Güncelleme Tarihi:
Düşman işgaline direniş gösteren Türk milletinin oluşturduğu irade ve ‘Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir’ ilkesiyle Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Ankara’da 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) açılış günü, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk millî bayramı olarak kabul edildi. TBMM’nin açıldığı bu kutlu gün; Meclisin, vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı için verilecek mücadelenin merkezi haline gelmesinin, kişi egemenliğinden ulus egemenliğine geçişle birlikte Türk halkının kendi iradesiyle yeni bir devlet kurduğunun da ilanıdır. Dolayısıyla TBMM’nin açıldığı 23 Nisan günü millî bayram olgusunun en güzel tezahürüdür. TBMM, 23 Nisan 1921’de aldığı bir kararla bugünü ‘Millî Bayram’ olarak kabul etti. Daha sonra bu bayram saltanatın kaldırılması ile ilişkilendirilmiş, 1 Kasım, Millî Hâkimiyet Bayramı olarak kabul edilmesine rağmen Meclisin açılış tarihi olan 23 Nisan, Millî Bayram olarak kutlanmış ve zamanla 1 Kasım tarihi unutulmuştur.
ÇOCUKLARLA ÖZDEŞLEŞTİRİLDİ
Türk halkının ulusal kimliğini ve egemenliğini kazandığı gün olarak kutlanılmaya başlanan 23 Nisan, zaman içerisinde çocuklarla ilişkilendirildi. Öksüz, yetim ve kimsesiz çocukları korumak amacıyla kurulan, Balkan Savaşları ve akabinde Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı coğrafyasında yetim ve öksüz kalan çocuklar için 1914 yılından itibaren açılan darüleytamlar, 1921 yılında Himaye-i Etfal Cemiyeti olarak yeniden çalışmalarına başladı. Çıkış noktası sevgi ve şefkat olan Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin çalışmaları, 23 Nisan’ı çocuklarla özdeşleştirildi. Cemiyet, kimsesiz çocuklar için bayramı fırsat bilerek yardım toplamak amacıyla 23 Nisan 1923’te pul çıkarttı. Basılan bu pullardan elde edilen gelirlerle çocukların yaraları sarılmaya çalışılıp, ihtiyaçları karşılandı. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk resmi bayramı olarak kutlanan 23 Nisan Millî Bayramı, 1927 yılına kadar ‘Çocuk Günü’, ‘Çocuk Bayramı’ gibi kavramlarla anılmıştır. 1927 yılından sonra da ilk kapsamlı Çocuk Bayramı kutlamaları yapıldı. ‘Çocuk Bayramı’ Mustafa Kemal Paşa ve hükümetin de desteği ile 1929 yılında ‘Çocuk Haftası’ adıyla yedi güne çıkarıldı.
ÇOCUK BAYRAMI OLARAK KUTLANDI
23 Nisan etkinliklerine, 1933 yılından itibaren o gün resmi makamların, temsili olarak çocuklara bırakılması geleneği ile ‘Öğrenci Andı’nın okutulması da eklendi. Ayrıca Ankara’daki Himaye-i Etfal Cemiyeti genel merkezi ve İstanbul’daki halkevlerinde, meme çağındaki çocuklar, mama çağındaki çocuklar ve oyun çağındaki çocuklar arasında sağlık müsabakaları yapıldı. Bakımlı yeni nesilleri özendirmek amacıyla yapılan ‘Gürbüz Türk Çocuğu’ müsabakaları, Türk ulus devletinin sağlam temellere duyduğu arzunun da bir tür göstergesi oldu. 27 Mayıs 1935’de çıkarılan Millî Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ile 23 Nisan’da kutlanan ‘Millî Bayram’ adı ‘Millî Hâkimiyet Bayramı’ olarak değiştirildi. Bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra da 23-30 Nisan Çocuk Haftası, ilk günü de Çocuk Bayramı olarak kutlanmaya devam etti. Resmi tanımla ‘23 Nisan Millî Hâkimiyet Bayramı’ ve bu tanımda yer almayan ‘23 Nisan Çocuk Bayramı’ ortaklaşa hazırlanan törenlerle kutlanıldı.
Günümüze kadar çeşitli etkinliklerle kutlanan 23 Nisan’ın resmiyet kazanması ise 1981 yılında Millî Güvenlik Konseyi’nin Ulusal Bayramlar ve Genel Tatiller Hakkındaki Kanunun ‘23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramıdır’ hükmündeki kararı ile gerçekleşti.
23 NİSAN’IN ÖNEMİ İYİ ANLATILMALI
‘Vatanı korumak çocukları korumakla başlar’ diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara verdiği önem, yine ‘Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz’ sözleriyle taçlanmış, gelecek çocuklara emanet edilmiştir. Bu sebeple çocuklarımıza, Türk milletinin iradesini ve egemenliğini temsil eden TBMM’nin açıldığı gün olarak 23 Nisan’ın önemi anlatılmalı, cumhuriyet değerleri benimsetilmeli. 23 Nisan, Türk milletinin direnişidir, işgallere karşı haklı mücadelesidir, bağımsızlığıdır. Bu doğrultuda 23 Nisan’ın, geleceğimiz olan çocuklarımızda millî bir şuur ve bilinç aşılayabilmek için de önemli bir vesile olduğu unutmamalıdır. Geçmişten ders alıp ‘Gelecek için hazırlanan vatan evlatlarına, hiçbir güçlük karşısında yılmayarak tam bir sabır ve metanetle çalışmalarının’ gerekliliği benimsetilmeli.
Millî Hâkimiyet Bayramı’ndan kimsesiz çocukların yaralarının sarılmaya çalışılmasıyla Çocuk Bayramı’na dönüşen 23 Nisan’ın aynı zamanda tüm dünya çocuklarının sevgi, kardeşlik ve dostluk bağlarının güçlenmesi için bir köprü oluşturduğu görülmekte. Zira Türkiye’de yapılan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarına, birçok ülkeden çocuklar katılıyor. Temelinde sevgi ve şefkat barındıran bu kucaklayıcı tavır, 23 Nisan’a giderek uluslararası bir mahiyet kazandırmıştır. Böylece bu bayram sadece Türkiye’deki çocukların değil dünyadaki tüm çocukların kutladığı bir bayram haline geldi. Günümüze kadar kesintisiz olarak yapılan 23 Nisan kutlamaları, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, UNESCO’nun 1979 yılını ‘Çocuk Yılı’ olarak ilan etmesinin ardından, ‘Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği’ni başlatarak, bayramı uluslararası düzeye taşımıştır. Bugün başta Türk dünyası olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı çeşitli etkinliklerle ve coşkuyla kutlanıyor.
Türkiye’nin bağımsızlığının simgesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 103’üncü yılını ve bu vesileyle çocuklara armağan edilen 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlayacağız. Cumhuriyete sahip çıkan çocuklar yetiştirmek dileğiyle milletimize ve bütün çocuklara kutlu olsun.
DOÇ. DR. FİRDES TEMİZGÜNEY KİMDİR?
Akademik hayatına 2006 yılında Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Türkiye Cumhuriyeti Tarihi kürsüsünde araştırma görevlisi olarak başladı. 2008 yılında Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Türkiye Cumhuriyeti Anabilim Dalında Yüksek Lisansını tamamladı. Aynı Enstitüde 2014 yılında “Emval-i Metruke Meselesi (Ermenilerden Kalan Mallar 1915-1923)” başlıklı tezi ile Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Doktoru unvanını aldı. 2015 yılından beri aynı üniversite ve bölümde Dr. Öğretim Üyesi, 2019’dan itibaren de Doçent olarak görevini devam ettiriyor.