Oluşturulma Tarihi: Mart 02, 2008 00:00
Bu hafta iki genç psikologlayım. Pınar Özgüner ve Manolya Özek, İzmir Amerikan Koleji’nden birlikte mezun olmuş, farklı üniversitelerin psikoloji bölümlerini bitirmiş. Bir süre farklı deneyimler edinen ve The Coaching Institute Kapsamlı Yaşam Koçluğu Sertifika Programı, Tranksiyonel Analiz gibi birçok eğitim alan psikologlar Mayıs 2006’da Pozitif Manevra adlı psikolojik danışmanlık ve yaşam koçluğu şirketini kurmuş.
Æ Psikolojiyi seçme nedeniniz neydi?Æ Pınar: Lisede dönem ödevimi psikoloji dersinden almıştım, o zamandan ilgim vardı. Daha sonra üniversite sınavında isteyerek kazandım.
Æ Manolya : Ben de isteyerek seçtim. Arkadaşlarım hep 'İnsanları dinlemeyi çok seviyorsun' derdi. Hala çok severim ki çoğu insan anlatmayı sever.
Æ Son dönem çok popüler olan yaşam koçluğunun psikolojideki yeri nedir?Æ Manolya: Aslında psikoloji eğitimimizde böyle bir ders yok. Bence kültürel bir değişimde olmamızla oluştu. Bireysel ve hızlı yaşadığımızdan, problemlerimizi akrabamıza, eş-dostumuza o kadar rahat anlatamıyoruz. Bu yüzden dışarıdan birinin desteğine ihtiyaç duyuyoruz. Bu noktada hem psikologlar hem de yaşam koçları talep görmeye başladı.
Æ Yaşam koçuyla psikolog arasında ne fark var? İsteyen yaşam koçu olabilir mi?Æ Manolya: Psikolojide daha çok rahatsızlıklar ve problemler vardır. Yaşam koçluğunda ise problem gerekmiyor. Ama yaşam koçu, yardım alanın psikoloğa mı ihtiyacı var, yoksa sadece yaşam koçu ile çalışması yeterlidir kararını verebilir mi bilemiyorum. Günümüzde 2-3 haftalık eğitimlerle insanlar yaşam koçu olabiliyor. Genellikle psikologlar yaşam koçlarına eleştirel yaklaşıyor.
Æ Pınar: Bizce her meslekten insanın bu işi yapması doğru değil. Yaşam koçu olabilmesi, doğru yönlendirmesi için psikoloji alt yapısı gerekli.
EŞİM BANA 'PSİKOLOG PSİKOLOG KONUŞMA' DİYOR
Æ Psikolojik birikiminiz özel hayatınızda da rol oynuyor mu?Æ Pınar: Eşim bazen şakayla karışık ’psikolog psikolog konuşma’ diyor. İşimizin en büyük kilit noktası dinlemek. Arkadaşınız bile olsa herkes kendi kafasındakini söylemek telaşında. Konuşmaya çok yatkınız dinlemeye değil.
Æ Manolya: Aslında herkesin kendi kafası, doğruları, yanlışları var; kimsenin başkasından tavsiye almasına gerek yok. Konuşarak farklı bakış açıları bulunabilir. Biraz kişinin kendini sorgulaması gerekiyor ama bizim toplumumuzda uyaran, karışan da çok. Akraba ve aileler çok etkili. Çoluk çocuk sahibi oluyoruz, hala anne-babamızın kontrolündeyiz. Eş seçiminde bile onlar istemezse problem çıkıyor. Yani yönlendirilmeye alışığız.
Æ Toplumumuzdaki genellikle iyi niyetli olan ama kişilerin hayatına müdahale eden tutumu kırmak neredeyse imkansız değil mi?Æ Pınar: Bence yönlendirilmek ve karışılmaktan şikayet edenler biraz sınır koymalı. Kendinizi böyle kabul ettirecek kişi sizsiniz. İnsanlar bir başkasının hayatına girip müdahaleyi seviyor. Yakınlarımıza ’Manevi desteğine ihtiyacım var ama karar verecek son kişi benim’ diyebilmek gerek. Tabii bazen de başkası karar verdiğinde sonucu iyi olmazsa suçu üstümüzden atması daha kolay oluyor.
