Güncelleme Tarihi:
Çünkü aşk gitti
PERŞEMBE akşamı Bornova'daki Dıgıl Kültür Sanat Kahvesi'nde, sevgili Tayfun Pezek'in düzenlediği geleneksel söyleşilerden birindeydik. İzmirli şairler Abdullah Neyzar Karahan, Oğuz Tümbaş, Selahattin Sert, Alper Akdeniz, gazeteci-yazarlar Okan Yüksel ve Bülent Ulukan; eğitimciler Sezai Özel ve Metin Tire'nin yanısıra gençler de gelmişlerdi.
‘‘Sanatçısı bol bir kentte kültür-sanat etkinlikleri kısır bir döngüde midir?’’ sorusuna yanıt bulmaya çalıştık. Ben genellikle bardağın dolu yanını gördüğüm için bu etkinliklerin kısır olmadığını savundum. Bu düşüncemin kaynağı yalnızca benim iyimserliğim değildi. Çünkü İzmir'de bu tür etkinlikler azımsanmayacak ölçüde gerçekleştiriliyor. Örneğin Perşembe günü Dıgıl'daydık. Yarından sonra Özel Çamlaraltı Lisesi'nde şair Şengül Kıran odaklı bir şiir etkinliği var. Cumartesi günü de son dönem edebiyatımızın en önemli isimlerinden biri, Cezmi Ersöz İzmir'e, KİPA'nın Çiğli Mağazası'nda saat 18.00'de İzmirlilere konuk olacak. Sözün özü, etkinlikler birbirini izliyor. Ancak sanırım, duyurusu iyi yapılmıyor.
ARKA ODAM, SIĞINAĞIM
CEZMİ Ersöz gerek şiirleri, gerek öyküleri, denemeleri ve düşünsel yazılarıyla son dönem edebiyatımızda seçkin yeri olan bir şair ve yazar. Özellikle gençler arasında karizması çok yüksek. Gençler onu çok seviyor, tabii o da gençleri.
Bugüne kadar Cezmi Ersöz'ü belli bir disiplin içinde değilse de çokça okudum. Özellikle Arka Oda başlıklı yazısı beni oldukça etkilemişti. (Okurken hep Halim Şefik'in -Hani o meşhur Bir Kılıç Balığının Öyküsü diye başlayan şiirin şairi Halim Şefik'in- son yıllarını geçirdiği Karaköy'deki evindeki arka odası gözümün önüne geliyordu.) Öylesine içten, öylesine güzel, öylesine etkileyici bir yazıydı ki, okuyup bitirdikten sonra kendi kendime, ‘‘Eğer bir gün, bir arka odam olursa, oraya kimsecikleri sokmam, sığınağım olur’’ demiştim. Bugüne kadar hiç arka odam olmadı, sanırım bundan sonra da olmayacak. Ama bir gün bir arka odam olursa, oraya kimsecikleri almama kararımdan asla dönmeyeceğim.
LİRİZMLE DÜŞÜNCE BİRLEŞİNCE
NEYSE, konuyu dağıtmadan Ersöz'ün şiirlerine gelmek istiyorum. Bir kere, düzyazılarındaki öfke ve başkaldırı yok şiirlerinde. Hüzün, duyarlılık, aşk, buruk bir yaşama sevinci, özgür bir ruhun dalgalanmaları şiirinin temelini oluşturuyor:
Nereye istersek oraya gideriz
haritanın yırtılan yerine,
havagazını ve pencereleri açar,
sevişiriz.
Nereye istersek oraya gideriz.
HAVAGAZINI ve pencereleri açıp, yani ölümle yaşamın ince çizgisinde bile aşkı düşünen, sonra da nereye isterse oraya giden özgür bir ruh... Aslında Cezmi Ersöz'ü bu şiirden başka hangi sözle anlatabilirim!
SANKİ ÇOK ESKİ BİR DOST
İÇTEN bir anlatımı var. Şiirini okurken, sanırsınız ki çok uzun yıllar ötesinden tanıdığınız bir dost yanıbaşınızda fısıltıyla konuşuyor. Çünkü konuşur gibi yazıyor. Hem konuşur gibi yazıyor, hem şiirine düşüncenin yanında duygu da katıyor. Peki hal böyleyken, bu denli lirizmi nasıl beceriyor, şaşıyorum. Aslında konuşur gibi yazmak lirizmi öldürür, şiirimizi besleyen içimizdeki yalnızlığı da:
Biliyorum konuşacak bir şeyimiz yok
ama yine de gözlerini al da gel
Elindeki yarayı, suskunluğunu, acemiliğini
Beni birisi severse inanmam
seni birisi severse utanırsın
bilmediğin bir hastalığı acımak için bile olsa gel
Biliyorum, konuşacak bir şeyimiz yok
ama ıstırabım sende, mutlaka al da gel
HÜZÜN, iç sıkıntısı yaşamımızın bir parçasıdır ve Ersöz'ün şiirinde sevgiyle beslenir. Hüzün ve duyguyu sevgiyle besleyebiliyorsak, eğer bir uzun öğle sonunda annemizin çamaşırdan kurumuş ellerine sevgiyle dokunabiliyorsak, o hüzün ki, parçalanmış hayatımızı bile aydınlatır:
Pazar günü içimizin sıkılması ne kötü
ne kötü sararmış perdeler, gizli aşk,
televizyon taksitleri.
Ve yıllar sonra
uzun öğle sonları
annemin çamaşırdan kurumuş ellerine
dokununca ellerim,
parçalanmış hayatımızı aydınlatırdı
hüznümüz...
ŞİMDİ siz, Cezmi Ersöz'ün o en sevdiğim dizesine takılıp ‘‘Nereye istersek oraya gideriz’’ diyebilirsiniz. Elbette nereye isterseniz oraya gidersiniz. Ancak bana kalırsa, Cumartesi akşamı saat 18.00'de KİPA'nın Çiğli Mağazası Kültür Salonu'na gelin. Bir hüzün ermişinin şiirlerini dinleyin. Kendini ve içindeki o tertemiz çocuğu korumak için habire kendisiyle savaşan bir başkadırı bilgesini dinleyin. Eğer gelemezseniz üzülmeyin. Ama, örneğin Yok Karşılığı Yüzünün kitabını alın, buradan örneğin Çünkü Aşk Gitti'yi okuyun. Örneğin, Kış Denizinden Yüzümü İstedim'i okuyun. Bir yalnızlık sürgününün kendisinin karşısına geçip, kendi içini izleyişinin destansal öyküsünü okuyun.
KENDİNE BİR GÜL VER
BU arada bizim seri ilanlar sorumlusu Fedai Ünal, yarının sevgililer günü olduğunu, sevgililer günü için bir yazı yazmamı istedi. Bu hafta yerimiz dar, pek birşey yapamıyoruz. Ama siz, yarın sevdiğiniz, sevdikleriniz için birşeyler yapın. Hiç bir şey yapamazsanız şair Yılmaz Odabaşı'yı dinleyin:
Kendine benim için bir gül(ü)ver.
T.K.