Güncelleme Tarihi:
Doğal kaynaklar açısından Türkiye'nin en önemli sorunu, su rezervlerinin hızla tükenmesi gösterilirken, önlem konusunda duyarsızlık sürüyor.
YAŞAM kaynağı suyun değeri, kendisinden önce tüketiliyor. Temiz su kaynakları, ormanlarların tahrip edilmesiyle, geri gelmemek üzere çekiliyor. Mevcut suların hoyratça kullanılması da sorunun ayrı boyutunu oluşturuyor. Suyun zararlı atıklarla kirlenerek akması, canlı yaşamını tehlikeye atıyor.
Yeraltı sularının uzun sürede oluştuğuna dikkat çeken DSİ 2. Bölge Müdür Yardımcısı Ahmet Alpaslan, rezervlerin hatalı kullanımı yüzünden yeniden oluşamayacak şekilde kaybolduğunu söylüyor. Yani baraj, artezyen ve göletlerden amaç dışı, plansız, aşırı miktarda su çekilmesi bu kaybın temel nedeni sayılıyor. Ayrıca denizlere yakın bölgelerde tuzlu, toprak yapısı bozuk yerlerde maden ve kirli suların yeraltı suyunun niteliğini bozduğunu belirten Alpaslan, ‘‘Ege Bölgesi örneğinde olduğu gibi Anadolu'da kaçak kuyuların bilinçsiz kullanılması yaygın. Balçova, Narlıdere, Bostanlı ve Menemen'de kaçak kuyular önümüzdeki yıllarda sorun yaratacak. Bunun için yatırımlar artırılıp, yeraltı suları, bilinçli kulanılmalı. Yerüstü sularından maksimum yararlanma yolları bulunmalı. Derelerden ve göletlerden yararlanma yöntemleri araştırılmalı. Belediyelerin tarifeli su satması kuyulardan bilinçsiz su kullanımını önler’’ diyor.
Ormanlara dikkat
Ormanların en önemli görevlerinden biri de temiz su üretmektir. Türkiye'nin kullanılabilir su üretimi yılda 104.5 milyar metreküp olarak hesaplanıyor. Dağlık arazilerde ormanlardan üretilen su, tarım alanlarını sulamak ve elektrik üretmek için kullanılıyor. Türkiye'de 9 milyon hektar alanda sulu tarım yapılabilecek potansiyel olmasına karşın, 4 milyonunda gerçekleştirilebiliyor. Daha 5 milyon hektar alan sulama suyu bekliyor. Su yönetimi, devlet politikası haline getirilmedikçe, bu bekleyiş sularımızın çekilmesini sağlamaktan başka bir yarar sağlamayacaktır.
İçimizde akan su
YÜKSEK dağ zirvelerinden köpürerek ve çılgınca akan berrak sular herkese aynı yaşam coşkusunu aşılar. Akışın yönü bir süre sonra izlenemez olur. Yağmurun yerden göğe yağması gibi. İçimizdeki sular işte o zaman zirveye çıkar. Atmosferde soluduğumuz nefes gibi. Puslu havalarda bile derinlikleri keşfedebiliriz suların serinliğinde. Aynı serinlikte kendimizi buluruz. Yeşilin hayat verdiği ormanlarda gezinir, azgın suların durulduğu göllerde dinginliğe kavuşur ruhlar...
DAĞ zirvelerinde tek başına evrenin türkülerini söyleyen ağaçlar kesildikçe birer ağıta dönüşür, ondan yana olanların içinde. Sular isyana durur, akmaz. Toprak kayar, susuzluğun acı yüzüne. Kuşlar bile küskünlüğün en koyusunu yaşar. O zaman resimler renksiz, şarkılar sessiz kalır. Çöl, görünen dağın dibi gibi yakındır. Bu yol mahşere çıkar. İçimizde akan sular durur. Hayat durur.
Doğal kaynakların korunmasının gönül işi olduğu toplumun tüm kesimleri tarafından kabul görüyor. Üniversiteliler de, toprağa sahip çıkılması için gönülden çalışanlar arasına katılıyor.
Üniversiteliler, çölleşmeye karşı
TÜRKİYE topraklarının çölleşme tehdidinde kaldığını sürekli gündemde tutan TEMA, İzmir'deki ilköğretim okulları ve liselerden sonra üniversitelilerle de sıkı işbirliğine girdi. TEMA İzmir Gönüllü Temsilci Yardımcısı Gönül Meyvacı, Dokuz Eylül Üniveristesi Mimarlık Fakültesi öğrencilerine toprak erozyonunun sonuçlarını dia gösterisiyle anlattı. Meyvacı, ‘‘Her felaketin doğada habercisi vardır. Sel, açlık, kıtlık ve yoksulluğun habercisi de erozyondur’’ dedi. Erozyonu farklı yönleriyle tanıyan öğrenciler, TEMA'nın çalışmalarına destek sözü verdi.
Dünyamız soluyor
17 Haziran Cumartesi, Dünya Çölleşmeye Karşı Mücadele Günü. Bir şeyin farkına varmak bile yeterli. Dünyanın yeşil rengi giderek sararıp soluyor. Dünya ekosistemi, sessiz bir krizin eşiğinde. Tüketim alışkanlığı yüzünden toprak daha fazla tahrip ediliyor. Erozyonla bir yıl içinde 1.4 milyar ton toprak kaybettiğimiz de düşünülürse; Türkiye'de yeşilin adı kalmayacak. Kara toprak bile. Unutmamalı. Çölleşiyoruz.
ÇEVRE PRENSİBİ
DÜNYANIN fiziksel, kimyasal ve biyolojik kapasitesini azaltan aktivitelerden kaçınmak gerekir. Zira bunlar tüm yaşamı ve insanın ekonomik aktivitelerini destekler; Dünyanın yetersizliği, herşeyin sonu demektir.
(Dengelenmiş Dünya Bütçesi Prensibi)