Güncelleme Tarihi:
Bu kanunda 8 yıldan 12 yıla çıkarılan zorunlu eğitim; 4 yıl süreli ilkokul, 4 yıl süreli ortaokul ve 4 yıl süreli lise eğitimini kapsıyor. Öğrencilerin öğrenim gördüğü birinci 4 yıl (1, 2, 3, 4’üncü sınıflar) ilkokul ikinci 4 yıl (5, 6, 7, 8’inci sınıflar) ortaokul ve üçüncü 4 yıl (9, 10, 11, 12’nci sınıflar) lise diye adlandırıldı.
Yeni çıkarılan bu kanuna ve ilgili yönetmeliklerde yapılan değişikliklere göre:
60-66 ay arası çocuklardan gelişim yönünden ilkokula hazır olduğu anlaşılan, velisinin yazılı isteği üzerine ilkokula, diğerleri ise okul öncesi eğitim kurumlarına kaydedilecek.
• İlkokulların birinci sınıfına, kayıtlarının yapıldığı yılın eylül ayı sonu itibarıyla 66 ayını dolduran çocukların kaydı yapılacak.
• Yaşça kayıt hakkını elde eden, ancak bedenen veya zihnen yeterince gelişmemiş olup okula uyum sağlayamayan 66 ay ve üzeri çocuklar da kasım ayının sonuna kadar sağlık kurumlarından verilen, bedenen veya zihnen gelişmemiş tıbbi tanılı rapor üzerine okul öncesi eğitime yönlendirilebilecek veya kayıtları bir yıl ertelenebilecek. Bu bölüm, 2013 yazında yeniden düzenlenerek 66, 67 ve 68 aylık öğrencilerin rapor alma şartı kaldırıldı. Yerine veli dilekçesiyle kayıt erteleme imkanı getirildi.
• Mecburi ilköğretim çağı, çocukların eğitim ve öğretim süresini kapsayan yaş aralığını belirtiyor.
• İlköğretim kurumlarına kaydedilen mecburi ilköğretim çağındaki öğrencilerin velileri, öğrencilerin okula devamını sağlamakla yükümlüdürler. Okul yönetimleri, milli eğitim müdürlükleri, il eğitim denetmenleri, muhtarlar ve mülkî amirler 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun ilgili hükümleri gereğince çocukların okula devamını sağlamakla yükümlü olacaklar.
Yeni çıkarılan bu kanuna ve ilgili yönetmeliklerde yapılan değişikliklere göre veliler, okul yöneticileri ve mülki amirler ilköğretim öğrencilerinde olduğu gibi ortaöğretim öğrencilerinin de okula devamlarını sağlamakla yükümlüdürler.
Zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıkarılması, 8 yıl olan zorunlu eğitimin 4 yıl daha uzatılması bakımından milli eğitimimizde çok olumlu bir gelişmedir. Bu gelişmenin iyi değerlendirilmesi gerekir.
652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile öğretmenlerin hizmet içi eğitiminin Öğretmen Yetiştirme ve Eğitim Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasına alınması ve bu genel müdürlük tarafından yürütülmesi de olumlu bir gelişme.
6 yaşını tamamlamayan çocukların birinci sınıfa alınması, bu çocukların okuma yazmaya hazırlanmasının nisan ayına kadar zaman alması ve okuma yazmaya nisan ayında başlaması, okuma yazmanın gecikmesi, çocukların okuma yazmayı gereği gibi öğrenmeleri ve okuma alışkanlığı kazanmaları bakımından olumsuz bir karar.
12 yıllık zorunlu eğitimin amacı, eğitimde kaliteyi arttırarak, bugün gelişmiş ülkelerin yaşadığı Bilgi Çağı’nda küresel rekabette geri kalmayacak bir nesil yetiştirmektir. Bu nesli yetiştirecek olanlar da öğretmenlerdir.
Ülkemizde öğretmenlik mesleği
“Eğitim bir insan hakkıdır. Fertler için yoksulluktan kurtulmanın neredeyse tek yoludur. Toplumlar için ise kalkınma ve ekonomik büyüme bakımından kritik önem taşır.” (1)
“Güçlü bir ekonomiye sahip olmak istiyorsak, yapacağımız en doğru şey eğitilmiş bir işgücüne sahip olmaktır.” (*)
Eğitimde temel faktör ise “sürekli araştıran, yenilikçi, yaratıcı, yönlendirici olan ve öğrenciye öğrenmenin yollarını bu yöntemlerle bulup sunan öğretmendir. Öğretmen yeni eğitim anlayışının anahtarıdır. Çocuklara bütün kapıları açacak odur. Bu nedenle öğretmene yapılacak yatırım, dönüşü en optimal olan yatırımdır. Ne yazık ki, öğretmenin eğitimdeki bu kritik önemi bir türlü anlaşılamadı.
