Güncelleme Tarihi:
Cinsiyeti bir geçiş üstünlüğü olarak gören bakış açısının baskın olduğu her yerde bu bir mesele. Akademik yaşam da kadın emeğinin görülmesi noktasında iyileştirme, geliştirme yönleriyle dokunulması gereken alanlardan biri. Aslında alan fark etmeksizin sorunların temel noktası olarak eşitlik, şiddet, ayrımcılık, ötekileştirme, emek-değer gibi hassas noktalarda meydana gelen ve çözüm arayan durumların varlığının görmezden gelinmesidir. Sorunların çözümünde, önce sorunu görmenin ve kabul etmenin önemli bir hareket noktası olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İkinci adım ise problemin çözümü için gerekli adımları atarak, eyleme geçmektir. Burada bir hukukçu, bir akademisyen ve eğitim yöneticisi olarak üç temel konuda çalışmalar yapmanın ve en önemlisi yürütülecek çalışmalar ile gelecek nesillere bu bilincin aktarılmasının önemine inanıyorum. Birincisi toplumda hak ve özgürlükler bilincinin olabildiğince erken yaşta bireye kazandırılmasına yönelik çalışmalar yapmak; ikincisi çalışma hayatında eşitliğe ilişkin kurumsal farkındalık yaratmaya yönelik çalışmalar ve uygulamalar yapmak; üçüncüsü ise üniversite-sanayi işbirliğinin sadece kadın emeği ile değil cinsiyet eşitliği içinde değer üretebilmesini temin edici çalışmalar yapmak.
HAK VE ÖZGÜRLÜKLER EĞİTİMİ ÇOK ERKEN YAŞTA KAZANDIRILMALI
Kadın emeğinin görülmesi, sayılması, güçlendirilmesi gibi destekleyici faaliyetlerin arttırılması, şiddet, ötekileştirme ve ayrımcılığa maruz kalmadan çalışabilme ortamının temin edilmesi ve kişisel gelişimlerine yönelik eğitim hak ve özgürlüklerinin korunması konuları insan hakları konusudur. Temel insan hakları ve özgürlükleri bilinci yerleşmeden cinsiyet eşitsizliği, şiddet, ötekileştirme, ayrımcılık sorunlarına kalıcı çözümü bulabilmek kolay değil. Bugünden yarına olabilecek bir şey de değil. Bu nedenle toplumda insan hakları ve özgürlüklerine ilişkin temel bilgilerin erken yaşta kazandırılması ve bu amaçla eğitimin her kademesinde yaygınlaştırılması önemli. Böylesine önemli bir konu bilimlerarası işbirliği ve çalışma ile çok daha verimli sonuçlar doğurabilir. Hukukçular, eğitim psikologları, eğitimciler birlikte çalışarak, eğitim modüllerinin hangi aşamasında bu bilginin ilgili yaş gruplarına göre en uygun nasıl aktarılabileceği üzerinde çalışmalar yürütmelidirler. Eşitlik gibi temel hak ve özgürlükler, bireysel sorumluluklara dair farkındalık yaratmak için, bireyin 18 yaşına gelmesini beklememeliyiz. Birey erken yaşlarda bu bilinci kazanmalı. Hak ve özgürlüklerimize sahip çıkmanın ilk yolu, hakkın ihlal edilmesi halinde “hak arama” ve duruma göre “korunma yolları”nı bilmekle mümkündür. Bu nedenle temel mevzuat eğitimi verilmesi oldukça önemlidir. Örneğin, 6284 sayılı, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunumuz, uluslararası bir sorun olduğu bilinen şiddetin önlenmesi konusunda, Ülkemizde yürütülen mücadelede, toplumsal bilincin oluşması bakımından, mevzuatta yer alan koruyucu ve caydırıcı düzenlemelerin çocuklar ve gençler tarafından gelişsel düzeylerine uygun bir dille anlatılarak öğretilmesi, toplumsal farkındalığın oluşması için oldukça önemlidir. Özellikle Liselerde okuyan gençlerimizin temel düzeyde bu Kanuna ilişkin farkındalığı sağlanmalıdır. Aynı şekilde, Medeni Kanunumuz da toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin farkındalığın ve bilincin oluşmasında çok önemlidir. Çocuklarımıza ve gençlerimize temel hak ve özgürlükler, şiddet, ayrımcılık ve ötekileştirme ile mücadele noktasında bu başlıkları eğitim bilimlerinin rehberliğinde, mümkün olan en erken ve uygun dönemde kazandırılmasını sağlamalıyız.
