Güncelleme Tarihi:
Yrd. Doç. Dr. Selçuk Akşin Somel ve Uluslararası Azınlık Hakları Grubu (MRG) Türkiye Koordinatörü Nurcan Kaya tarafından hazırlanıp, 3 cilt kitap olarak yayımlanan rapor, Aynalı Geçit'te düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı. Türkiye'deki azınlık okullarının geçmişten günümüze süregelen sorunlarını görünür kılmayı amaçlayan raporda, Osmanlı toplumunda Rum, Ermeni ve Musevi cemaatlerine bağlı geleneksel okulların büyük ölçüde Babıali'den özerk olduğu belirtildi.
Raporda, Milli Mücadele'nin başarılı olması, Lozan Antlaşması'nın imzalanması ve Cumhuriyet'in ilanıyla gayrimüslim eğitimi açısından geçiş dönemi başladığına değinildi. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, 1894'te imparatorluk bünyesinde kapsamlı bir özerklikten yararlanan 6 bin 437 gayrimüslim okulu arasında Rumlara, Gregoryen Ermenilere, Ermeni Katoliklere, Musevilere, Bulgarlara, Sırplara, Ulahlara, Katoliklere, Ermeni Protestanlara, Rum Katoliklere, Süryanilere, Keldanilere, Süryani Katoliklere, Keldani Katoliklere, Marunilere, Samirilere ve Yakubilere ait okullar bulunduğu ifade edildi.
Raporda, 1913-1914 öğretim yılında vilayet ve bağımsız sancaklardaki özel iptidailerde (ilkokul) cemaatlere ait okul sayısının 2 bin 580 olduğuna değinilerek, şu bilgilere yer verildi:
"Cumhuriyet kurulduktan sonra pek çok topluluğa ait okullar kapatılırken, Ermeniler, Rumlar ve Musevilere ait okullardan sadece İstanbul ve Gökçeada ile Bozcaada'da bulunanlar açık kaldı. Ülkedeki Ermeni, Rum ve Musevi nüfusunun azalmasına paralel olarak azınlık okullarında okuyan öğrenci sayısının yıldan yıla azaldığı görülüyor. Bürokratik sınırlamalar ve dış siyasette yaşananlar nedeniyle azınlık okulları birer birer kapanmış. 1924-1925 eğitim öğretim yılında dahi ülkede 138 azınlık okulu varken, 2011-2012 eğitim öğretim yılında bu rakam 22'ye düştü. Tamamı İstanbul'da bulunan bu okulların 16'sı Ermenilere, 5'i Rumlara, 1'i de Musevilere ait. Gökçeada İlkokulu'nun yeniden eğitime başlamasıyla, 16 Eylül 2013'te 22'si İstanbul'da, 1'i Gökçeada'da olmak üzere toplam 23 azınlık okulu 2013-2014 eğitim öğretim yılına başladı. 2012-2013 eğitim öğretim yılı verilerine göre Ermenilere ait okullarda 3 bin 137, Rumlara ait okullarda 230, Musevilere ait okullarda 688 öğrenci bulunuyor."
Diğer okullarla iletişim eksikliği var
Raporda sıralanan azınlık okullarının temel sorunlarından bazıları şunlar:
"Statü/süzlük sorunu", "mütekabiliyet ilkesi ve azınlık okulları", "öğretmen yetiştirmede ve işe almada yaşanan güçlükler", "ders kitapları ve eğitim materyallerinin temini", "azınlık okullarına kayıt için aynı azınlığa mensup ve TC yurttaşı olma koşulu", "azınlık okullarına devlet bütçesinden pay ayrılmaması-maddi güçlükler", "öğrenci sayısı", "azınlık okullarına genel bakış: ön yargılar", "okullarda azınlık dilinde etkinlik düzenlemek", "azınlık okulları ile diğer okullar arasında iletişim eksikliği", "tüm okullarla birlikte yaşanan ortak sorunlar" ve "kamu otoriteleri ile diyalog".
Türkiye'de azınlık okullarında çalışacak Ermenice ve İbranice öğretmeni yetiştiren eğitim fakülteleri, bu okullara ders kitapları ve materyalleri hazırlayan bir kamu veya özel kurum bulunmadığı aktarılan raporda, ; uluslararası insan hakları hukuku, eşitlik ilkesi ve Lozan Antlaşması'ndaki açık düzenlemeye rağmen azınlık okullarına devlet bütçesinden pay ayrılmadığı belirtildi.
Ayrı kanun ve yönetmelik şart
Raporda, azınlık okullarının bugün yaşadığı sorunların çözümüne yönelik şu öneriler sunuldu:
"Azınlık okullarına dair ayrı bir kanun ve yönetmeliğe ihtiyaç duyulmaktadır. Azınlık okullarına ilişkin mevzuat hazırlanırken, ayrıca öğretmen ve eğitim materyali temini konularında 'mütekabiliyet' ilkesinin hiçbir şekilde kullanılmaması ve azınlık okulları konusunda reform yapılırken, başka ülkelerde yaşanan olumsuzlukların hiçbir koşulda referans olarak kabul edilmemesi; tüm azınlık okullarında müdür başyardımcısı pozisyonunun kaldırılması önerildi.
