Güncelleme Tarihi:
Aile içi iletişim, ailedeki bireyler arasında gerçekleşen bir iletişim şekli olup hangi bireyler arasında gerçekleşirse gerçekleşsin çocuğun gelişimin de etkilidir. Aile içinde birbirlerini dinleyen, anlayan, birbirine saygı gösteren ve empatik bir yaklaşımla iletişim kuran anne babalar, çocuklarına olumlu yönde rol- model olur ve çocukların bunları öğrenmesine katkı sağlarlar. Çocuk için anne-baba sadece ihtiyaçlarını karşılayan, onu koruyan, kollayan bireyler değil, çocuğun topluma sağlıklı olarak katılımında rol oynayan yetişkinlerdir.
Anne-baba-çocuk iletişimi, anne karnında başlar, doğumdan sonraki dönemlerde gözle görülür hale gelmekte ve artarak devam eder. Bazen anne babalar çocuklarıyla iletişime geçmek için onun büyümesini beklerler. Ancak böyle bir bekleme, kaçırılmış bir fırsattır. Çocuğuyla doğduğu andan itibaren konuşan, gülen, onun çıkardığı seslere tepki veren anne-babalar, çocuklarının sadece dil gelişimini değil, bilişsel ve sosyal-duygusal gelişimini de desteklerler. Aile içi iletişimde hem anne hem de baba etkili olabilir. Babanın çocuğun bilişsel gelişiminde, kişilik gelişiminde, dil ve sosyal becerilerinde oldukça önemli katkıları vardır.
AİLE İÇİ İLETİŞİMDE ENGELLER
Aile içinde sağlıklı bir iletişimin gerçekleşebilmesi için bireyin kendini tanıması, kendini açması, beden dilini kullanması, saygılı olması empati davranışını sergilemesi ve dinlemesi önemlidir. Sağlıklı iletişimde gerekli olan unsurlar dışında iletişimi engelleyen birtakım unsurlar da bulunmaktadır. İletişim engelleyen unsurlar bazen bilinçli bazen de bilinçsiz olarak iletişimi sekteye uğratabilir. İletişim engeli sadece iletişimi engellemekle kalmaz, aynı zamanda iletişime geçme olasılığını da azaltabilir (Er, 2017). Bu engeller şöyle:
Eleştirmek ve suçlamak: Çocuğun ifade ettiği duygularının ebeveynleri tarafından eleştirilmesi ve çocukların suçlanması çocukla iletişimi engeller. Örneğin, “Sen zaten bu işleri yapamazsın”, “Çok tembelsin” gibi ifadeler çocukların kişiliğini korumak için savunmaya geçmesine neden olabilir.
Emretmek - yönlendirmek: Ebeveynlerin çocuğu yola getirmek amacıyla kullandıkları ifadelerdir. Örneğin “Doğru odana git.”, “Oyuncaklarını topla, yoksa ben sana toplatmasını bilirim.”, “Gürültüyü kes” gibi ifadeler çocuğun isyankar davranışlar geliştirmesine, düşmanca duygular oluşturmasına neden olabilir.
İsim takmak - alay etmek: Çocuğa yaptığı hareket karşısında takılan isimler, çocuğun kişiliğini olumsuz etkiler, bu durum çocuğu mutsuz eder. Örneğin, “Sen şımarık bir çocuksun.”, “Bunu da mı çözemedin, sivri zekalı” gibi ifadeler karşısında çocuk direnir ya da istenmeyen davranışları sürdürür
Öğretmek ve mantık yoluyla inandırmak: Çocuğun kişiliğini hiçe sayan, onun bir türlü büyümediğini ve yaptığı her şeyin yanlış olduğunu düşünen ebeveynler, herhangi bir davranış karşısında çocuğa doğrusunu öğretmeye çalışır ya da mantık yoluyla onu inandırmaya çalışır. Örneğin, “Ben senin yaşındayken, sınıfın en çalışkanıydım.”, “Her şeye sahipsin, neden yeterince çaba sarf etmiyorsun?” gibi ifadeler çocukta kendi düşüncelerinin hiçe sayıldığı düşüncesini oluşturur ve sonuçta çocuğu savunmaya iterek iletişime zarar verir.
