Güncelleme Tarihi:
Milletvekili Özgür Özel, Soma'daki kömür ocağı faciasıyla ilgili yaşadıklarını ve hissettiklerini konu alan yazılı bir açıklama yaptı. Özel facianın yıldönümü arifesindeki açıklamasında şöyle dedi: '13 Mayıs günü saat 15.00'i geçiyordu haberi ilk aldığımda. 'Yine Soma, yine maden kazası eyvahlar olsun' dedim önce. Biliyorduk, Soma madenci için mezar demekti. Biliyorduk çünkü bu ne ilk, ne de sondu. Saatler geçiyor, akrep yelkovana vuruyor, geçen zaman bize hiç de iyi şeyler söylemiyordu. Zaman dursun istiyorduk, ama durmuyordu. Bir dilek hakkımız olsaydı eğer, bu uğursuz günün takvimlerden silinmesini isteyecektik. Ama zaman hiçbir dileğe konu olmuyor, geçmişe dönülmüyor, geri gelmiyordu. Biliyorduk, yüzlerce işçi yerin altındaydı ve her acı ihtimal, biraz daha titretiyordu yüreğimizi. Umudumuz yok olurken, bekleyişimiz ise sürüyordu. Saatler geçiyor, cansız bedenler bir bir çıkartılıyor, giderek daha çok tükeniyorduk. Her haber bir öncekinden kötü geliyordu. 'Anaların, babaların, eşlerin, günahsız yavruların dualarını kabul et Allah'ım' diye yalvarıyorduk orada. Gece ilerliyordu. Soma'da her yer gözyaşı olup, akıyordu. O maden ocağının kapısı, orada bekleyen tüm madenci yakınlarının ölümle yaşam arasında gidip gelişlerine tanık oluyordu. Çıkan her cansız beden bir yaşam, yarım kalan bir ömür ve geride kalan bir aile, bir eş, bir evlat demekti. Maden ocağının kapısında beklerken yaşadıklarımız, sabahın güneş doğmadan önceki en karanlık anıydı, kapkara bir geceyi yaşıyorduk hepimiz. Ve ta derinlerde bir yerlerde hissediyorduk. Bazı hayatların üzerine bir daha güneş hiç doğmayacaktı. Saat sabahın beşi olduğunda umutlar iyiden iyiye azalmıştı. Heryer kapkara, ölüm kadar soğuk ve sessizdi. Yerin altındaki madencilerle birlikte yüreğimize koca bir göçük inmiş ve oturmuştu. Umut ediyorduk ama biliyorduk. Artık oradan sağ kurtulmak imkansızdı. Çıkan her sedye ile birlikte üzerimize koca bir göçük daha iniyordu. Biz de göçüğün altında kalmıştık aslında. Bizim de her yanımız toz, her yanımız toprak olmuştu. Soma bir can pazarı, Soma artık ölüm kentiydi. Sürekli, jandarmalarla korunan bir alandan birer birer sedyeler üzerinde cansız bedenler geliyordu. Soma bir süre sonra feryat alanına dönüştü. Orası yürek burkan bir acıya dönüştü. Tarifi mümkün değildi artık hiçbir şeyin. Günlerce bitmedi cinayet Soma'da, durmadı akan kan, gözyaşı günlerce, gecelerce.'
SOMA NE KADER NE FITRATTIR
Ölümün kimileri için bir sayıdan ibaret olduğunu belirten Özel, şöyle devam etti:
'İstatistiklerde yer alan sadece bir rakam. Bir can bu dünyadan göçüp gittiğinde duyulmayan çığlık, 301 olduğunda duyabilmişti ancak. Ama heyhat, giden canların yerini doldurmayacaktı artık hiçbir dokunaklı açıklama, hiçbir tazminat. O gece Soma'da, sabahın alacakaranlığında bir not aldım, '4 kayba üzülen, 17 olunca kahrolan, 150'yi duymadan uyuyan milyonları yarın sabah, ömürlerince unutamayacakları çok acı bir tablo bekliyor.' Unutmayacaktık yüreğimize inen bu göçüğü, Soma'daki hiçbir şeyi. Unutmayacaktık ne 13 Mayıs'ı ne de ölen 301 madenciyi. Şimdi de kimse unutmasın ve kimse tarafından unutturulmasın diye 13 Mayıs'ı yazıyor, tarihe bir kez daha not düşüyoruz. Soma ne kader ne de fıtrattır. Soma ülkemizin 'önlenebilir trajedisi', yaşadığımız en büyük işçi katliamıdır.'