Güncelleme Tarihi:
Davanın öğleden sonraki oturumunda tutuklu yargılanan Turkuaz firmasının ortağı Murat Boyacıoğlu, savunmasında Alaattin Eraslan'ın kendi şirketlerinin taşeron işlerin yaptığını ve psikolojik tedavi gördüğünü söyledi. Boyacıoğlu, “Yaz sinemasıyla ilgili herhangi bir evrak bile almadım. Ben senarist ve metin yazarıyım. Ağabeyimin şirket ortağı olması nedeniyle böyle bir suçlamayla karşı karşıyayım. Alaattin Eraslan sektörden biridir. Tiyatro prodüktörüdür. Bağımsız sinemanın yaygınlaşması için çalışırken tanıdım. Alaattin Eraslan psikolojik tedavi görüyordu. Kendisine destek oldum, buna ihtiyacı vardır. Nasılsın dediğimde, mağduriyetini dile getiriyordu. Konuyu bu ihaleye getiriyordu. Ben de konuya bu nedenle vakıf olmaya başladım. Minimum 15 kişiyle konuşmuştur. Onun, Turkuaz'ın ihaleye katılım sürecinde, bizzat şirket ortaklarıyla görüştüğü zaten açıktır. Hep şirket ortakları ile görüşmüştür. Şirkette ağabeyim ortak. Tek alakam bu. Ben bu ihaleye katılımcıları da tanımam. Kendisine alt yüklenici olarak birkaç kişinin ulaşmaya çalıştığını söyledi. Bunlardan bir tanesi de Ata Karataş'tı. Ben herkese eşit mesafede kalmasını önerdim. Adil bir rekabet ortamı için ihale sonrası zor durumda kalmaması için de fiyatlar konusunda piyasada sıkıntıya düşmemesi için eşit olmasını söyledim. Benimle konuşmadan zaten Ata ve Sedat'la konuşmuş. Benim telkinlerimi de dinlememiştir. Zaten bakıldığında ihaleden sonra konuştuğumuz da ortadadır. Alaattin'in birçok rahatsızlığı var. Bir şey kutladığımız soruldu. Hiçbir şey kutlamamız mümkün değil. Bırakın kutlama yapmayı onunla yemek bile yemeye çekiniyorum. İhaleye fesat karıştırdığım iddialarını reddediyorum. Örgüt için çalışıyorsam, yardım yataklık yapıyorsam, neden bana senaryoyu yazdırmıyorlar madem suç örgütüyüz, bana niye üç beş kuruş kazandırmıyorlar? Emniyetin 164. yılı tanıtım filmi senaryosunu yazdım. Oğuz Kağan Köksal'a bizzat kendim teslim ettim. Ben adalete inanıyorum. İkinci tutuklama kararı çıktığında İstanbul'da emniyete gidip teslim oldum. Saatlerce beni tutuklamaları için bekledim” diye konuştu.
"En düşük fiyatı verdik ama elendik"
Tutuklu sanıklardan Gökhan Boğazkesen ise, “Örgüt üyesi değilim. Açıkhava yaz sineması ihalesiyle ilgili Turkuaz şirketinin ortağıyım. Birçok kamu kurumunun ihalesini almış bir firmayım. İzmir Büyükşehir Belediyesine iş yapabilmeyi önemli buldum. Rakam küçüktü ama amacım tanışmak ve daha sonra iş yapmaktı. Neden Alaattin'le konuştuğumuza gelince, ticari faaliyetimiz çok önemli, bizim adımıza bilet satıyor, tahsilat yapıyor, ilanlarımızı veriyor. Biz kendisiyle ticaret yapıyoruz. Alaattin'in elinde zaten altyapı malzemesi var. Mutlaka ulaşacağınız bir kişidir. Biz kendisiyle süreçte ciddi bir pazarlık sürecine girdik. İş bitiminde nakit olarak anlaştık. 216 bin 800 TL fiyatla, en düşük fiyatla biz aldık. Eksik belge nedeniyle ihale komisyonu tarafından elendik. Ben hemen firma çalışanım Yüksel Bağcı'yı aradım. Eksik imza nedeniyle elendiğimizi söyledi. Neden imza atabileceğini söylemediğini sordum. Kendisini dışarı çıkardıklarını bu yüzden imza atamadığını, bilgisi olmadığını söyledi. Belediyeye sözlü olarak itirazımızı bildirmek istedik. Mustafa Nafi Kaya, belediye santralinden arayıp Abdülhalim Cumhur Yazıcı ile konuştu. Bu ihale konusunu karara bağladık dedi, yapacakları bir şey olmadığını söyledi. İtiraz süresi içinde yazılı itiraz yapmak istedik fakat buna fırsat kalmadan ihaleyi iptal ettiğini bize bildirdi ve itiraz da etmedik. İhale iptal edildiği için Alaattin’in daha yüksek bir fiyata verme ihtimali doğmuştur. Aramızdaki konuşma da bununla ilgilidir. Bunda ne fesat vardır? Bizim itiraz edeceğimizden bile Alaattin'in haberi yoktur. 2011 yılında 20 milyon lira ciromuz var. 4 aylık kaybımız ise 8 milyon liraya ulaştı. Ben zaten ihaleye giren hiçbir firmayı tanımıyorum. Ne olduğundan da haberim yoktur. Benim firmam ihaleye fesat karıştırmamıştır. İBB ihalesinde hiçbir firma lehine ya da aleyhine çalışmadım. Kimseyle belediyeden konuşmadım. Şirket çalışanım dışında kimseye yetki vermedim” dedi.
