Güncelleme Tarihi:
Türkiye’deki gerek devlet ve gerekse vakıf üniversitelerinin son 15 yılda sayıca hızla artarak, 207’ye ulaşması, hemen hemen her ilde, hatta ilçelerde isteyen her gencimize yükseköğrenim olanağının tanınması sevinilecek bir gelişme. Ancak her olumlu gelişmenin getirdiği sorunları olduğu gibi, bu olumlu gelişmenin de birkaç önemli sorunu da beraberinde getirdiği açık.
Bu sorunları şöyle sıralayabiliriz:
Sayı ve nitelikli kadro sorunu: Açılan üniversitelerin, fakültelerin, bölümlerin yeterli eğitim kadrosu yok. Hatta bir kısmı açıldığı halde asgari üç doktoralı elemanı koşulunu karşılayamadığı için kontenjan alamıyor ve eğitime başlayamıyor. Bu durum vakıf üniversiteleri için daha büyük boyutta. Yeterli sayıya ulaşmanın yanında asıl önemli bir sorun da bu kadroların kalitesi. Öyle ki doktorasını yeni almış, alana tam sahip olmayan kişiler, doktorası olduğu için, kadro dolsun diyerek kadrolu alınıyor, herhangi bir pedagojik eğitimden, oryantasyondan geçmeden ve uzmanlık alanı olmadığı halde kendisine uzmanlık alanı dışında ders verilmesi isteniyor, hatta buna zorlanıyor. Özellikle vakıf üniversitelerinde belli ders yüklerini tamamlamaları gerektiğinden, deneyimsiz ve o konuda bilgisi olmaya Dr. Öğretim Üyesi kadrosundaki akademisyenler ders veriyor. Bu da verilen eğitimde kalite sorununu gündeme getiriyor.
‘KERVAN YOLDA DÜZÜLÜR’ ANLAYIŞIYLA HAREKET EDİLİYOR
Altyapı eksikliği sorunu: Pek çok devlet ve vakıf üniversitesinde fakülteler, bölümler, programlar hazırlıksız açıldığından eğitim ve öğretimle ilgili donanımlı derslik, kütüphane, laboratuvar, uygulama yer araç ve gereçleri gibi eğitim-öğretim olanaklarından ve öğrencinin sosyal faaliyetlerini, ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte gerekli altyapı olanaklarından yoksun. Açıkçası ‘kervan yolda düzülür’ anlayışıyla eğitim-öğretime başlanıyor.
Yönetici sorunu: Üniversite, fakülte, bölüm ve programlarının hızlı açılmasının getirdiği bir diğer sorun da nitelikli yönetici; alanın uzmanı olan yöneticilerin görevlendirilmesindeki sorundur. Buradaki sorunun iki yönü var; ilki alandan olmaya akademisyenlerin yönetici olarak atanmaları, alanın sorunlarını, alandaki gelişmeleri yakından izleyememesi, bunun sonucu olarak hem kendiliğinden girişimde bulunmaması hem de alttan gelen görüşlere, yeniliklere karşı çıkmaları, direnmeleridir.
Tüm bu sorunların etkisi ise doğrudan eğitim ve öğretimde kalite konusuna yansıyor. Eğitimde kalite konusu Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından son 4-5 yıldır üzerinde önemle durulan bir konu. Bu amaçla, YÖK önce kendi bünyesinde yeni bir ‘Kalite Birimi’ oluşturdu, kısa bir süre sonra da (2017’de çıkarılan bir KHK ile) bu birimin Yükseköğretim Kalite Kurulu (YÖKAK) adıyla ayrı özerk bir kurul olarak faaliyete geçmesini sağladı. YÖK, aynı zamanda kendi yetki çerçevesinde yaptırımı olan denetleme işlerini sürdürürken, yükseköğretimde kalite konusunu vurgulayarak bu konuda duyarlılığı arttırmayı hedefledi.
KISA SÜREDE ÖNEMLİ YOL KATETTİ
YÖKAK özerk bir kurul olarak çalışmalara başlamasından bu yana hızla kalite konusuna eğilerek, bir yandan yasal düzenlemeler yaparken, diğer yandan Ankara ve İstanbul’da toplantılar, çalıştaylar, bölgesel toplantılar düzenleyerek üniversitelerin ‘Kurumsal Dış Değerlendirme’ ile ‘Program Değerlendirmesi’ konularında bilinçlendirme, duyarlılığın arttırılması gibi konularda kısa sürede önemli yol kat etti.