İstanbul'da bir eğitim fakültesi bünyesinde Türkiye'de konuşulan Batı Ermenicesi lehçesinin öğretilmesi ve pedagojik formasyona sahip öğretmenlerin yetiştirilmesi; Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan Kültür Anlaşması çerçevesinde Yunanistan'dan öğretmen getirilmesinin sağlanması, ancak bunun 'mütekabiliyet' ilkesine tabi olmadan yapılması; İstanbul'daki bir eğitim fakültesi bünyesinde pedagojik formasyona sahip İbranice öğretmeni yetiştirecek bir bölümün açılması ve şu anda İbranice öğretebilecek üniversite mezunlarının Musevi okullarında öğretmenlik yapmasına izin verilmesi tavsiye edildi.
Azınlık okullarına ders kitapları ve eğitim materyali geliştirmek amacıyla yeterli sayıda ve nitelikte insan kaynağına ve bütçeye sahip, devlet tarafından finanse edilen bir birim oluşturulması, bu birimde azınlık mensubu uzmanların da istihdam edilmesinin sağlanması gerektiğine işaret edildi.
Tüm azınlık okullarına TC yurttaşı veya aynı azınlığa mensup olmayan öğrencilerin de alınması için kanundaki sınırlamanın kaldırılması, bu konuda inisiyatifin okul yönetimlerine bırakılması; 'Kanun önünde eşitlik' ilkesi gereği devlet okullarının olduğu gibi azınlık okullarının da tüm giderlerinin karşılanması için devlet bütçesinden pay ayrılması tavsiye edildi.
Okul kurmak, haklı gerekçelerle eğitime ara vermek, okul kapatmak konusunda yetkinin, okulların bağlı olduğu vakıfların yönetimlerine bırakılması gerektiği belirtildi. Hükümet, MEB ve diğer kamu otoriteleri ile azınlık okulları arasında başlayan diyaloğun etkin şekilde sürdürülmesi, azınlık okullarının yöneticileri ile kurulan diyaloğun organik bir yapı üzerinden sürdürülmesi ve bu yapıda kararlaştırılan reformların hayata geçmesinin sağlanması için bir izleme mekanizmasının kurulması önerildi."
"Önce eşitlik düzeyinde bakılmalı"
Basın toplantısında konuşan Tarih Vakfı'ndan Gürel Tüzün, azınlıkların kendi dilini yaşatma ve geliştirme hakkının en temel insan haklarından biri olduğunu belirtti.
Selçuk Akşin Somel’de araştırmada gayrimüslim okullarının haklarının nasıl daraltıldığından bahsettiğini dile getirerek, 1876'da Osmanlı nüfusunun yüzde 40'ının gayrimüslim olduğunu söyledi.
Nurcan Kaya ise Osmanlı Devleti döneminde gayrimüslim okullarının sahip olduğu göreceli özerkliğin Tevhid-i Tedrisat ile kaybedildiğini anlattı.
İstanbul Yeşilköy Ermeni Okulu yöneticisi Garo Paylan da "Anadilde eğitim yüzyıllardır bu ülkede var. Lozan'da Ermeni, Rum ve Yahudilerin dışındakilerin anadilde eğitim hakkı yok. Lozan istediği kadar güvence altına alsın, bu bakışla, okulların orta vadeli olarak sürdürülmesi mümkün değil" diye konuştu.
Ermeni okullarında okuyabilmek için Ermeni olmak gerektiğini hatırlatan Paylan, Osmanlı döneminde sadece Ermeni değil, gayrimüslim, Müslüman topluluklardan öğrencilerin de okullarına kabul edildiğini anlattı.
Paylan, Ermeni öğretmen yetiştirecek bir kurum bulunmadığına işaret ederek, "Kamunun eğitim materyalleri için destek vermesi lazım. Anadilde eğitim veren okulların mantığının eskiden üst düzeyde var olduğu coğrafyamızda, bunun tekrar parlaması için mücadelemizi veriyoruz. Kamunun önce eşitlik düzeyinde bakması, sonra pozitif ayrımcılığı devreye sokması lazım" dedi.
Türkiye'ye çalışmak için 10 bin civarında Ermeni geldiğinin tahmin edildiğini kaydeden Paylan, "Bunların 400 civarında çocuğu var. 72 tanesi Ermeni okullarında misafir öğrenci statüsünde, 100 kadarı Ermeni Protestan Kilisesi'nin açtığı okulda bulunuyor, ancak diğerleri eğitim hakkından yoksun. Suriye'den de Türkiye'ye pek çok Ermeni geldi, onlar, bu coğrafyadan giden insanların torunları. Buna rağmen onlara okullarda biz 'misafir' diyoruz" şeklinde konuştu.
Paylan, son 10 yılda diyalog noktasında artış olduğunu belirterek, palyatif tedbirler alındığını, dezavantajlı durumda olmaları nedeniyle bu okullarda pozitif ayrımcılık uygulanması gerektiğini söyledi.