Şiirleriniz

Güncelleme Tarihi:

Şiirleriniz
Oluşturulma Tarihi: Kasım 07, 2000 00:00

Hazırlayan TALAT KIRACAN
Haberin Devamı

Sizin hiç babanız öldü mü

ELİMDE İzmir İzmir Dergisi'nin son sayısı var. İzmir İzmir'den daha önce de birkaç kez söz ettim. Çünkü, İzmir'de sanat ve kent kültürüne önemli katkı sağlıyor. İzmir'in çoraklaşan sanat dergisi yayıncılığına bir umut. Kaç kişi okuyor bilemiyorum. Ama okumayanlardan bir şeylerin eksildiğine de inanıyorum.

İZMİR İzmir'in bu sayısında Özel bir bölüm var: Serdar Uçar. Dostları tarafından çok sevildiği anlaşılan Uçar artık yaşamıyor. Ben Serdar Uçar'ı tanımıyorum. Bir eksiklik mi, sanırım. Bir ayıp mı, bilemem. Özel bölümün en büyük eksiği de burada. Uçar'ın özgeçmişi hakkında herhangi bir bilgi yok. Dostları onun için gerçekten güzel şeyler yazmış. Ölümarkası yazılar, duygulu şiirler. Satır aralarına kadar dikkatlece baktım. Miray Uluaydın'ın yazısından yanlış çıkarmadıysam, Ağustos'ta bu dünyadan ayrılmış Uçar, ama dostlarının gönlünden asla...

Bakın ne diyor İnci Doğaner onun için:

SERDAR'LA FOTOĞRAFLARIMIZ

Şaşırıyorum fotoğrafların,

fotoğraflarımızın,

yıllar -ve sonra- başka yıllar sonra

başka şeyler göstermesine

bazısı çünkü, öyle soluk olmalıydı gibi

bazısı öyle canlı!

Yine de durum böyleyken,

görüyorum da gölgelerimiz hep ne kadar farklı!

Böylece -bundan sonra- gölgemden bakıyorum bize

sana, bana, ona;

küçük dünyamıza, büyük denize;:

Ve böyle bakınca Serdar, şimdi,

yani bakınca bize yaşamın içindeki ölümden

ve ölümün içindeki yaşamdan bize bakınca

biraz daha anlıyorum her şeyi sanki;

ama yine de

iyi sulanmamış çiçekler gibiyiz nedense diyorum!

Böyle düşünce -sonra- ölümün ağırlığı çöküyor üstüme

Böylece -yani bundan sonra-

gölgen bırakıyor beni,

kalıyor bensiz kuytularda, kalıyorum onsuz ortalıkta

Şaşırıyorum Serdar, iyice şaşırıyorum

Ölümden sonraki fotoğraflarımıza.

ÖLÜM yalnız üzmüyor insanları, şaşırtıyor da. Örneğin ben, İrfan Şengül öldüğünde çok şaşırmıştım. Dışarıdan gelmiştim. Eşim kapının önünde iki kelime söylemişti: İrfan öldü. Üzülmekten çok, şaşırmıştım. Gerçekten çok şaşırmıştım. Bir kasım günü başlayan dramın böyle bitişine çok şaşırmıştım. ‘‘Yani’’ dedim. ’’Yani bu kadar kolay mı bu iş, iki kelime ile bir yaşam bitiyor mu’’. Üzülmeye bile fırsat bulamayacak kadar şaşırmıştım. Ölüm karşısında ilk şaşıran ne bendim, ne de Serdar'lı fotoğraflara bakan İnci Doğaner. Ne diyor Cemal Süreya:

Sizin hiç babanız öldü mü

Benim bir kere öldü kör oldum

Yıkadılar aldılar götürdüler

Babamdan ummazdım bunu, kör oldum

Sonra Cemal Süreya da öldü, şiirseverler de onun ölümüne şaşırdı.