Burada önemli bir ayrıma da değinmek gerekiyor. YÖK ile YÖKAK’ın yetkileri, görev ve sorumluluklarının farklı. YÖK, tüm yükseköğretim konusunda üniversitelerin tüm işlemlerini onaylama, atamaları yapma, denetleme gibi pek çok görev ve sorumluluğu yerine getirirken, yani bir anlamda yaptırımı olan bir kurumken, YÖKAK’ın görev ve yetkisi ‘kalite değerlendirmesi’ ile sınırlı. Ancak bu yetki, eğitim ve öğretimde kalite konusu olunca, eğitim kurumları arasında ‘kalite rekabetini’ gündeme getirdiğinden son derece önemli. Yukarıda sıraladığımız sorunların çözümünde en önemli anahtar ise ‘kalite güvencesi’ sorunu.
YÖKAK’ın yetki ve sorumluluğunda olan ve onun yetkilendirdiği bugün sayıları 11’e ulaşan bağımsız Sivil Toplum Örgütleri tarafından yürütülen ‘Program Akreditasyonu’ değerli bir faaliyet. Programların/bölümlerin, fakültelerin belli bir ‘kalite’ performansını tutturmaları ve bunu belgelendirmeleri son derece önemli. Çünkü, söz konusu belgeyi alan eğitim birimi, kaliteyle ilgili koşulları yerine getirmiş, eğitim-öğretimdeki kalite güvencesi belgelenmiş demektir. Bu durumun öğrenciler ve aileleri başta olmak üzere ilgili sektörler ve diğer paydaşlar, kısaca tüm kamuoyu üzerinde olumlu etkisi, o eğitim biriminin itibarını göstermesi açılarından son derece önemli.
İLETİŞİM EĞİTİMİYLE İLGİLİ AKREDİTASYON
2018'de YÖKAK’ın ilk ‘Akreditasyon Tescil Belgesi’ verdiği STÖ’den biri olan İLAD (İletişim Araştırmaları Derneği) tarafından Türkiye ve KKTC’de bulunan iletişim fakültelerinden başvuran programlardan 11’i akreditasyon belgesi almaya hak kazandı. Bu yıl ilk kez üniversite giriş sınavı kitapçığında, akreditasyon belgesi alan programların/bölümlerin adının karşılığında (15'inci sütunda) İLAD/İLEDAK adı yer aldı. Bu sonuç, ilk kez yapılan iletişim eğitimiyle ilgili akreditasyon çalışmaları için hem akreditasyon belgesi alan fakültelerimiz için hem de İLAD’ın ciddi çalışmasını göstermesi açısından bir başarı. Bu sürecin etkisinin hızla iletişim eğitimi veren diğer fakülte ve bölümlerimizde görüldüğü; kalitenin bir göstergesi olan 'öz değerlendirme' raporlarının gereklerini yerine getirmek üzere, tüm programlarını gözden geçirdikleri, kadro ve fiziksel altyapı ve araç-gereç eksikliklerini tamamlama çalışmaları içine girdikleri gözlemlenen önemli bir durum. Bu tür çalışmaların, zaman geçirmeden, üniversitelerimizin tüm disiplinlerinde de aynı duyarlılıkla ele alınacağı umudunu taşımak istiyorum.
PROF. DR. AYSEL AZİZ KİMDİR?
Prof. Dr. Aysel Aziz, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Diplomasi ve Dış Münasebetleri şubesinden mezun oldu. Akademik kariyerine 1969'da, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda araştırma görevlisi olarak başladı. 2000 yılına kadar Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde akademik kariyerine iletişim alanında devam etti. 1974'te Dr; 1980'de Doç; 1988'de ise Prof. oldu. 25 yıl çeşitli devlet ve vakıf üniversitelerinde yönetici olarak çalışan Prof. Dr. Aysel Aziz, yöneticilik yaptığı üniversitelerin dışında İstanbul, Maltepe, İstanbul Aydın, Gelişim ve Işık üniversitelerinde lisans ve yüksek lisans dersleri verdi. 2015’ten bu yana İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı olarak görev yapan Prof. Dr. Aziz aynı zamanda, İletişim Araştırmaları Derneği (İLAD) Başkanlığını yürütüyor. Yurtiçinde ve dışında çeşitli akademik toplantılara katılan ve araştırma yapan Prof. Dr. Aziz’in bugüne kadar ağırlığı iletişim, kitle iletişim, radyo-televizyon ve araştırma yöntemleri olmak üzere, kadın ve toplumsal konularda çoklu basımı yapılan 15 kitabı ve 60’ı aşkın araştırma ürünü sunum ve makalesi var.