Güncelleme Tarihi:
Bir fabrikanın yemekhanesinde sigortalı temizlikçi olarak çalışan anne, sahip olduğu işi kısa süre önce vefat eden eşinin iş arkadaşları ve patronun aracılığıyla bulduğunu ve yine aynı kişilerin her ay ev kirasının yarısını karşıladıklarını, düzenli gıda yardımı yaptıklarını belirtiyor. Bu yardımlar sayesinde, teyzesini İstanbul’a Mehmet ve kardeşlerine göz kulak olsun diye getirttiğini, Mehmet’in mahalledeki zararlı kişilere hiç takılmadan, yakın arkadaşlarını hep okuldan seçerek derslerine çok çalıştığını belirtiyor.
Mehmet “inşallah çok iyi yerlere gelecek” diyor, anne. İstanbul’un yoksul diğer bir semtinde yaşayan ve Roman bir aileden Kemal’de tıpkı Mehmet gibi babasını kısa bir süre önce kaybetmiş. Hiçbir ısınması bulunmayan, duvarları rutubet ve nemden simsiyah olmuş evlerinde gerçekleştirdiğimiz görüşmede, işsiz olan anne artık kalbinin dayanmadığını 38 yaşında olmasına rağmen kalp ameliyatı olduğunu, ne muhtarlık, ne okul ne de diğer kurumlardan hiç bir yardım alamadıklarını ve Kemal’in de kısa süre önce mahalledeki kötü arkadaşlarına uyarak okulu terk ettiğini söylüyor.
Mehmet ve Kemal’in hikayeleri, bir yandan şehir yoksulluğunun çarpıcı boyutlarını gözler önüne sererken, öte yandan, toplumun alt katmalarından gelme ve okul başarısı ilişkisinin karmaşık süreçlerine de ışık tutuyor. 2013 Aralık ayında açıklanan 2012 Uluslararası Öğrenci Başarılarını Değerlendirme Programı (PISA) raporuna göre Türkiye’de düşük okul başarısı gösteren öğrencilerin yüzde 69’u düşük sosyoekonomik kökenden geliyor. Toplumun alt katmanlarından gelme ile düşük okul başarısı arasındaki sıkı ilişki hem eğitim sisteminin fırsat eşitliği sağlayamadığını hem de toplumda var olan eşitsizlikleri kuşaklar arası aktardığını gösteriyor. Ancak, okulu kısa süre önce terk eden Kemal’in hikayesi bu istatistiki veriyi haklı çıkarırken, Mehmet’in hikayesi ise toplumun alt katmanlarından gelme ile okul başarısızlığı arasındaki sıkı ilişkinin birtakım istisnaları olabileceğini kanıtlıyor. Diğer bir deyişle, aynı yoksul çevrelerden gelmelerine karşın neden bazı öğrenciler başarılı olurken, diğerleri başarısız oluyor?
Okula devam edenlerin ailelerinin sosyal ağları daha geniş
Bu soruya anlamlı cevaplar bulabilmek için TUBİTAK tarafından fonlanan araştırma projemizin özellikle nitel bölümü kapsamında, Kuştepe, Dolapdere, Gülbağ, Gülensu, Küçükçekmece, Mehmet Akif Mahallesi gibi İstanbul’un dezavantajlı semtlerinde ikamet edip ortaokula başarılı bir şekilde devam eden ve okulu kısa bir süre önce terk etmiş çocuklar ve anneleriyle derinlemesine görüşmeler yaptık.
Araştırma dezavantajlı koşullarda yaşayan okula devam eden ve okulu terk etmiş çocukların ailelerine ilişkin oldukça ilginç bulgular ortaya koydu. Örneğin, aynı dezavantajlı mahallerde yaşasalar da, her iki grubun sosyoekonomik ve etnik açıdan farklılıyor, buna bağlı olarak da ebeveyn ağ yapılarının eşitsiz şekilde tabakalaştığı anlaşılıyor. Okula devam eden öğrenciler, anne babanın düşük gelirli de olsa genellikle sigortalı işlerde çalıştığı, iki ebeveynli emniyet telkin eden ailelerden geliyor.
Okulu terk çoçuklar ise, marjinal yoksulluk koşullarında yaşayan, kağıt ve şişe toplayarak ya da merdiven altı konfeksiyon atölyeleri ve inşaatlar gibi güvencesiz enformel sektörlerde geçici işler yaparak hayatlarını kazanan Roman ve Kürt ailelerden geliyorlar.