"İrsaliyeyi görmem usülden değildir"
Davanın öğleden sonraki oturumunda sıra Gökhan Boğazkesen'in ardından tutuklu sanık Grand Plaza Eski Genel Müdürü Muharrem Derbentoğulları'na geldi. Hizmet göreviyle güveni kötüye kullanmak, sahtecilik ve örgüt üyeliğinden suçlanan Derbentoğulları, “Ersu Hızır'la aramda geçen telefon konuşmalarından bahsediliyor. Varlığını bilmediğim, hangi amaca hizmet ettiğinin farkında olmadığım, menfaat temin etmediğim bir örgütten bahsediliyor. Örgüte üye değilim, hiçbir zaman da üyesi olmadım. 23 Nisan'da dağıtılan sandviçlerle ilgili özel belgelerde sahtecilik yapılmasına talimat verdiğim ileri sürülüyor. Hiçbir hizmet ve mal karşılığı İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne talimat vermedim. Vesile olmadım, mümkün değildir. Yedi sekiz imzadan sonra genel müdürlüğe gelir evraklar. Benim tarafımdan tahrifat yapıldığı iddia edilen irsaliyeyi görmem usulden de değildir. Burada özel bir şey söz konusu ki, bilirkişi konusunda tahrifat yapıldığı iddia edilen bir dolu irsaliye var. 36 tane fatura deniliyor. 32 tanesi ilgili aya aittir. 8 ile 14 arası irsaliye mevcuttur. Seçim bürosu adresi yazılı olan ve maalesef bir tanesine şahidim. Basmane CHP seçim Bürosu, teslim yeri hol 4 yazıyor. 30 adet sandviç deniyor. Faturanın tamamı ya 100 tane ya 120 tanedir. İrsaliye bir yol belgesidir, öyle olsa asıl karartmam gereken seçim bürosunun adresidir. Tamamen düzmecedir. Kabul etmiyorum. Kesinlikle böyle bir olaya izin vermedim. Bilirkişi öyle bir suçlama yapıyor ki. Ben yalnızca bu faturalara imza atmıyorum. 2 kiloluk 30 liralık kuruyemiş faturasına imza da attım. 2 milyonluk faturaya da attım imza, sanki hepsi seçim bürosuna gönderilmiş gibi bir hal oluyor kabul etmiyorum” dedi.
"Emanete hıyanet etmedim"
Derbentoğulları, savunmasının devamında, “Bir de pide olayı var. Ben burada TAPE'leri delil olarak kabul etmiyorum. Ancak cevap vermekten imtina etmem. Pide olayı nedir. Sosyal sorumluluk projesi adı altında cenaze evlerine, belli miktarlarda gönderilen ayrandan ve pideden oluşan bir hatır alma gönül alma olayıdır. Türkiye'nin her tarafında gıpta ile karşılanmıştır. Kimden alındığını bilmem. Bu pideyi yapan insanlar ortak mı, meclis üyesi midir bilmem. Alakam yoktur, benden önce devam etmiştir, benden sonra da devam etmiştir. Dağıtanlar bazen doğrudan teslim alıp ilgili adreslere gitmiştir. Hiçbir malzemeyi hiçbir şekilde seçim bürosuna göndermedim. İki kişinin kendi yorumudur. TAPE'lerde kusura bakmasınlar ama dedikodu kokan bir konuşmadır” diye konuştu. Depo açığının bilirkişi raporlarında ortaya konulamadığını dile getiren Derbentoğulları, “Soğuk sandviç, meyve suyu ve su 2009 yılına ait bu üç ürünün sayılar dolusu kayıtlarını inceliyorlar. Kimi aylar eksi kimi aylar artı bakiye veriyor. Grand Plaza aldığını aldı, şimdi satıyor. Aldığı malı mamul ya da yarı mamul hale getirip satıyor. Pirinç, süt, su, ketçap, karabiber aklına ne geliyorsa. Bunun mamul ve yarı mamul hale getirerek satışını gerçekleştiriyor. Paketli, dökme ve tamamen adetli mallara yönelik örnek veriyorum. Buna benzer yüzlerce örnek var. Ben perakendeci satıcı değilim, Asıl o vakit suç işlemiş olurum. Damacana suyu yedeğe ekleyip çay yapıp satıyorum. Ekmek en önemli girdim, Gelen insanın çeyrek ekmek mi yarım ekmek yiyeceğini nerden bilebilirim. Müfettiş mantığıyla gidersem ben, benden öncekiler ve benden sonradakiler hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanmaktan yargılanabilirler. İzmir Köfte örneği Hiçbir yere göndermedim, gönderme talimatı vermedim. Hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanmadım. Emanete hıyanet etmedim. Ettiysem namerdim. Müştekisi olan tek belediye sanığı benim. Keşke burada olsaydı da anlattıklarımı dinleseydi. Siz de beyefendinin vücut diline şahit olsaydınız. İşine son verildiği tarihten önce genel müdür olarak o kişi hakkında bana duyumlar geldi. Arkadaşımız diyor ki, bana Derbentoğulları telefon açtı, önüne ne geliyorsa imzalayacaksın, imzalamazsan kapıya korum' diyor. Bu kişinin hak davasına ilişkin bir davası var mıdır, bunun sorulmasını istiyorum” dedi.