KURUMSAL FARKINDALIK ŞART
Cinsiyetler arası eşitsizlik, önyargıların tetiklediği ayrımcılık konusunda tüm kurum ve kuruluşlar farkındalık çalışmalarına, sosyal sorumluluk projelerine imza atıyor. Bu hassasiyet elbette çok önemli ve değerli. Ancak eşitliğe ilişkin eylemlerde kurumsal farkındalık eyleme dönüşmeli. Nasıl ki her kurum yıllık bütçelerini, yatırımlarını, faaliyet planlarını; planla, uygula, kontrol et, önlem al gibi temel adımlarla yönetiyorsa aynı sistematik ve kurumsal çaba eşitliğin sağlanması, ayrımcılığın önlenmesi için gösterilmeli.
Çalışma barışının temelini sağlam bir örgüt psikolojisi oluşturur. Bu kapsamda her kurum, cinsiyetler arası eşitlik politikalarını ve uygulamalarını düzenli olarak gözden geçirmeli. Kalıcı adımlar atmalı. Bir hukukçu olarak şuna inanıyorum; eşitliğin sürdürülebilir olmadığı hiçbir işletmede başarı kalıcı olamaz. Üniversiteler bu konuda özellikle hem rol model bir yapı hem de sorumluluk alma konusunda lokomotif kurumlar olmalı. Eğitim, araştırma ve toplumsal sorumluluk gibi üç temel misyonun tanımlandığı üniversitelerde kadın-erkek eşitliğinin hem akademik hem de idari kadrolarda sağlanması önemli. Bu konuda örnek bir duruş sergilemek, öğrencilere karşı da önemli. Çünkü üniversiteler, bireyin profesyonel yaşama ilişkin hem eğitim aldıkları hem de izlenim edindikleri ilk kurumsla yapı. Dolayısıyla kadın-erkek eşitliğini, akademik kadrosunda gözlemleyen, üniversitenin ikliminde birebir tecrübe eden öğrenciler, işdünyasında da eşitliğin aktif savunucusu olacaktır.
Üniversiteler, kurumsal birer yapı olarak akademik ve idari kadrolarında görev yapan kadınların mesleki gelişimlerini geliştirebilecek ortamı sağlamaya yönelik kaynak ayırmalıdırlar. Akademide kadın, hem uzun ve zorlu bir yolculuktan geçen akademisyenler, hem de yükseköğretim hizmetinin devamı için operasyonda emek veren idari kadroların her düzeyinde bulunan emek veren akademisyenlerdir. Üniversiteler akademik ve idari kadrolarındaki kadının iş-yaşam dengesini korumasından kariyer yolculuğunu en sağlam şekilde inşa etmesine kadar yanında olabilmeli, bu yönde ihtiyaç duyulan kaynağı ayırabilmelidir. Bir yönetici olarak bu tür eylemlerde süreci yalnızca unvan değişiklikleri ya da atamalarla sağlamayı yeterli bulmuyorum. Örneğin bu yıl, fakülte dekanlarımızda cinsiyet eşitliğinde yüzde 50 dengesini sağladık. Atamayı sağlamak önemli bir adım ancak esas olan bu dengeyi koruyabilmek. Şimdi çalışmalarımızı, akademide kadınlar lehine eşitliğin sürdürülebilirliğini sağlamak üzere planlıyoruz.
