Ege'de sorun barbunya dalaşı

TÜRKLERİN Ege denizini son yıllarda daha fazla kullanmaya başladığını biliyor muydunuz?

F-16 sortilerinden, hava sahası ihlallerinden ya da it dalaşlarından söz etmiyorum.

Balıktan, karides, kerevitten bahsediyorum.

Biliyorsunuz, balık açısından en zengin sular Ege'nin özellikle kuzey bölgesi. Karadeniz ve Marmara'dan gelen sürülerin ilk durağı buraları.

Ve mesela Gökçeada ve Semadirek ya da Samotraça'da Türk ve Yunanlı balıkçılar tekir ve barbunyaları aynı stoklardan avlıyorlar.

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) tarafından geçen yıl düzenlenen Ege Kıta Sahanlığı ve İlişkili Sorunlar Sempozyumu'na sunulan çok ilginç bir bildiri, Ege sorunlarına canlı kaynaklar açısından bakıyordu. Bayram Öztürk, Saadet Karakulak ve Ejbel Çıra'nın imzalarını taşıyan araştırmaya göre, Ege'de tekir balığını Yunanlı balıkçılar boyu 10 santimken avlayabiliyorlar, Türk balıkçılar ise 11. cm.

Ege'nin ünlü barbunyası karşı taraftaki sofralara 10 santimken ulaşıyor, bizimkilere 13.

Evet, Ege'nin bu tarafında tekir ve barbunyalar daha tabak dolduran cinsten olabiliyor ama stokların paylaşımı açısından boyu büyüsün diye beklerken açıkta kalmak da var işin sonunda.

* * *

YİNE aynı araştırmada gördüm, 1970 ile 1979 yılları arasında Yunanistan Ege'nin su ürünlerinin yüzde 90'ından, Türkiye ise yüzde 10'undan yararlanıyormuş. 1990-1999 yıllarında ise Türk balıkçıları Ege'deki su ürünleri avcılığının yüzde 31'ini yapar olmuşlar.

Türkiye'de deniz ürünleri tüketiminde ciddi artış olduğu görülüyor.

Bazı çevreler, geleneksel Türk mutfağında balık olmadığını ileri sürse de Edirne Mevlevi Dergáhı Postnişin'lerinden Şeyh Han Ali Eşref Dede Efendi'nin 1844 tarihli ‘‘Yemek Risalesi’’nde balık tariflerinin bulunması ‘‘Hayır yanlış biliyorsunuz Türkler balık yerler’’ tezini kuvvetlendirmek için sık kullanılan bir referanstır.

Demek istediğim, Türkiye'de su ürünlerinin tüketiminin artması yeni ve geçici bir heves gibi gözükmüyor. Bu, denizlerimizin kıymetini anlamaya başladığımızın işaretidir.

* * *

SELANİK Zirvesi'nin sonuç bildirisinde Türkiye ile ilgili paragrafta, Ege sorunundan açık bir ifadeyle söz edilmemiş. Zirve yaklaşırken Atina'nın bu konuda AB çevrelerinde girişimde bulunduğu haberleri gelmişti. Ama onun yerine, Helsinki bildirisine referansta bulunulmuş.

Orada yer alan önceliklerin yerine getirilmesinin tam üyelik müzakerelerinin başlaması için şart olduğu belirtilmiş.

Helsinki bildirisinde, 2004 tarihinden önce Ege sorunlarının çözülmemesi halinde, Lahey Adalet Divanı yolunun açılacağı kayda geçmişti.

Eğer Türkiye Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlarsa, bu süreçte Ege sorunları da topluluk hukuku ve kurallarına uygun bir çözüm yoluna zaten girecek.

Ama Ege iki ülke arasındaki bir denizdir ve sorunlarının da öncelikle iki ülke arasında çözümü gerekir.

Hava sahası, kıta sahanlığı ve karasuları. Ne kadar soyut.

Halbuki, barbunya ve tekirlerin meselesi ise çok somut.

* * *

HELE şu yaz günü. Tatil hayalleri kurarken, önümüzdeki on yıl içinde birçok türün stoklarında azalma beklendiğini duymak sinir bozucu. On yıl sonra, çiftlik çipuraya talim edileceği düşüncesi hayallerin bile tadını ‘‘sası’’laştırıyor.

Bu konuda bilgi sahibi kişiler, iki ülkenin de Ege'de balıkçılık gücünü arttırdığına dikkat çekiyor ve ‘‘Ege'nin bitmesini istemiyorsanız sürdürülebilir balıkçılık ilkelerini uygulamak zorundasınız. Bunun da en doğru yolu Ege'deki canlı kaynakların Türkiye ve Yunanistan tarafından ortaklaşa işletilmesi’’ diyorlar.

Olaya barbunyaların boyundan, tekirlerin yatağından bakınca, Ege'de sorun olduğunu, hem de hemen çözülmesi gereken bir sorun olduğunu daha iyi kavrıyor insan.
Yazarın Tüm Yazıları