Cevahir Cem Kiraz ve gazeteci olduğunu söyleyen Nivent Kurtuluş hakkında suç duyurusunda bulunduğunu da söyleyen Derbentoğulları, “Şikayet ettikten sonra, tehdit ediliyorum diyerek devlet koruması istiyor. Bir yıl elindeki belgeleri vermemesi durumunda tekrar işe alınacağını söylüyor Kiraz. Allah korusun. Neden alayım da milletin başına bela edeyim. Bana mesaj atıyor. Pazartesi gününe kadar işe başlamazsam Ömür Kabak, Kenan Çakar'ın yapacaklarından sorumlu değilim. Bu iki şahsın da, tıpkı bizler gibi sanık sıfatıyla değerlendirilmesini talep ediyorum. Kaldığım cezaevinin kadrolu berberi yoktur. Duruşmalara gelmek için saç tıraşını kendim yaptım” diye konuştu.
İlk tahliye
Diğer sanık İsmail Yoğurtçu ise, suçlamaları kabul etmeyerek, menajerlik yapmadığını, Say ile birkaç görüşmesi olduğunu, kimseye aracılık yapmadığını söyledi. Yoğurtçu, “Bu süreçte Kıbrıs’taydım. Mahkeme sürecini öğrendiğimde geldim teslim oldum. Onur Akın, Özdemir Erdoğan gibi sanatçıların menajerleri yok. Onlar balkan halk dans festivallerinde olsa korkarım ki burada sanık olarak yer alacaklardı. Bir böbreğim ve dalağım yok. Tahliyemi istiyorum” dedi. Mahkeme heyeti, Yoğurtçu'nun tahliyesine karar verdi.
Sesi titreyerek savunma verdi
Tutuksuz sanıklardan Destek Hizmetleri Daire Başkanı Serpil Keskin ise, “20 yıldır, devlet memuru olarak görev yapıyorum. Bugüne kadar hiçbir soruşturma geçirmedim. Burada sanık olarak yer almak beni çok üzüyor. Tutuklandığım gün, bir yaşındaki bebeğimi bırakıp cezaevine girdim. Destek hizmetleri çok zor bir görev. Ancak örgüt suçlamasını kabul etmiyorum, üye de değilim. İhaleyi fesat karıştırmayı da kabul etmiyorum” dedi. Savunmasını verirken duygulanıp sesi titreyen Keskin, banliyö hattı tanıtım filmi ihalesine fesat karıştırılmasıyla ilgili, “İhale usulüne göre yapılmıştır. Yaklaşık maliyet kimseyle paylaşılmamıştır. Balkan Halk Dansları Festivali ihalesi gazetelere de ilan verildi. Şal alımı da kanun kapsamında yapılan ihaleye göre alınmıştır. Görevimi yasaya uygun, dürüst bir şekilde yaptım. Beraatımı istiyorum” diye konuştu.
Üye hâkim, Pervin Şenel Genç ile yaptığı Hakan Say ile ilgili telefon görüşmelerini sordu. Keskin, “Emniyette de verdiğim ifademde, bir kısmının bana ait olduğunu söyledim. Dört gün aç suçsuz, bebeğimden uzaktım. Orada bu konuşmaları hatırlamadığımı söyledim. O an çok kötüydüm, uykusuzdum. Gözlerim şişmişti. Ben hayatımda karakola bile gitmedim. Karanlık bir zindana atılınca psikolojim bozuldu. Basına bilgi edinme niteliğinde Genç ile bunları paylaştım. Yasaya aykırı bir şey yapmadım. İhaleyi iptal etme benim görev alanımda değildir. Kendisi bana bilgi amaçlı sorular soruyordu. Ben de kendisine bilgi veriyordum” dedi.