Bununla birlikte, her iki gruptaki ebeveynlerin sosyal ağları hem genişlik, hem de ilişki kurulan kişi ve kurumların sahip olduğu kaynaklar bakımından önemli derecede farklılaşıyor. Kişilerin sahip olduğu sosyal ağlar potansiyel olarak ulaşabilecekleri kaynakları belirlediğinden, bu ağlar dolaylı olarak çocukların okul başarısını da etkiler görünüyor.
Örneğin, okula devam eden öğrencilerin ebeveynlerinin sosyal ağları göreli olarak daha geniş ve kurumsal kaynaklara erişimi olan komşu, muhtar, öğretmen gibi bireyleri barındırırken, okulu terk eden ebeveynlerin ağ yapıları uzamsal olarak dar, kurumsal kaynaklara erişimi olmayan aynı etnik kökenden gelen yoksul yakın akrabalardan oluşuyor. Diğer bir deyişle, Roman ve Kürt kökenli okulu terklerin ebeveyn ağları büyük oranda hem sosyoekonomik hem de etnik açıdan homojen ve kapalı ağlar.
Görüşmelerde dile getirilen deneyimler, tabakalaşmış ebeveyn ağ yapılarının çocukların okul başarısı açısından hayati önemde olduğunu ortaya koyuyor. Her iki ebeveyn grubunun işsizliğin yüksek olduğu, sokak kültürünün egemen olduğu bölgelerde yaşamalarına karşın, okula devam eden öğrenci ebeveynlerinin birtakım ağ stratejileri yoluyla çocuklarının okul başarısına zarar verebilecek dezavantajlı çevre koşullarının etkilerini önemli oranda ortadan kaldırdığı görülüyor. Bu ebeveynler çocukların okul başarısını arttırmak için özellikle iki etkin ağ stratejisi izliyor. Birincisi, öğrencilerin içinde bulundukları mahalle ile etkileşimleri ebeveynleri tarafından bilinçli olarak kısıtlanıyor ve ‘ağ yönelimleri’, çocukları başarılı şekilde okula devam eden diğer ebeveynlerle dayanışma içersinde oluşturulan, kaynak içeren adacıklara doğru manipüle ediliyor. Çocuklar bu yolla biraraya geliyor, birlikte sosyalleşiyor ve ders konularında yardımlaşıyorlar.
İkinci grup koruyucu stratejiler geliştiremiyor
İkinci ebeveyn stratejisi ise okul idaresi ve öğretmenler ile yakın ilişkiler kurarak çocuklarının okuldaki kaynaklara erişimini kolaylıyor. Bu strateji, çocuğun ailede bulunmayan bilgi temelli kaynakları okuldan almasının yanında, onun okulla nasıl etkileşeceğini kıvırması ve okul yönelimli kimlik geliştirmesine de zemin hazırlıyor. Ayrıca, çocukların okulda karşılaştıkları sorunların çözümü için öğretmen ve okul müdürlerinin yardım ve anlayışı yine bu yolla isteniyor.
Dolayısıyla, çocukların okul başarısını arttıran sosyal ortamlara katılımları ya da okula daha çok adapte olmaları onların özgür seçimlerinden ziyade, ebeveynlerin, ağ yapılarından ürettikleri stratejilerinin sonucu olarak görülmeli.
Öte yandan, etnik köken itibariyle sınırlı ağlara hapsolmuş, okul terklerin ebeveynleri ise marjinal yoksulluk koşulları ile boğuşuyor ve çocukların okul başarısını arttırıcı koruyucu stratejiler geliştiremiyorlar. Bu durum ilk olarak çocukların yaşanılan çevrenin tüm dezavantajlı koşullarına maruz kalmasına yol açıyor ve onların ağ yönelimlerinin sosyal kaynaklar bakımından fakir olan internet kafe, sokak kültürü gibi ilişkilere doğru oluşmasına neden oluyor.