Soru sormak ve soruşturmak: Çocuğun anlattığı herhangi bir durum karşısında adeta bir dedektif gibi sorularla olayı anlamaya çalışan ebeveyn görüntüsüdür. Örneğin, “Sen o zaman ne yaptın?”, “Öyle söyleyince sen ne dedin?” gibi ifadeler çocukta kaygı, korku gibi duygusal sorunlar ortaya çıkarabilir.
Yorumlamak ve tahlil etmek: Konuşanın söylediklerine yönelik dinleyenin kendi düşüncelerini ifade etmesidir. Örneğin, “Senin derdin ne biliyor musun?”, “Dikkat çekmek için yapıyorsun?” gibi ifadeler iletişimin durmasına neden olabilir. Bazen sadece karşıdaki kişiyi sessizce dinlemek, yorumlamaktan daha iyi sonuçlar verebilir.
Uyarmak ve gözdağı vermek: Anne babanın çocuğa yönelik olarak yaptığı davranış karşısında onu terbiye etmek istemesinden kaynaklanır. Örneğin, “Öyle yapmaya devam edersen, pişman olursun.”, “Oyuncaklarını toplamazsan hepsini çöpe atarım.” gibi ifadeler çocukta düşmanlık, küskünlük, inatçılık gibi davranış problemleri ortaya çıkabilir.
Ahlak dersi vermek: Çocuğa ne yapması ne hissetmesi gerektiğinin söylenmesidir. Örneğin, “Bunun senin sorumluluğun olduğunu biliyorsun.”, “Büyüklerine daima saygılı olmalısın.” gibi ifadeler çocuğun özgüven duygusuna büyük zarar vererek çocuğun suçluluk duygusunu yoğun olarak yaşamasına neden olabilir.
Alaycı davranmak ve konuyu saptırmak: Çocuğun söylediklerine onun üzülmemesi için verilen alaycı tavırlar, çocukta reddedildiği duygusunu uyandırır. Örneğin, “Boş ver üzülme, üzerinde durmaya değmez.”, “Unut gitsin.” gibi ifadeler çocuğun kendini olumsuz algılamasına neden olur.
Avutmak ve konuyu değiştirmek: Bireyin yaşadığı sorunların başkaları tarafından çözülmesi gerekliliğini ortaya çıkarır. Bu durum sorunun ertelenmesine, başka bir zaman hiç beklenmeyen bir anda ortaya çıkmasına neden olabilir. Örneğin, “Aldırma böyle şeylere.”, “Üzülme.” gibi ifadeler sorunların çözümünü engelleyebilir.
Övmek ve hep aynı düşüncede olmak: Çocuğun sürekli övülmesi, çocuğun bunu başkalarından da beklemesine yol açar. Örneğin, “Harikasın.”, “Bunu sen herkesten iyi yapıyorsun.” gibi çocuğun sosyal gelişimine büyük oranda zarar verebilir.
Öğüt vermek ve öneri getirmek: Ebeveyn bazen çocuğun söylediklerine karşılık öğüt verme ya da soruna öneri getirme sorumluluğunu hisseder. Örneğin, “Bence bu şekilde karşılık vermemelisin.”, “Bana göre bu yaptığın doğru değil” gibi ifadeler kişilik gelişimi ve özgüvende ciddi sorunlar ortaya çıkararak iletişim tamamen kopmasına neden olabilir.
ENGELLER OLUMSUZ SONUÇLAR DOĞURUR
Yukarıda açıklanan ,iletişim engelleri aile içi iletişimde çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkiler. Aynı zamanda iletişim engelleri konuşmayı ve paylaşmayı engeller, çocukları savunmaya geçirir, çocukta yetersizlik duygusu uyandırır, kızgınlık ve küskünlük doğurur, kin ve nefret duyguları uyandırır, anlaşılmadığını ve önemli olmadığını düşünür, güvensizliği arttırır, sorgulanma hissi uyandırır.
Ailede iletişimin önemi göz önünde bulundurularak kurulan iletişimler, iletişim engellerinin ortaya çıkmadan önlenmesine neden olur. Bunun sonucunda da ailede huzurlu ve mutlu bir ortam gelişir, çocukların psikolojik sağlıklarına da yatırım yapılmış olur. Sağlıklı iletişim sonucunda, çocuklar akran ilişkilerinde nasıl davranmaları gerektiğini öğrenerek prososyal davranışlar geliştirebilir. Çocukların prososyal davranışlar kazanmaları, kendilerini, düşüncelerini ve duygularını rahatlıkla ifade etmelerine yardımcı olabilir. Böyle bir yardım ise çocuğun gelişimine, akranları ve diğer yetişkinler arasında sağlıklı iletişim yapıları oluşturmalarına, özgüvenlerinin artmasına, benlik saygılarının yükselmesine, sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir çocuk ve bir yetişkin olmalarına katkı sağlar.