İZMİR’DE HAYATIN ÖZÜ; KENDİNİ GELİŞTİRMEK DEĞİL, RAHAT YAŞAMAK
Æ İzmir’in ve İzmirliler'in belirgin bir psikolojisi var mı?Æ Manolya: Kesinlikle var. İzmir çok yenilikçi, herşeye açık bir şehir ama kendini geliştirmede zayıf. Mesela, İstanbul insanı çok daha yoğun yaşıyor, hayata çok şey sığdırıyor, kişisel eğitimlere katılıyor. Ama İzmir insanı 'Yazlığıma gideyim, arkadaşlarımla dolaşıp kafede oturayım' gibi daha rahat yaşamdan yana. İzmir’de hayatın özü kendini yetiştirmeye değil rahat bir yaşam sürmeye yönelik.
Æ Pınar: Aslında bir yandan da pozitif bir şehir bu da insanlara olumlu yansıyor tabii. Ama yine de insanlar kendilerinden çok başkalarının yaptıklarına odaklanıyor. 'Kendim için ne yapabilirim, kendimi daha iyi nasıl eğitebilirim' diye çok fazla düşünmüyor ve mücadele etmiyor.
ANNELER ÇOCUKLARDAN DAHA HIRSLI VE ONLARI MUTSUZ EDİYOR
Æ Veliler bazen çocuklarından daha hırslı oluyor, onlara düşen görevler ne?Æ Manolya: Anneler hayattaki başarı veya mutluluk yerine çok fazla derse odaklı. Sürekli başka çocukların notları ile kıyaslayarak çocuklarda negatif inatlaşma yaratıyorlar. Bize gelen çoğu anne mükemmeliyetçi, çok idealleri var. Ama çocuklar sürekli özel dersler, kurslarla kendine vakit ayıramıyor. İşte bu noktada annelerin biraz daha kendini çekmesi lazım. Yoksa çocuk sorumluluğunu bilmeyen, tatminsiz, her şeyin ona sunulmasını bekleyen kişi haline geliyor.
ÜNİVERSİTELİLER 10 YIL SONRASINI HAYAL EDEMEDİ
Æ Daha çok gençlerle mi çalışıyorsunuz?Æ Pınar: Özellikle ÖSS’ye hazırlanan lise öğrencileri. Bu kuşağa herşey hazır sunuluyor. Bilgisayar dünyasında çok fazla düşünmüyor, hayal kurmuyorlar. Üniversitedeki sınıfıma, 'Kendinizi 10 yıl sonra nerede görmek istiyorsunuz? 10 yıl sonrasından kendinize bir mektup yazın' dedim. Çoğu ’Böyle bir şey düşünmüyorum, hayal kurup bunu yazamam’ dedi. Bizler koçlukta hayalleri, hayattan istekleri, hedefleri bulmaya çalışıyoruz. Çünkü hiç ulaşılamayacak hedef veya hayal koyup, ulaşılamadığında hayal kırıklığına uğranabilir, mutsuz olunur. Bu yüzden kişiyi iyi tanımak, anlamak, analiz etmek önemlidir. Yaşam koçluğuyla psikolojinin kesişip birbirini tamamladığı nokta burasıdır.
ŞU ANA ODAKLAN AMA GELECEĞİ PLANLA
Æ Geleceğini planlama konusunda diğer toplumlardan farkımız var mı?Pınar: Kaderci bir toplum olduğumuzdan hep "inşallah, maşallah, Allah isterse" diyoruz. Bu bir engel, çünkü koçlukta geleceği düşünüp planlama gerekiyor. Hayatınızda yapmayı istediğiniz projeler olsun ki zaman ilerleyince geriye dönüp baktığınızda ben bugüne kadar ne yaptım demeyin. Hedef hayatı anlamlı ve dolu dolu mutlu yaşamak aslında.
Æ Manolya: Amaç "Şu ana odaklan ama geleceği planla" olmalı, çünkü sürekli geleceği düşünürsek şu an kaçar, sadece bu anı yaşamaya kalkarsak da geleceğimiz tehlikeye girer, rüzgarın savurduğu yöne gideriz. Planlamayı yaparken kişinin anlık duyguları ve isteklerini de gözardı etmiyoruz.
İzmir Amerikan Koleji ve ODTÜ Psikoloji Bölümü’nü bitirdi. Klinik psikolojide yüksek lisans yaptı. Çeşitli firmalar, Alsancak Devlet Hastanesi, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, İzmir'de bazı özel okullarda görev yaptı. Manolya ÖZEKİzmir Amerikan Koleji
ve Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü
öğrencisiyken değişim programıyla Amsterdam School of Business'a gitti. Boğaziçi'nden onur
belgesi ile mezun oldu. Önemli firmalarda,
çeşitli görevlerde
çalıştı.