YILBAŞI ile Kurban Bayramı birleşti. Tüm milletimizin, tüm güzelim Egeli hemşehrilerimin hem yılbaşını, hem bayramlarını kutlarım. Herkese, aileleri ile birlikte mutluluk ve sağlık dilerim. Bu yılbaşı, her yılbaşında yaptığım gibi, önce Karşıyaka çarşısından
piyango biletimi almak için arı kovanı gibi karmaşık çarşıya indim. Efendim. İstanbul’un Nimet Ablası gibi, bizim de
"Kezban Ablamız" vardır. Uğurlu bir piyango bayiidir. Küçücük tezgahını, çarşıda 1715 nolu Banka Sokağı’nın tam köşesine koyar, tiryaki müşterisi vardır. Tezgaha yanaşan herkesin
"Bize hiç çıkmadı, hep elaleme çıktı" deyişine inanmayın, kazı-kazan veya bilet alan çoğu kişi, ufak veya irice hep sebeplenmiştir. Kezban Abla, 1972’den beri bu işi yaptığını gururla anlatır. Kocası, benim liseden Tarım Bilgisi hocam (her hatırladığımda gözlerim ıslanır) şair Ömer Yalçın’ın oğlu, dünya tatlısı Dinçer Yalçın’dır. Dinçer, meşhur bir eski gazete bayiidir, hemşehrileri onu iskele önünde Murat standından hatırlar. Yıllarca
"Haydeee, Yeni Asır, Hürriyet.." diye bağırdı, şimdi
"Kazı, kazaaan.." diye hançeresini şişiriyor. Oğulları Murat ve Fırat’ı yetiştirmek için soğukta, cehennem sıcağında, açıkta, ayazda, yaz- kış, direnen bu çifte bayılırım, insancıl, yardımsever insanlardır.
20 TRİLYON MUHABBETİ<ımg>ımg>Kezban Abla’ya sordum:
"- 20 trilyon, sana çıksa?.."- Bu yıl biletler, 20,10 ve 5 lira.. 31 Aralık saat 12.00’ye kadar satış var, sonra çekiliş olacak. Tam bilet alıp, 20 trilyon kazandık diyelim.. Bize hiç piyango çıkmadı, hep müşterilere dağıttık. Ama çıkarsa, oğullarıma ev alırım, mürüvvetlerini sağlama bağlar, aile düzenlerini kuracak birer sermaye veririm. Kocam Dinçer’e çek-up yaptırıp, sağlığını kontrol ettirim, tam yirmi yıl bu köşede, yaz-kış boyunca kazık gibi oturdu, kurudu gitti zavallı. Kocama araba da alırım. Ömür billah kirada oturdum, kendime de ev alırım. Rahat yaşayacak bir parayı kenara ayırırım.
"- Bana çıksa, ne yaparım?.."- Ne yaparsın?..
"- Hiç sesimi çıkarmam!. Parayı alırım. Beni cep telefonumdan arayacak ilk 19 dostuma, 19 trilyon dağıtırım. Geriye kalan parayla bir eski körfez römorku satın alır, yeniden bakıma alır, iki-üç tayfa tedarik edip, hep hayal ettiğim bir mesleğe başlarım."- Neymiş o bakiim?..
"- Okyanus balıkçılığı!.."MUHTEŞEM PASTAMIZPiyango biletimi bismillah ile çektikten sonra, vapurla Alsancak’a püfür püfür geçtim.
