Güncelleme Tarihi:
Ülkemizde yükseköğretime ulaşım son yıllarda epey kolaylaştı. Son 30 yılda kapasite 20 misline çıktı, fakat kalite bu artışa ayak uyduramadı. Sadece 2006-2010 arasında tam 80 yeni üniversite açıldı. Öğretim üyesi arzının çok ötesindeki bu artışın temel nedeniyse maalesef akademik veya ekonomik değil. Üniversitelerin lisans kontenjanları her yıl artarken, talep son yıllarda bariz bir şekilde azalmaya başladı. Doluluk oranının sadece son üç yıl içinde 15 puan birden (yüzde 96’dan 81’e) düşmesi yükseköğretim talebinde ciddi bir değişime işaret. Talebin gerilemesinin birçok nedeni var: Ülkede üniversite kapasite arzı doygunluğa ulaştı; sistemde kapasite planlaması iyi yapılmıyor; adaylar ‘iş garantili’ programların peşinde ve toplum yavaş yavaş üniversitelerin beklentilere cevap veremediğini fark ediyor.
TALEPTEKİ DÜŞÜŞ GEÇİCİ DEĞİL
Kanımca yükseköğretim talebindeki düşüş geçici değil. Düşen doğum oranı nedeniyle genç nüfusta ciddi bir azalma söz konusu olacak. 20-24 yaş aralığındaki nüfus önümüzdeki 50 yılda 6.5 milyondan 5.2 milyona düşecek ve üniversite çağındaki nüfus yüzde 20 azalacak. Geçtiğimiz 50 yılı kapasite arttırma çabalarıyla geçiren üniversite sistemimizin bundan böyle küçülmeyi öğrenmesi gerekiyor. Üniversite kontenjanlarında hemen küçülmeye gidilmeli. Sadece iki örnek vereceğim.
ON BİNLERCE GENCİMİZ YANLIŞ YÖNLENDİRİLİYOR
Eğitim: Atanma bekleyen öğretmen adayı sayısı 440 bin civarındayken, ülkedeki 90 eğitim fakültesinin 2018 kontenjanı tam 44 bin. Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) yılda 20 bin öğretmen ataması bekleniyorsa, kontenjanın 20 binden pek fazla olmaması gerekir. Ayrıca nüfus tahminlerine bakılırsa, 0-4 yaş grubundaki nüfus (yani ilkokula başlayacak öğrenci adayları) 2018 yılında 6.5 milyonla tepe noktasına ulaşmış olup, bundan sonra sürekli azalacak. Yani elimizde ciddi bir öğretmen fazlası varken, her yıl ihtiyacımızdan çok daha fazlasını mezun edip öğretmen fazlasını arttırıyoruz ve üstüne üstlük bütün bunları küçülen bir talep karşısında yapıyoruz. Ya bu sektörde hiç planlama yapmıyoruz ya da çok kötü bir planlama örneği veriyoruz. Şu anki kontenjanlarla her yıl öğretmen olmak isteyen on binlerce gencimiz yanlış yönlendiriliyor. Giremeyeceği bir mesleğe hazırlanıyor. Potansiyelleri heba oluyor ve hayalleri yıkılıyor. Bu ekonomimiz için ciddi bir darbe. Kanımca ülkedeki eğitim fakültesi sayısının azaltılması ve kontenjanların ciddi bir şekilde aşağıya çekilmesi gerekiyor. Bu şekilde hem sayı (talep kadar öğretmen yetiştirmek) hem de (azalan öğrenci-öğretim üyesi oranı sayesinde) kalite problemini çözmek mümkün olabilir ve gereksiz yere yükselmiş olan eğitim fakültelerinin toplam maliyeti de uzun vadede olması gerektiği seviyeye indirilebilir. Tüm bunlardan bağımsız olarak mezun olacak öğretmen adaylarının mesleklerinde başarılı olabilmeleri için iyi İngilizce bilmeleri, teknoloji okuryazarı olmaları ve en az bir yıl öğretmenlik stajı yapmaları gerekli.
