlerin üniversitede elde ettikleri özgürlüğü doğru kullanmaları konusunda. Liseli gençler, özellikle taşrada büyük bir çevre baskısı altında olduklarından, üniversiteye geçip büyük bir şehre yerleştiklerinde, yani anonim olduklarında özgürlüğü de buluyorlar ama daha önce tatmadıkları bu özgürlüğü nasıl kullanacaklarını bilmiyorlar. Başları dönüyor. Keyfini sürerken, bu arada da akademik çalışmalar aksıyor, başarısızlıklar yaşanıyor. Özgürlük değerlidir, güzeldir, hoştur ama zapt edilmesi, dizginlenmesi, kontrol edilmesi gerekir, yoksa çok yanlış sonuçlar verebilir.
İLGİ ALANINIZI DİKKATE ALARAK KARAR VERİN
Sınava hazırlık zor bir süreç fakat yine bilindiği üzere doğru tercih yapılmazsa tüm hazırlıklar boşa gidebilir. Sınavda gösterilen başarı kadar önemli olan bir diğer konu ise, doğru tercih yapmak. Bu bağlamda bölümü zevkle okumak, mezun olduktan sonra iş bulabilmek ve en önemlisi severek çalışmak için dikkat edilmesi gereken birkaç husus var. Öncelikle göz önüne alınması gereken bireyin kendi özellikleri ve hayattan beklentileri olmalı. Birey kendini analiz edip neleri yapabildiğini ve neleri yapmak istediğini ele almalı yani puana göre değil; ilgi alanları, yetenek ve değerlere göre tercih yapılmalı. Fakat kendini tanıma, tercihleri belirlemek için yeterli değil, mesleklerin gereklilikleri de öğrenilmeli. Bunun için ilgi duyulan alanları iş ortamlarında ziyaret edip gözlemlemek, doğrudan meslek erbapları ile iletişime geçerek bilgi almak, mesleki kuruluşlarla da bağlantıya geçerek mesleklerin inceliklerini öğrenmek yararlı olacak. Böylece hayal edilen işin pratikteki uygulamalarını öğrenme şansı elde edilebilir. Ayrıca üniversitelerin kariyer günleri takip edilip hem bölümler ve meslekler konusunda, hem de üniversite hakkında bilgi alınabilir. Nitekim üniversite bir zorunluluk veya meslek kapısı olmanın ötesinde kişisel gelişim ve dünya görüşünün gelişmesi açısından bir kaynak. Bu nedenle tercih edilecek üniversitelerin sosyal imkânlarına ve üniversitede bulunan kulüplerin faaliyetlerine, sosyal, kültürel, sportif etkinliklere yani ders dışı zamanların nasıl değerlendirilebileceğine de dikkat edilmeli. Kısacası tercih listesinde sosyal olarak gelişmeye imkân verecek ve bireyin uyum sağlayabileceği üniversitelere yer verilmeli. Aile ve çevrenin görüşleri ve deneyimleri önemli; kulak ardı edilmemeli. Diğer yandan hayatı şekillendirecek ve mesleği icra edecek kişi bireyin kendisi. İstenmeyen bir bölüm sırf anne ya da baba istiyor diye yazılmamalı. Son olarak tercihler puanların büyükten küçüğe sıralanmasına göre değil, istenilen bölüm ve üniversitelere verilen önceliklere göre sıralanmalı. Yanlış tercihin sonucu yanlış bir meslek ve sonrasında mutsuz bir hayat olabileceği gibi hayatın en değerli çağlarına denk gelen bu dönemde birkaç yıl kadar uzun ve önemli bir zaman ile emek kaybı da olabilir. Bireyin mesleği bilerek ve daha da önemlisi kendinin bilincinde olarak bu sürece yön vermesi gerekiyor.
PUANA GÖRE SIRALAMA ÇOK YANLIŞ
Moderatör olduğum bir panele katılan başarılı bir girişimci, üniversite sınavında ilk 100’ü hedefleyip 900’uncu olunca depresyona girip tercih yapmadığını söyledi. Bir diğeri de inşaat mühendisi olmak istediği halde, tercih formu boş kalmasın diye mimarlıkları da yazdığını, sonra tercihlerini puan sırasına sokup tesadüfen mimarlığı kazandığını anlattı. Bu iki örnek ülkenin ruh ve akıl durumunu pek güzel özetliyor. Bir, üniversite tercihini gözümüzde çok büyütüyoruz ve süreç ailede travmaya neden olabiliyor. İki, adaylar isteklerine göre değil, puanlara göre sıralama yapıyorlar. Üniversite tercihi bir insanın yaşamındaki en önemli kararlardan birisi değil, çünkü hem üniversiteyi değiştirmek mümkün (yatay geçiş, çift anadal, yandal gibi alternatifler var), hem de öğrencinin geleceğinin belirlenmesinde üniversite ve bölüm algılanandan ve tahmin edilenden çok daha ufak bir rol oynuyor. Puana göre sıralama yapmak ise toplumun tercihlerini öğrencinin isteklerinin önüne koymak anlamına geliyor ve çok yanlış. Adaylara, üniversitelere bu soruları sormalarını öneriyorum:
- İlgilendiğiniz bölümdeki öğrenci/ tam zamanlı öğretim üyesi oranı?
- Tam zamanlı öğretim üyelerinin yüzde kaçı dünyanın ilk 500 üniversitesinden diplomalı?
- Öğretim üyelerinin azami haftalık ders yükü kaç saat?
- Mezunların yüzde kaçı maaşlı bir işte çalışıyor, yüzde kaçı kendi işini kurmuş, kaçı yurtdışındaki yüksek lisans programlarına devam ediyor?
- Kampusta öğrenci başına ne kadar alan düşüyor?
- Bir yıllık reklam bütçeleri ne kadar?
- Öğrenci başına (reklam dışı) harcamaları ne?
Bu soruların cevapları üniversiteleri rahatça birbirinden ayırabilmenizi sağlayabilir ve yüksek dershaneleri gerçek üniversitelerden ayırt ederek bariz bir hata yapmanızı engelleyebilir. Öğrenci kendi inisiyatifini kullanarak kendi geleceğini tasarlayacak. Üniversitelerin bu sürece katkısı maalesef çok fazla değil. Şu soruların sorulması önemli:
- Programlar arası yatay geçiş, yandal, çift anadal ne kadar kolay ve ne sıklıkta görülüyor? Programlarını bireyselleştirme olanakları ne kadar gelişmiş?
- Öğrencilerin yüzde kaçı yurtdışı programlarından (değişim, yaz okulu, çift diploma, 3+2 programları) yararlanıyor? İngilizceyi ne kadar iyi öğreniyor? İkinci yabancı diller ne kadar yaygın?
- Mezunların yüzde kaçı girişimci? Öğrencilerin girişimci olması ne ölçüde destekleniyor?
- Öğrencilerin yetkinlik ve becerilerini geliştirmek için üniversitede ne gibi programlar var? Ders dışı faaliyetler ne kadar destekleniyor?
- Eğitimde teknoloji ne kadar etkin kullanılıyor? En az bir programlama dili bilerek mezun olan öğrenci oranı ne?
- Öğrencilerin kaçına staj, uygulamalı proje, yarı zamanlı iş olanağı sağlanıyor? Fark etmişsinizdir ki, üzerinde durduğum konular programların içeriğiyle ilgili değil. 21’inci yüzyılda başarılı ve mutlu olabilmek için en önemli özelliğin hızla değişen dünyaya adaptasyon sağlamak olduğunu, bunun için de beceri ve yetkinliklerin içerikten daha önemli olduğunu düşünüyorum.