Stanford Üniversitesi öğretim üyesi Eric Hanusher’in şu tespiti, yukarıda belirtilen gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya seriyor: “Sınıf öğrenci sayısını, müfredatı, bütçeyi unutun! En etkin eğitim yatırımı iyi öğretmene sahip olmaktır.”(*)
Ama ülkemizde öğretmenlik mesleğinin durumu hiç de iyi değil!. Bu konu, milli eğitimimizde çok önemli bir sorun halinde yıllardan beri devam ediyor.
1960’lı yılların sonlarına doğru, öğretmen yetiştiren okullara alınan öğrencileri seçme yöntemi bozulmaya başladı. 1970’li yıllarda başka okulların sınavını kazanamayan öğrenciler, siyasi baskılarla öğretmen yetiştiren okullara alınmaya başlandı. Öğretmen yetiştiren kurumlarda anarşik olaylar ve devamsızlıklar oldu. Bu anarşi önlenemeyince “hızlandırılmış eğitim” programı uygulanarak 1978’de 76 bin öğretmen adayına 44 günde öğretmenlik diploması verildi.
1963’te başlatılan “Mektupla Öğretmen Yetiştirme” sistemi ile 1970’li yıllarda 46 bin kişiye mektupla öğretim yöntemiyle öğretmenlik diploması verildi.
Öğretmen yetiştiren okullar, daha iyi öğretmen yetiştirmek amacıyla 1982’de üniversitelere devredildi. Üniversiteler, yeterli sayıda öğretmen yetiştiremeyince, 1990’lı yıllarda, eğitimin temel kademesi olan ilkokullara, eğitim ve öğretmenlikle ilgili hiçbir formasyonu bulunmayan 150 binden fazla üniversite mezunu, öğretmen olarak atandı. Ve bunların gerekli hizmetiçi eğitimi de sağlanamadı.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir yayınına göre (EARGED) ilköğretime 433 kaynaktan öğretmen atandı. Böylece ülkemizde öğretmenin kalitesi ve yetiştirilmesi sorunu ortaya çıktı ve 40 yıldan beri devam ediyor!..
TBMM’nin 28 Nisan 1993 tarih ve 10/1 esas numaralı “Öğretmenlerin Durumunu İyileştirmekle İlgili Araştırma Komisyonu Raporu”nda da belirtildiği gibi, üniversiteler istenen sayıda ve kalitede öğretmen yetiştirememiştir.
2003-2006 yıllarında Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı yapan Prof. Dr. Ziya Selçuk, “Öğretmen yetiştirmeyi üniversiteye havale ettik. Üniversiteler 30 yıldır iyi öğretmen yetiştiremiyor” diyor.
Yapılan bir araştırmada öğrenciler, “Eğitim sistemi hiçbir işe yaramıyor. Çünkü öğreten insanlar (öğretmenler) yeterince eğitilmemiş. Öğretmenler yeterli eğitim düzeyine sahip değiller. Özünde öğretmen seçimi çok önemli. Daha seçici olmalı bu konuda. Yetersiz öğretmenler yüzünden yeni nesiller yetersiz yetişiyor” diyorlar. (Prof. Dr. İsa Eşme, Eğitim Araştırması, s. 15, 2004)
Ankara’da düzenlenen bir öğrenci kongresinde öğrenciler, “Öğretmenlerin iyi eğitilmediğinden, idealist olmadıklarından, kitap okumadıklarından, çoğunun çağı yakalayamamış durumda olduğundan” şikayet ediyor.
“Öğretmenlerin iyi yetiştirilmesini ve senede bir kendi branşlarından sınava tabi tutulmalarını” istiyorlar. (Ankara, 6. Öğrenci Kongresi, 2004).
Mesleğin ekonomik boyutu
Öğretmenlik mesleği ülkemizde ekonomik bakımdan da cazip değil. Öğretmenlerin maaşı, şehirlerde oturanların ev kirasını zor karşılıyor. Öğretmenler geçinebilmek için, boş zamanlarında, meslekleriyle hiç bağdaşmayan garsonluk, şoförlük, seyyar satıcılık, pazarcılık, boyacılık vb. işler yapmak zorunda kalıyorlar!.. Ve kendilerini mesleğe veremiyorlar!..
