Güncelleme Tarihi:
2013 yılı başında Milli Eğitim Bakanlığı’na Prof. Dr. Nabi Avcı geldi ve bu dönemde de değişim hareketi devam etti. Bir yıllık uygulamaların sonucunda değişen bazı hususların değerlendirmesinin yapılması söz konusu olduğunda ne yazık ki kesin, belgeye dayalı bilimsel sonuçlar çıkarmak mümkün değil. Milli Eğitim Bakanlığı tüm bilgi ve belgelere sahip olduğu halde bu sonuçları inceleme ve değerlendirmeye açmıyor ve kendi ulaştıkları sonuçları da kamuoyu ile paylaşmıyor. Bu nedenle aşağıdaki değerlendirme çoğunlukla duyumlara, gözlemlere ve yorumlara dayalı.
60-66 Aylık çocukların ilkokul birinci sınıfa başlaması
Bu konuda genellikle olumsuz duyumlar geliyor. Ancak ülkemizde olumlu görüşlerin paylaşımının pek alışıldık bir durum olmadığı da dikkate alınmalıdır. Milli Eğitim Müdürlükleri’nde yapılan çalışmalar yaş gurupları arasındaki yelpazenin açıklığına bağlı olarak problemler yaşandığına işaret etmekte olup farklı yaş guruplarının birarada eğitim almasının sorunlara neden olduğu yolunda. Ancak eğitimin temel amaçlarından biri de kişilerin farklılıklarına özen gösterilirken, öğrencileri varılması gereken hedeflerde de buluşturmaya çalışmaktır. Bu anlamda farklı yaşlarda birinci sınıfa giden öğrencilerin eğitimleri için farklı seviyelerde birinci sınıflar oluşturmak ileride farkın daha da açılmasına neden olabileceğinden sakıncalıdır. Birinci sınıfa başlama yaşının eskisi gibi 72 veya 69 aya çekilmesinin yararlı olacağını düşünüyoruz.
Ders programlarında yapılan değişiklikler
Bu dönemde ders programlarında da değişiklikler yapıldı. Programlarda çok fazla kazanım olduğu bir çoğunun hafifletilmesi gerektiği yıllardır dile getirdiğimiz bir konudur. Bu nedenle yapılan değişiklikler son derece olumlu bulundu. Bu konuda özel okullar ortaöğretim komisyonu ile birlikte müfredat çalıştayı düzenlendi ve bu çalışmaya yeni programların hazırlayıcıları da davet edildi. Amacımız yeni dönemde değişen programlara hazır olmak ve uyum sağlamaktır. Ayrıca, bir yıllık uygulamanın sonucunda tekrarlanacak bu çalışmalar ile Bakanlığa geri besleme sağlanacak. Bu noktada ki asıl beklentimiz ise tüm Türkiye dikkate alınarak programlar için asgari hedeflerin belirlenmesidir. Asgari şartlar layığı ile yerine getirildikten sonra imkan dahilinde ileri hedefler için çalışma yapılmalı. Böylece uluslararası alanda temel hedeflerdeki zayıflığımız giderilir ve tüm gençlerimiz temel hedeflere tam olarak ulaştırılır. Çünkü yüklü program içinde okul ve öğretmenler belli bir hızda gidiyor, yeterli tekrar yapılamıyor ve bir kısım öğrenci temel hedefleri dahi alamıyor. Bu öğrenciler zaten temel hedeflere dahi ulaşamadığından ilerleyen programa hiç uyum sağlayamıyor hatta ilgili dersten, örneğin matematikten tamamen soğuyor.
Ortaöğretimin yeniden yapılandırılması
Bilindiği gibi ortaöğretim yeniden yapılandırılırken lise türlerinde azaltma yapılması düşünülüyor. Tüm genel liselerin Anadolu lisesi yapılması eğer Anadolu lisesi olmanın özellikleri muhafaza edilmezse aslında Anadolu liselerinin kapatılması anlamına gelecek. Mevcut yönetmelik ve ders programlarına göre Anadolu lisesi olmak için sınıf mevcutlarının 30 öğrenci ile sınırlı olması ve haftada 4-10 saat civarında yabancı dil dersi verilmesi gerekiyor. Ancak ne bu kadar öğrenciye yetecek okullaşma oranımız var, ne de bu kadar yabancı dil dersi öğretmenimiz var. Dolayısı ile bu konuya en kısa zamanda çözüm bulunmalıdır. Bir diğer husus da Anadolu liselerine giriş hakkı bulamayan öğrencilerin imam hatip lisesi veya meslek lisesi seçme zorunluluğudur. Türkiye kadar büyük ve güçlü bir ülkede öğrencilere isteklerine göre okuma imkanı tanınmalıdır. Bu konuda tekrar karşımıza ortaöğretimde okullaşma oranı çıkıyor. Bilindiği gibi ilköğretim seviyesinde okullaşma oranımız yüzde 98’in üzerindeyken ortaöğretimde bu oran yüzde 70-80’ler aralığındadır. İlköğretimde bu okullaşma oranı 1997-98 yıllarında toplanan ek vergilerle sağlandı. Dolayısı ile pek çok kişinin hoşuna gitmeyecek olsa da bu konuda ki önerimiz çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için ek vergiler toplanması ve ortaöğretimde yüzde 100 okullaşma oranına ulaşılmasıdır.