ÜNİVERSİTE VE SANAYİ, CİNSİYET EŞİTLİĞİ VE EMEK İÇİN DE İŞBİRLİĞİ İÇİNDE OLMALI
Üniversite sanayi işbirliğinin akademide kadın emeğini korumak, güçlendirmek ve cinsiyet eşitliğini sağlamak için de çok önemli fırsatlar içerdiğini düşünüyorum.
Bu işbirliği kapsamında; akademik kariyerinin henüz çok başında olan kadın akademisyen adaylarına iş dünyası da araştırma ve teşvik sağlayabilmeli. Aynı şekilde üniversiteler de sanayi kuruluşlarının, iş dünyasının eşitlik temelli projeleri için gereken eğitim, araştırma, mentorluk desteğini sağlayarak iş dünyasına destek verebilmeliler. Akademik kariyerini yapan kadın meslektaşlarımızın, uygulama deneyimi edinerek nitelikli mezun yetiştirilmesine katkı sağlayabilmelerini temin edebilmeleri için kolaylaştırıcı mentorluk desteğine çok ihtiyaçları var. Aynı zamanda iş dünyasına adım atmış, ancak yüksek lisans ve doktorasını çeşitli nedenlerle tamamlayamamış ya da çok istediği halde başlayamamış kadınlar için de üniversite-sanayi işbirlikleri seçenekler tasarlamalı. İş dünyası, kadın personelin akademik eğitimini mutlaka desteklemeli, üniversiteler de bu destek sürecinde paydaş olmalı. Özetle, akademi de olmak üzere, kadının her alanda verdiği emek ve eğitim mücadelesini bilgiyle, işbirliğiyle ve yüksek farkındalıkla ama en önemlisi toplumsal farkındalığın aratılması ile birlikte bir bütün olarak destekleyebilmeliyiz.
PROF. DR. HANİFE ÖZTÜRK AKKARTAL KİMDİR?
1964 yılında Biga Çanakkale’de doğdu. Biga Ticaret Lisesi’nden mezun olduktan sonra lisansını Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1985), yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Ana Bilim Dalı’nda (1987) tamamladı. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Ana Bilim Dalı’nda (1994) doktora öğrenimini tamamlamasının ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı’na yardımcı doçent olarak atandı.
1989-1991 yılları arasında ve 1999 yılında DAAD (Deutscher Akademischer Austauschdienst) Burslusu olarak Münster Üniversitesi ve Max-Planck Institut für Geistiges Eigentum, Wettbewerbs-und Steuerrecht (eski adı Max-Planck-Institut für Immaterialgüter-und Wettbewerbsrecht) bünyesinde, 2005-2006 yıllarında ise Alexander von Humboldt Burslusu olarak Trier Üniversitesi’nde bilimsel çalışmalarda bulundu.
Doçent unvanını aldığı Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Ana Bilim Dalı’ndan 2007 yılında emekli oldu. 2007 itibarıyla İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı’nda göreve başladı. 2007-2011 yılları arasında dekan yardımcısı, Hukuk Fakültesi ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde Fakülte Yönetim Kurulu ve Fakülte Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu.
Dokuz Eylül Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi, Doğu Akdeniz Üniversitesi ve Bochum Üniversitesi’nde lisans, yüksek lisans, doktora düzeyinde dersler verdi. Kitaplarının yanı sıra ulusal ve uluslararası alanda çok sayıda makalesi yayımlandı. Banka devirleri de dahil olmak üzere, şirketler hukuku, özellikle birleşme, bölünme, hisse devri, ortaklar arası uyuşmazlıkların çözümü alanında faaliyet gösteren hukuk bürolarında hukuki danışman, ulusal ve uluslararası tahkim yargılamalarında hakem olarak görev yaptı. 2021 Haziran ayında İstanbul Kültür Üniversitesi Rektörü olarak göreve başlamıştır.