12 yıllık zorunlu eğitimin uygulamasına hazırlık
• 2011-2012 öğretim yılı sonu haziran ayında öğretmenlere ve okul yöneticilerine üç hafta canlı-interaktif eğitim verildiğini, 2012-2013 öğretim yılı başında 3-7 eylül günlerinde de, 500 bin kadar öğretmene, 12 yıllık eğitim, özellikle birinci sınıfı okutacak öğretmenlere yönelik olarak yeni uygulamaların nasıl gerçekleştirileceği hakkında uzaktan eğitim (video konferans, tele konferans) yoluyla eğitim verildiğini basından izledik.
• İllerde yapılacak 12 yıllık zorunlu eğitim uygulamaları, il denetmenleri ve denetmen yardımcıları tarafından denetlenecek, değerlendirilecek ve gerekirse öğretmenler iş başında yetiştirilecek. Bunun için il denetmen ve denetmen yardımcılarının 12 yıllık zorunlu eğitimin amacı ve uygulamalar hakkında detaylı bilgi sahibi olmaları zorunlu. Bu nedenle il denetmen ve denetmen yardımcılarının da 12 yıllık zorunlu eğitim uygulaması seminerine alınması gerekir.
• İl milli eğitim müdürlerine, eğitimden sorumlu müdür yardımcılarına ve ilçe milli eğitim müdürlerine de 12 yıllık zorunlu eğitimin amacı ve uygulamaları hakkında seminer verilmeli,
• Öğretmenlerin hizmetiçi eğitimini yalnız video konferans, tele konferans vb. gibi uzaktan eğitime ve internete bırakmamak gerekir. Hizmetiçi eğitiminde uzaktan eğitimle verilen bilgiler, bakanlık tarafından öğretmen kılavuzları, uygulama kılavuzları adıyla kitap haline de getirilip basılarak ilgili her öğretmene, okul yöneticilerine, denetmen ve denetmen yardımcılarına, okul kütüphanelerine dağıtılmalı. Çünkü her öğretmenin mesleği ve uygulamalarla ilgili bilgileri, her an internetten elde etme imkanı ve zamanı olmayabilir. Bu nedenle ilköğretim ve diğer öğretim kademeleriyle ilgili her sınıfın ve her dersin öğretmen kılavuzları Bakanlıkça kitap haline getirilip basılmalıdır.
• 12 yıllık zorunlu eğitim uygulamalarını izlemek, karşılaşılan sorunları belirlemek, gidermek ve başarıyı sağlamak amacıyla bakanlıkta ve illerde “Uygulamayı İzleme Kurulları” oluşturulmalı. Bu kurul, Bakanlıkta Talim ve Terbiye Kurulu’nun, ilgili genel müdürlüklerin, Öğretmen Eğitimi, Hayat Boyu Öğrenme, Eğitim Teknolojisi ve benzeri genel müdürlük temsilcilerinden oluşturulabilir.
• Uygulamaları izleme ve geliştirme kurulu illerde, eğitimden sorumlu milli eğitim müdür yardımcısı, il eğitim denetmenleri başkanı, her öğretim kademesinden uygulamada başarılı birer okul müdürü ve uygulamada başarılı birer öğretmenden oluşturulabilir.
Bugün Çin ve Hindistan, 21. Yüzyılın (Bilgi Çağı’nın) lideri olmak için eğitime ve özellikle öğretmen yetiştirmeye çok önem veriyor ve bu amaçla büyük yatırımlar yapıyor. ABD’de bu durumdan kaygı duyuyor.
Ülkemizin, 12 yıllık zorunlu eğitim uygulamasında amaca ulaşabilmesi ve Bilgi Çağı’nı yaşayan ülkeler seviyesine çıkabilmesi için o çağın alanında uzman olan lider öğretmenlerin yetiştirilmesi gerekir.
Türkiye ve ABD’de ilk ve orta öğretim kurumlarında ve eğitim fakültelerinde görev yaparak deneyim sahibi olan, halen ABD Rhode Island Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğretim üyesi görevini sürdüren Prof. Dr. Mustafa Özcan
“Bilgi Çağında Öğretmen Eğitimi, Nitelikleri ve Gücü-Bir Reform Önerisi’ adlı eserinde öğretmenlikle ilgili olarak şunları belirtiyor:
“Öğretmenlik, çok iyi yetişmiş uzmanlar tarafından yapılması gereken özel ve önemli bir meslek, kutsal bir görevdir.” (s. 5)
“Okulun ruhu öğretmendir. Okulların kalitesi, öğretmenlerin kalitesi kadardır. Bilgi çağı, bütün geleneksel kurum ve mesleklere olduğu gibi öğretmenlik mesleğine de meydan okumakta ve onu da değişmeye zorlamaktadır.” (s. 21)
“Eğitim herkesin yapabileceği bir iş değil, bu iş için özel olarak yetiştirilmiş öğretmenlerin yapabileceği özel bir meslektir. (s. 23)
“Her haliyle örnek alınacak, bilgi çağı gençliğine model olacak bilgili, becerili ve erdemli öğretmenler yetiştirmeden Türkiye’yi çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkaracak bir nesil yetiştirilemez.” (s. 24)
12 yıllık zorunlu eğitim uygulamasıyla; eğitimde kaliteyi artırarak bilgi çağına ulaşmak ve küresel rekabette geri kalmayacak bir nesil yetiştirebilmek için ülkemizde öğretmenlerin çok iyi yetiştirilmesi gerekir.