Kademeler arası geçiş
Ne yazık ki bu konu hala en sıkıntılı konularımızdan biri olup kısa vadede de çözülmeyecek gibi gözüken bir konudur. Bir önceki yıl Sayın Dinçer döneminde yapılan açıklamalar tüm okulların Anadolu lisesine dönüştürüleceği ve sınavların kaldırılacağı yolundaydı. Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi okullaşma oranımız tüm okulların Anadolu lisesi olmasına müsait değil. Türkiye’de adrese dayalı kayıt yapmak çok zor. Okullarımız arasında inanılmaz kalite farkı olduğundan öğrencilerin başka ilçe veya illerdeki okullara gitme hakkı ellerinden alınmamalı. Fen liseleri, sosyal bilimler liseleri ve özelliği olan Anadolu liselerinin muhafaza edilmesi gerekiyor. Örneğin İstanbul’da özellikleri ve tarihi geçmişleri olan Galatasaray, İstanbul, Kabataş, Hüseyin Avni Sözen, Kadıköy ve benzeri onlarca Anadolu lisesini tercih edecek 100 binin üzerinde öğrenci çıkacaktır. Bu okulların özelliksiz hale getirilmesi mümkün olamayacağından tüm okullarımız bu kaliteye ulaştırılana kadar bir seçme ve yerleştirme yöntemi uygulanması kaçınılmazdır. Seçme yöntemi olarak mevcut halleri ile okul notlarının veya öğretmenler kurulu yönlendirmelerinin kullanılması mümkün değil. Her iki araç da standart ve adaletli değil. Bu durumda merkezi bir sınavın yapılması veya uygulanacak ölçme değerlendirme araçlarının bir merkez tarafından hazırlanması, kontrolü ve doğrulaması kaçınılmazdır. Bu durumda özel okullar ciddi anlamda kendi merkezi özel okullar sınavını yapma çalışmalarına başladı. Temel olarak özel okullar sınavına daha az sayıda öğrenci girdiğinden sıralama yerine kazanımların daha sağlıklı ölçüldüğü sınavlar yapmamız ve zaman içinde çoktan seçmeli sorular yerine açık uçlu sorular kullanmamız da mümkün olacaktır. Bu şekliyle özel okullar sınavı resmi okullar da uygulanması mümkün sistemler için pilot çalışma görevi de görecektir.
Yaşadığımız uygulamalar arasında, bu yıl son kez yapıldığı belirtilen SBS ile gözlediğimiz en önemli sorun sınavın bu derece zor olmasıdır. Uzun yıllardır bu derece zor sınavlar yapılmazken bu yıl böyle bir uygulamaya gidilmesi çocukların hazırlıksız yakalanmalarına ve ciddi anlamda psikolojik travma yaşamalarına neden oldu. Neticede amacı büyük çapta sıralama olan bir sınavda kolay soru sorulması sadece üst puanlarda yığılma olmasına neden olabilir. Bu eğer sorunsa son yıllarda yaşandı ve üstesinden gelindi. Bu yığılma sadece okulların kayıt döneminde daha fazla mesai yapması ve işlerin biraz uzamasına neden oluyor. Biz çocukların bu derece üzülmesindense yorulmayı tercih ederiz.
Bir diğer uygulama Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı’nın (AOBP) kaldırılmasıdır. Bu son derece ciddi bir problem. Daima meslek okullarına ayrı bir katsayı kullanılmasına karşı çıktık. Ancak AOBP uygulaması kalktığında tekrar standart, adaletli ve iyi niyetli verilmeyen puanlar sorunu ile karşılaşmaktayız. Sayın Bakan’ında en uygun ifade ile belirttiği gibi bu notlar “hormonlu notlar” dır. Sadece bu tip şişirilmiş notlar ile adaletsizliğe neden olmakla kalınmıyor aynı zamanda tüm öğrenci ve velilerin okullarından haksız not verilmesi için beklentiye girmesine neden olunuyor. Bu beklenti de, ne yazık ki okullarda öğretimin kalitesinin düşmesine neden olmasının yanı sıra öğrencilerin hak etmedikleri başarıyı elde etme talebi gibi bir yolla sahtekarlık olgusunun eğitiminin verilmesi anlamına geliyor.
Problemler yaşansa da daha iyiyi bulma ve daha iyiye ulaşmaya gayret edilen olumlu bir yıl yaşandı. Çocuklarımızın geleceği için daha iyiye ulaşmak dileğiyle tüm öğrenci, veli ve öğretmenlerimize iyi bir tatil dileriz.