Örneğin, okula devam edenlerin aksine, okul terklerin arkadaş çevresi mahalle merkezli. Okul ve okuldaki arkadaşlar genellikle tali bir sosyalleşme alanını temsil ediyor. Öte yandan, hem içinde yaşadıkları marjinal yoksulluk koşullarından ve hem de hapsoldukları kaynak yoksunu dar etnik ağlardan ötürü, okul terklerin ebeveynleri çocuklarının okul başarılarını dolaylı şekilde arttırabilecek okul ile sosyal ilişkiler kurmadada oldukça pasif ve çekingen kalıyorlar. Bu ebeveynler okul toplantılarına gitse bile, öğretmenlerle ilişkileri yüzeysel kalıyor, uzun süreli ilişkiler tesis edemiyorlar. Okul terk ebeveynlerin okul ile iletişimleri çoğunlukla ortak bir dil geliştirememe, çocuklarının çıkarlarını amansız savunamama, okul idarecilerinin ve öğretmenlerin söylediklerini ve verdikleri kararı çocuklarının aleyhine olsa bile eleştirmeden kabul etme ile sonuçlanıyor
Ancak görüşmeler okul terklerin ebeveynlerinin okuldan yardım istemek konusundaki çekingen ve pasif tavırlarına ilişkin ilginç veriler de ortaya koyuyor. Okula devam eden öğrencilerin ebeveynleri toplumsal normların taşıyıcısı kabul edilebilecek olan polis, hastane ve okul gibi kurumlarla etkileşimlerine dair bir şikayette bulunmazken, bu kurumların kendilerine karşı vurdumduymazlığı ve bu kurumlardan kaynak edinememe Roman ve Kürt okul terklerin ebeveynlerin hemen hepsinin ortak şikayeti.
Örneğin, gözle görülür marjinal yoksulluklarına karşın, bu ebeveynler ne okuldan ne de muhtarlıktan hiçbir maddi yardım alamadıklarını belirtiyorlar. Dolayısıyla, araştırmanın bulguları okul terklerin ailelerinin marjinal yoksulluğuyla, etnik kökenleri arasında daha çok araştırılmaya muhtaç birtakım karmaşık bağlantılar olduğunu işaret ediyor. Bu ebeveynlerin, çocuklarının okuldaki sorunlarını çözmek ve başarısını arttırmak için öğretmenlerden ve okul idaresinden yardım isteme konusundaki isteksizlik ve ataletleri, üyesi bulundukları yoksul etnik grubun kurumsal kaynaklara ulaşmaya çalıştığında sürekli tecrübe edegeldiği başarısızlıklardan süzdükleri önsezilerle sıkıca ilişkili olduğu görülüyor.
Toplumsal konum ve hakim kurumlarla ilişkiler
Okul terklerin ebeveynleri tıpkı polis, devlet dairesi gibi kurumlara güvenmedikleri gibi okula da güvenmiyor ve bu kurumdan kaynak devşirmeye yönelik girişimlerini sıklıkla kendi seçimleri ile de kısıtlıyorlar. Bu çerçevede, bu ebeveyn grubunun, kurumsal kaynaklara ulaşmanın imkansızlığına ilişkin önsezileri bireysel değil grup üyelerinin geçmiş yaşantılardan kaynaklanan kolektif bir hafızanın ürünü olduğu ileri sürülebilir.
Bu bulgular, düşük okul başarısı ya da onun neden olduğu okulu terk davranışının, her ne kadar öğrencilerin kendi iradesi ile seçtiği bireysel bir yol gibi görünse de, öğrencilerin mensubu oldukları aile veya grubun toplumsal konumları ve hakim kurumlarla ilişkileri çerçevesinde ortaya çıkan bir çeşit geri çekilme olarak görülmesi gerektiğini ortaya koyuyor.
Çözüm olarak, aile ve okul etkileşimini okulun insiyatifi ile arttıracak sosyal politikalara gereksinim var. Özellikle aile ziyaretleri yapacak ve hem ebeveynlerin hem de çocukların okul ile bağını güçlendirecek nitelikli rehber öğretmenler ve sosyal hizmet uzmanlarına önemli derecede ihtiyaç var. Daha önemlisi, bu kişilere gerekli çalışma ortamının birtakım eğitim politikaları aracılığıyla sağlanmasıdır. Sosyal hizmet uzmanlarının çalışma modellerini geliştirmek hususunda, Almanya, Fransa gibi göçmen kökenli öğrencilerin okuldaki sorunları ve adaptasyonları konusunda birikime sahip ülkelerin deneyimlerinden kısmi olarak faydalanılabilir.
Aksi takdirde, giderek daha fazla nitelikli eleman ihtiyacı gerektiren ve kol gücüne emeği hızla azaltan iş piyasalarının derin dönüşümü dikkate alındığında, toplumun alt katmanlarından gelerek düşük başarı gösterip okulu terk eden Kemal gibi çocukların toplumsal yapının en altına entegre olarak, marjinalize olacaklarına kesin gözüyle bakılmalı.