HUKUKTA İKİNCİ EĞİTİMDEN VAZGEÇİLMELİ
Hukuk: Sadece son yedi yıl içinde toplam kontenjan neredeyse ikiye katlandı ve yılda 16 bini geçti. Bu kontenjan artışının temel nedeni hukuk mezunlarının iş garantisi olduğu varsayımıyla gelen yüksek talep oldu. Fakat 2015 yılında yayınlanan bir söyleşide, İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal, işsiz avukat sayısının hızla arttığını ve bazı avukatların asgari ücretle çalıştırıldığını söyledi. Türkiye’de 2017 sonu itibarıyla 106 bin 500 civarında avukat var ve her 800 kişiye bir avukat düşüyor (İstanbul, 400 kişiye bir avukatla birçok Avrupa ülkesini geride bıraktı). Yılda 16 bin hukuk mezunu verildiğine göre, sadece sekiz yıl içinde ülkedeki avukat sayısı ikiye katlanacak ve kişi başına düşen avukat sayısında Avrupa’daki ülkelerin çoğunu geride bırakacağız! Kontenjan artışları nedeniyle kaçınılmaz olarak sınıflar büyüyor ve eğitimin kalitesi düşüyor. Şu anda ülkemizdeki birçok hukuk fakültesinde sınıflar çok kalabalık, kürsüden öğretme sistemi kullanılıyor; devam zorunluluğu, yabancı dil eğitimi, tartışma, araştırma ve pratik yok. Özetle, ülkedeki birçok hukuk fakültesinde verilen örgün eğitim aslında açıköğretimin özelliklerine sahip. Hukuk fakültelerini çağdışı eğitim şartlarından kurtarmak için gereksiz şişirilmiş kontenjanları radikal olarak aşağıya çekmek gerek. Hukuk fakültelerindeki kontenjanlar için önerilerim: İkinci öğretimden vazgeçilmesi, büyük devlet üniversitelerindeki devasa kontenjanların aşağıya çekilmesi, asgari kadroya sahip olmayan fakültelere kontenjan verilmemesi ve hiçbir fakültenin kontenjanının öğretim üyesi sayısının 10 mislinden yüksek olmaması.
ÖĞRENCİ-HOCA ORANI SORUNLU
Kontenjan sorunları kesinlikle bu iki fakülteyle kısıtlı değil. Şişirilmiş kontenjanlar üniversitelerdeki öğrenci-hoca oranlarını kaliteli eğitimin gerektirdiği sayıların çok yukarısına çıkarıyor. Öğretim üyelerini aşırı ders yüküyle boğuyor ve araştırma çıktılarını olumsuz etkiliyor. İstihdam amacıyla üniversiteye gelen öğrenciye ancak bir hayal sunabiliyor ve ülkeye ancak düşük vasıflı mezunlar katabiliyor. Bunların yanında boş kalan kontenjanlar net bir milli servet israfı. Sonuçta ortaya çıkan resimde herkes (öğrenciler, öğretim üyeleri, işverenler ve ülke) kaybediyor.
SİSTEM REVİZE EDİLMELİ
Amacın üniversiteye alınan öğrenci sayısını en yukarıya çıkarmak değil, girenlere kaliteli eğitim verip onları geleceğe hazırlamak olduğunu göz önünde tutarak sistemin revize edilmesi gerekiyor. Dünyadaki değişimler dikkatlice değerlendirilip, üniversitelerdeki programlar gençlerimizi ve ülkeyi geleceğe hazırlayacak şekilde yeniden yapılandırılmalı, 30 sene öncesinin programlarıyla 30 sene sonrasını kurgulayamayız. 21’inci yüzyılda eğitimin amacının öğrencilere içerik yüklemek değil, onların beceri ve yetkinliklerini besleyip, onları hızla değişen dünyaya adaptasyona hazırlamak olduğunu içselleştirmek gerekiyor. Fakat kaygım gereken değişikliklerin kısa vadede yapılmayacağı yönünde. Yükseköğretimi yönetenlerin öğrenci sayılarını bir başarı ölçütü gibi görme yanılgısı içinde olduklarını düşünüyorum. Üniversitelere bütçeler ve kadrolar da öğrenci ve program sayısına göre dağıtıldığına göre, üniversite yöneticileri de ciddi bir küçülme istemeyebilir. Öğretim üyeleri ek gelirden mahrum kalmamak için ikinci öğretimden vazgeçmek istemeyebilir. Aday öğrenciler de üniversiteye girmenin daha zor olacağı bir sistemi istemeyeceklerdir. Özetle, o muhteşem ataletin bu çarpık sistemin -belki birkaç kozmetik değişiklikle ama temelde- tüm çarpıklığıyla devam etmesini sağlayacağından korkuyorum. Üniversitelerin evrilme kapasitesini çok düşük görüyorum. Benden uyarması. Umarım yanılırım.
PROF. DR. ERHAN ERKUT KİMDİR?
Prof. Dr. Erhan Erkut, İstanbul Erkek Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Florida Üniversitesi'nde endüstri mühendisliği doktorası yaptı. 20 yıl Kanada Alberta Üniversitesi’nde çalıştıktan sonra 2005’te Türkiye’ye döndü. Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanlığı ve Özyeğin Üniversitesi Kurucu Rektörlük görevlerini üstlendi. Şu anda MEF Üniversitesi’nde rektör yardımcılığı, dekanlık ve bölüm başkanlığı görevlerini yapan Erkut, aynı zamanda İstanbul Erkek Lisesi Eğitim Vakfı ve Kariyer Planlama Derneği akademik kurul başkanı; Yapı Kredi Bankacılık Akademisi, Mehmet Zorlu Vakfı, Esas Sosyal, TÜSİAD-Bu Gençlikte İş Var kurumlarında danışma kurulu üyesi. Prof. Dr. Erkut, MEF Üniversitesi’nde birinci sınıf öğrencilerine kariyer planlama ve yetkinlik geliştirme dersi veriyor ve bu konuda hem lise hem de üniversitelerde konuşmalar yapıyor.