Oluşturulma Tarihi: Temmuz 14, 2007 19:41
Füsun Taşgın, 20 yıldır Türkiye’nin en önemli restoranlarında işletmecilik yapmış. Sadece Türkiye’de değil yurt dışında da Türk mutfağı ve damak zevkinin tanıtılmasına yönelik çalışan Taşgın, şimdi ise genel müdürü olduğu Çeşme Babylon’da İzmirliler ve Çeşme’ye gelen turistlere hizmet veriyor.
Eğitiminiz nedir?Æ İtalyan Filolojisi okudum. Ama yiyecek işinde alaylıyım. Üniversitedeyken Ankara Hilton Oteli’nde garsonluk yaptım. Otel açılmadan satış, satın alma, yönetim gibi her bölümde eğitim aldık. Bu benim için büyük şans oldu. Sonra Hilton’un altında açılan bir kulüpte DJ olarak çalıştım. Evlendim, eşimin bir Meksika restoranı vardı. Bodrum’da birkaç otelde yiyecek-içecek müdürlüğü yaptım ve oradan İstanbul’a geçtim.Æ Eğlencenin kalbine gittiniz yani..Æ Evet. Zaten İstanbul’a geçtiğim ilk hafta Metin Fadıllıoğlu ve ekibiyle tanışıp 10 sene onlarla çalıştım.Æ Hangi restoranlarda çalıştınız?Æ Ulus 29, Çubuklu 29, Nupera’da KeyfHan, Les Ottomans gibi restoranlarda çalıştım. Ayrıca birçok davet ve organizasyon yaptım. Paris Ritz Otel’de bir Türk haftası yaptım, St. Tropez’de düğün, Monaco’da
Galatasaray’ın şampiyonluğundan sonra organizasyon yaptım. Londra’da çalıştım.İZMİRLİLER SAMİMİ VE İÇTENÆ Bu yaz Babylon’da kimleri ağırlayacaksınız?Æ Haftanın 3 günü Havana Salsa grubumuz var. Ayrıca, Blues Brothers, Tango Pasion, Özlem Tekin, İlhan Erşahin, Nil Karaibrahimgil, Burhan Öçal, Mercan Dede gibi birçok önemli sanatçı gelecek.Æ İzmir müşterisini nasıl buluyorsunuz?Æ Ben İzmirlileri çok samimi ve içten buluyorum. Özellikle kadınlar çok güzel ve bakımlılar, İstanbul ve Ankaralı kadınlara göre daha hoşlar. İzmirliler daha stressiz, daha şen ve eğlenceli bence.İSPANYOLLARIN TARZI FARKLIÆ İspanya’ya neden gittiniz? Æ KeyfHan, açılacağı zaman Metin Fadıllıoğlu beni İspanyol mutfağının en iyi örneklerinin bulunduğu Santander’e gönderdi. Orada birçok restoranda birer ikişer hafta çalıştım. Öğrendiklerimi KeyfHan’a getirdim. Æ Neler öğrendiniz İspanyol mutfağından?Æ Deniz ürünlerini bizden biraz farklı pişiriyorlar. Balıkta füme edilmiş toz biber kullanıyorlar. Midyeyi de aynı şekilde sosluyorlar. Gerçi ben bizim midye dolmamızın üzerine tanımıyorum, ama o da çok lezzetliydi. Deniz tuzunu kullanıyorlar. Biz balıkları genelde ızgara ya da tava yaparız, onlar sıcak plakalarda pişiriyorlar.LONDRA’DAKİ RESTORANEN İYİ ON ARASINA GİRDİÆ Londra’da nerede çalıştınız? Æ Güler Sabancı, Cem Boyner, Metin Fadıllıoğlu’nun da arasında olduğu 12 kişinin açtığı Chintamani adlı Türk Restoranının genel müdürlüğünü yaptım. Londra’da Türk restoranları 5-10 pounda