"Gül", falıma baktı. Sevinç Pastanesi’nden pasta alıp
"Gülay Galeri"ye gittim. 1990’lardan beri her 31 Aralık günü aynı şeyi yaparız. Gülay Abla ve eşi Engin Abi pastamızı keserken, tüm galeri ekibi alkışlarla yeni yılı karşılarız, pastamızı yalarız.Sonra, her yılbaşı olduğu gibi
"Miko Kafe"ye gittim. Kafe sahibi Cenap Türksavaş, can ciğer dostu Doçent Cüneyt Özek ile kucaklaştık. Biz ayrılmaz üç dostuzdur. Cenap malum,
"Yunani"dir. Cüneyt ise,
"Kemali".. Bendeniz ise,
"Havai"yimdir vesselam. Kıskananlar çatlasın.Akşama doğru otobüse atlayıp Çeşme’ye vardım. Bu yılbaşı gecesi, maskeli baloya davetliyim. Meşhur fotoğraf üstadı
"Zeki Pardoğan"ın organizasyonu ile yılbaşına maskelerle gireceğiz. Belki bir maskenin altında Seda Sayan, bir başka maskenin altında İsmail Dümbüllü vardır. Malum, Zeki ağabeyin işleri belli olmaz, objektifin içinden tavşan bile çıkarır!..
Yılbaşı pastası geleneğiUzun yıllardır, her 31 Aralık günü uyguladığım bir alışkanlık vardır. Sevinç Pastanesi’nden pastamızı alıp Alsancak Kıbrıs Şehitleri’ndeki "Gülay Galeri"ye gider ve tüm çalışanlarla birlikte alkışlar eşliğinde mumu üfler, pastamızı yeriz. Yine bu gün, Gülay ve Engin Vural dostlarım, oğulları Yalım ve Volkan, Ali, Ramazan, Seydi, Abdullah, Alev ve Hatice aynı töreni gerçekleştirdik.
Yılbaşı falım, sürpiz doluAlsancak Gazi Kadınlar Sokağı’daki
"Gülevi" sahibesi, herkesin can ablası, şair
"Gül", bu yılki kahve falımda inanılmaz şeyler söyledi: Arşivini karınca gibi karıştırırken, dedenin sakallı, hoş bir resmini bulacaksın. Bu yıl, hep senin yanında olacağını anlatmak istiyor.Kızın ve damadın, önümüzdeki altı ay içinde sana güzel bir sürpriz yapacaklar.Torunlarından iki numara, senin mesleğini seçecek.Bu yıl aldığın dört tane ilacı, bir taneye indireceksin!17 yıl önce hayata geçiremediğin bir hayalini, bu yıl şubat ayında gerçekleştiriceksin.Babadan kalma evin, altı ay sonra, müze, araştırma merkezi, çocuk yuvası gibi bir yer olacak. Yavruağzı ve beyaz renklerle boyanıp, bahçesi çiçeklerle süslü, içinde gençlerin dolaştığı bir mekan olarak görüyorum, kafesi bile var, çay pişiriyorlar. Kapısında iki bayrak dalgalanıyor, biri alemli Osmanlı, öteki
Atatürk resimli Türk bayrağı.Mart ayından sonra büyük bir devlet kuruluşunda görev alacaksın, cumhurbaşkanlığı forsunu görüyorum. Haydi hayırlısı..Ahmet Filibeli’nin "Amak-ı Hayal" kitabını görüyorum. Konusu İzmir’de geçer. Filozof olmaya çalışan yarı deli bir adam, kabristanda uyur ve rüyalar görür. Sen de, hep arşivinde kaybolup, koltuğunun kenarındaki küçük yastığa yaslanıp uykulara dalacaksın, kendi içinden çıkıp kendini izleyeceksin. İki yüz sene önceki bir halk pazarında seni görüyorum, yolunu kaybetmişsin (Kemeraltı olabilir), ilginç ve gizemli olaylar yaşayıp, inanılmaz İzmir romanları yazacaksın.Gönül işlerin konusunda, sinek vızıltısı bile görmüyorum. (Gül’ün adeta cezbeye tutularak bir çırpıda heyecanla söylediklerini, motor gibi yazıp kağıda geçirdim. Her söylediğine eyvallah derim. Ama en çok, son söylediğine sevindim. Sinek vızıltısı, aman eksik olsun!.. Aerosol sıkmaktan imanımız gevredi..)