KENDİNİZİ VE ÇOCUĞUNUZU İYİ TANIYIN
Sağlıksız iletişim kalıplarının egemen olduğu ailelerde çocukların öğrendiği şey, benlik saygısına verilen zarar sonucu saldırganlık, inatçılık davranışlarıdır. Bu davranışlar çocuğun akranları tarafından dışlanmasına, akranları tarafından dışlanan çocukların ise kendilerini ispatlamak için olumsuz davranışlara yönelmesine neden olabilir. Böyle bir durum ise çocukların okuldan uzaklaşmalarına, farklı akran gruplarına yönelmelerine, suç oranının artmasına, tüm gelişim alanlarında olumsuz sonuçlara yol açabilir. Çocuklarla sağlıklı iletişim kurabilmek için anne baba olarak kendinizi ve çocuğunuzu yakından tanıyın, çocuğunuza daima alternatif çözümler sunun, çocuğunuza yapamayacağınız sözler vermeyin, çocuğunuzun duygularını sözlü ve sözsüz olarak yaşamasına izin verin, çocuğunuza anne baba olarak tutarlı davranın, çocuğunuzun yapamadıklarından çok yapabildiklerine odaklanarak kendisini başarılı, iyi, değerli, hissetmesini sağlayın, beklentilerinizi gerçekçi bir çizgiye çekin, çocuğunuza yapabileceği sorumlulukları verin, çocuğunuzla göz kontağı kurarak konuşun ve onu etkin bir şekilde dinlemeyi unutmayın.
Sağlıklı iletişim kurabilen çocuklar gülen, mutlu çocuklardır. Sağlıklı, gülen, huzurlu ve mutlu çocuklar yetiştirebilmek için çocuğunuzu sevin, çocuğunuzu sevdiğinizi sözlerle değil davranışlarınızla gösterin, çocuğunuzu kendine özgü bir birey olarak kabul edin, çocuğunuzun kişiliğine zarar verecek davranışlardan kaçının, ona değer verin, çocuğunuzla nitelikli zaman geçirin.
PROF. DR. NERİMAN ARAL KİMDİR?
Prof. Dr. Neriman ARAL Ankara’ da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümünden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Anabilim dalında Yüksek Lisansı, Ankara Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Anabilim dalında doktora öğrenimini tamamladı. Cerebral Palsyli çocukların eğitim ve rehabilitasyonu ile ilgili bir merkezde üç yıl Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı olarak çalıştı. Ankara Üniversitesi Çocuk Gelişimi Anabilim Dalında 1987 yılında araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı, 1992 yılında Yardımcı Doçent, 1995 yılında Doçent, 2001 yılında Profesör kadrosuna atandı. Halen Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü öğretim üyesi olarak görevine devam etmektedir. Prof. Dr. ARAL, Ankara Üniversitesinde, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Anabilim Dalı başkanlığı, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölüm başkanlığı, Ev Ekonomisi Yüksek Okulu Müdür yardımcılığı, Ankara Çocuk Üniversitesi koordinatörlüğü, Sağlık Bilimleri Fakültesi dekanlık görevlerini yürüttü. Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’nda YÖK Temsilcisi olarak görev yaptı. University at Buffalo the State University of New York Institute of Education, Department of Learning and Teaching Early Years and Childhood bölümünde üç ay süreyle misafir araştırmacı olarak gözlem ve incelemelerde bulundu. Avrupa Birliği, TÜBİTAK ve Üniversite kaynaklarınca desteklenen projelerde, Okul Öncesi Eğitimi programlarının güncelleme çalışmalarında görevler aldı. Uluslararası ve ulusal birçok kongrede bildiriler sundu, bilimsel kongre organizasyonlarında görevler yaptı. Uluslar arası ve ulusal dergilerde makaleleri, kitaplarda bölüm yazarlığı ve alana yönelik bir çok kitabı bulunan Prof. Dr. Aral evli ve bir çocuk annesidir.