Bunun da gerçekleşebilmesi için:
• Prof. Dr. Mustafa Özcan’ın “Bilgi Çağında Öğretmen Eğitimi, Nitelikleri ve Gücü, Bir Reform Önerisi” adlı eserindeki öğretmen niteliklerine ve bilgi çağını yaşayan ülkelerdeki öğretmen yeterliklerine göre ülkemizin öğretmen yeterlikleri yeniden hazırlanmalı.
• Bu yeni yeterliklerin gerçekleşebilmesi için de hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim sistemimizde acilen reform yapılmalıdır!
Uygulama ve sonuçları
İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü ve Anadolu Eğitim-Sen, 2012-2013 öğretim yılında okula başlayan 60-66 aylık çocukların bir yılını değerlendirdi. İl Milli Eğitim Müdürlüğü raporunda, sistemin devamı için uygulamada karşılaşılan sorunların çözüm önerilerini sıraladı. Sendikanın raporunda ise okula başlama yaşının gözden geçirilmesi gerektiği belirtildi.
Milli Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürlüğü’nün talimatıyla, 81 ilde, geçen yıl okula başlayan 60-66 aylık toplam 98 bin çocuğun bir yıllık başarı durumu ve uygulamalar incelemeye alındı. İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü, Bakanlığa sunduğu raporunda 60-66 aylık çocukların öncelikle 80 dakika süreyle derste oturmalarının ve dikkat dağınıklıklarının ciddi bir sorun olduğu ifade edildi.
Sınıflardaki 60-84 ay aralığındaki çocukların birarada bulunmaları ciddi sorun. 60-84 ay aralığındaki çocukların yaş gruplarına göre ayrılarak o eğitim öğretim yılında alacakları eğitimlerinin planlanması gerekiyor.
Okula hazırlık dönemleri, 60-70 ay aralığındaki öğrencilere 3,5 ay, 70 ay üzerindekilere de 1 ay yapılmalı.
Bu yaş grubu öğrencilerinin yeterli birikime sahip olmaması bir sorundur. Müfredat yenilenmeli, MEB ve YÖK özellikle öğretmenlerin yetiştirilmesi konusunda işbirliği yapmalıdır.
Derslik ihtiyacı sorunu var. Bu ihtiyaç giderilerek normal eğitime geçilmelidir.
1867 birinci sınıf öğretmeniyle bizzat görüşülerek hazırlanan, TBMM, Milli Eğitim Bakanlığı ve Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı’na gönderilecek Anadolu Eğitim-Sen raporundaki tespitlerse göre:
• Öğretmenlerin yüzde 53’ü, tuvalet, lavabo boyu, merdiven ve kantin gibi alanların bu çocuklara uygun olmadığını, yüzde 38’i kısmen uygun olduğunu ve yüzde 9’u hiç uygun olmadığını bildirdi.
• 60-66 aylık çocukların yüzde 67’sinin en az bir kez altına işediği, ağladığı ve ciddi dikkat dağınıklığı sorunu olduğunu bildirdi.
• Üst yaş grubundaki öğrencilerin tamamı nisan ayında okumaya geçerken, 60-66 ay aralığındaki çocukların yüzde 82’si yani her 5 çocuktan 1’i nisan ayında okumaya geçemedi.
• “Bu yıl ki öğretmenlik hayatınızı nasıl tanımlarsınız?” sorusunu birinci sınıf öğretmenlerinin yüzde 45’i “Mutsuz ve başarısız”, yüzde 18’i “Her zamanki gibi”, yüzde 18’i “İlk yılım, fikrim yok” ve yüzde 19’u ise “Başarılı” olarak yanıtladı.
“Milli Eğitim Bakanlığı, geçtiğimiz öğretim yılında birinci sınıfta başlatılan 60-66 aylık 450 bin çocuğa yeni öğretim yılında kurs desteği verileceğini, İstanbul Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız, öğrencilerin tümüne takviye vereceklerini, öğrencilerin arkadaşları ile aynı seviyeye gelmelerinin sağlanacağını açıkladı.
2013-2014 öğretim yılının değerli meslektaşlarım ve sevgili öğrencilerimiz için başarılı geçmesini dilerim.