yemek yenip çıkılan kebapçılar olarak kabul edilirken, biz bu anlayışı değiştirdik. Çok lüks ve kaliteli restoranlarla boy ölçüşebilecek bir Türk restoranı yaptık. Londra’nın en iyi 10 restoranından biri seçildik, en iyi dizayn ödülü aldık. 2 yıl o restoranın başındaydım.GÜNEY AFRİKALI YERLİLERE MERCİMEK KÖFTESİ ÖĞRETTİMÆ Londra’dan sonra Türkiye’ye mi döndünüz?Æ Chintamani satılınca Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yaşayan bir arkadaşımın yanına Cape Town’a taşındım. Orada Cafe de Sud adında bir Türk restoranı açtım. Güney Afrikalı Zulular gibi yerlilerle bir ekip oluşturdum. Onlara mercimekli köfte, sigara böreği, ıspanaklı börek yapmayı öğrettim. Güney Afrikalılar Türk mutfağına hayran kaldılar. İki sene orada kaldım. Ardından Les Ottomans’dan teklif gelince İstanbul’a geldim.TÜRKLER KEBABI SEVİYORÆ Bu değişik pişirme tekniklerini Çeşme’de de uygulamayı düşünüyor musunuz? Æ Burada çok uygulamayı düşünmüyorum. Çünkü özellikle 29’lardaki tecrübelerime göre Türkler, başka mutfaklardan ziyade Türk yemeklerini, pideleri, kebapları tercih ediyorlar. En fazla suşiyi kabul ettiler. Fransızlar gibi biz Türkler de kendi yemeklerimize düşkünüz. Çünkü bizim mutfağımızda her şey var. Hele şu an sağlıklı beslenme deyince zeytinyağlılar da var, salatalar da var, et var,
balık var.Æ Bu kadar ülkede yiyecek işi yapmışsınız. Siz en çok hangi mutfağı seviyorsunuz?Æ Kesinlikle Ege ve Akdeniz mutfağı.KİMSE İÇTEN DANS ETMİYORÆ Türkiye’de eğlence sektörü ne durumda?Æ Laila ilk açıldığında orada da çalıştım. Kendi tarzında eğlenen ve kendi müziklerini dinleyenler ev partilerine veya çok butik yerlere gidiyorlar. Ama büyük yerleri dolduran, para harcayan çoğunluk aynı müzikleri ki, bu genelde Türkçe oluyor, tercih ediyor. Benim başka ülkelerle buradaki kulüpler arasında gördüğüm en bariz fark Türklerin eğlenmemesi. Herkes elinde bardakla etrafı seyrediyor ve kimse içtenlikle eğlenip dans edemiyor. Yani en fazla yerinde sallanıyor. Ama Londra’da bir kulübe gittiğinizde herkes deli gibi dans ediyor.Æ Sebebi ne sizce?Æ Kendimizi suçlamıyorum. Açıkçası ben de aynısını yapıyorum. Çünkü toplumsal bir baskıyla büyüyoruz, bize giydirilmiş kimlikler var. Onları atıp da güzelce deşarj olamıyoruz. Gerçekten eğlendiğimiz azdır. Hiç kimse, kimse ona bakmıyormuş gibi dans etmiyor.İŞVERENLE ÇALIŞAN MESAFEYİ KORUYAMIYORÆ Eğlence sektöründe yönetici olmak zor mu? Æ Benim yapmak istediğim belli bir disiplinle arkadaşlığı koruyarak çalışabilmek. Burada 93 kişi çalışıyor. Hiyerarşiyi koruyarak dost olabilmek çok önemli. Londra’da bir restoranın yöneticisi, garsonu birlikte eğleniyor ve ertesi sabah aynı ciddiyetle işlerinin başında oluyor. Oysa Türkiye’de bu durumda mesafeyi koruyabilmeniz çok zor. Sosyal farklılıklar yüzünden olabilir. Ama ben bunu yaratmaya çalışıyorum. Bir de ben garsonluk, djlik, komilik, bulaşıkçılık yaptığım için çalışanların durumunu daha iyi anlıyorum.