Ölümün yok edemediği

İZMİR İzmir'in özel bölümünde Serdar Uçar için Sina Akyol, Ufuk Doğaner de şiirler yazmış. Gündüz Badak, Melih Ergen, Yaşar Koçak, Miray Uluaydın'ın duygulu yazıları var. Şimdi ben diyorum ki: Herhangi bir kitapçıda, bir vitrinde, nerede görürseniz görün bir İzmir İzmir Dergisi alın. (Zaten neredeyse günlük gazete fiyatına). Örneğin, Miray Uluaydın'ın yazısını okuyun. Göreceksiniz ki tahtları tacları, mevkileri makamları, yaşamları dirimleri yok eden; bizi şaşırtan ölümün soğuk, karanlık ve çirkin örtüsü, bir tek şeyi yok edemiyor, örtemiyor: Dostluğun sıcak ve sevimli yüzünü... T.K.

Serdar Uçar’dan bir şiir.

ADRESİNİ ARAYAN MASAL

Anıları yükleyip coşkuma

Sana uçuruyorum

Sevgi kadar yakın

Ayrılık kadar uzaklaştığı an

Bilmelisin

Yalnız yüreğim seninle olacak

Sevdamı alıp koynuna

‘Bir varmış bir yokmuş’ diyeceksin

Haftanın şiiri

ŞİİR HÜZÜNDÜR BİRAZ

hüznün resmini çizerim duvarlara

şiirsel dizeler kaybolur imgelerde

yatarım yüzüstü bakarım yıldızlara

sabır taşı avucumda paramparça

şiir sabırdır biraz

yüreğimi koydum boş kuş yuvasına

savrulur da kanatlarım savrulur

ölümün diğer adıdır derler ayrılık

alışık değilim varı yok görmeye

zaman mahkemelerinde şair sorgulanırken

şiir namustur biraz

Kuşlar sınır tanımazlar

ne pasaport, ne bayrak bilirler

unutmuşlar sorgulanmayı sınırlarda

oysa her an beni yüreğim sorgular

öğrenmek kaybedilen değerlerle başlar

şiir yaşamdan kayıptır biraz

gece mışıl mışıl uyurken bile

tesbih çekiminde adını sayıklarım

haydi çık gel desem olmaz

onuruma dokunur, ar namus meselesi bu

ellerin el elinde, ellerin ellerin

şiir özlemdir biraz

gün ışıdı, güneş karşı balkona vurdu

birazdan tekrarlanacak günaydınlar

her sabah öpesim gelir hasret hasret

dudağıma değecek kınalı ellerin

sabırsızım kişneyen kısrağın sesine

şiir hüzündür biraz

Mehmet GENÇ

İSTANBUL VE SEN

İstanbul gelmemeli aklıma

Bulut bulut kararır yüreğim

İçimde birşeyler devrilir apansız

Sonra sağanaklar başlar gözlerimden

Islanır Karaköy, Eminönü, Sirkeci

Ve ıslanır hatıralar...

Gözlerin gelmemeli aklıma

Zaman eriyip gider avuçlarımdan

Lacivert olur gökyüzüm güneşim, ışığım

Elimde değil ismin dökülür dudaklarımdan

Bir de bakarım kan kurumuş damarlarımda

Akmaz olur.

Bilmem ben ben miyim?

Sen gelmemelisin aklıma

Ne varsa yalan olur gerçek bildiğim

Hatta inandığım, sevdiğim, seveceğim...

Oysa ne yapsam unutmam, ayrılmam bir kere

Ne zaman baksam dört yanıma

Yine sen, yine İstanbul, yine gözlerin...

İbrahim SAÇIN

DOĞUM GÜNÜM

Bugün benim doğum günüm

Bir dilek tut dediler

Mumları üflerken

Ben seni tuttum.

Beni hatırlamanı

Belki bir şarkıda

Belki film sahnesinde.

Oyunculardan birinin

Adı da benzeyebilir bana.

Sana beni hatırlatacak bir şey

Bugün benim doğum günüm

Oysa bir telefon kadar yakınım sana

Sımsıkı tutuyorum elimde.

Gözlerim telefonda

Belki bir mesaj gelir diye.

Bugün benim doğum günüm

Oysa, beni sevmeni beklemedim

Hiç bir zaman.

Bir hatırlasan beni

Dört gözle bekliyorum

Senin doğum gününü

fırsat bu fırsat

hatırlatmak için sana kendimi

Turgut ALKAN

VAZGEÇTİK

Bırak fakirin ekmeğini,

Vazgeçtik katıktan,

Duyamazsın inleyen yüreğini,

Ağzı kokacak açlıktan.

Bırak fakirin çarığını,

Vazgeçtik pabuçtan,

Alma, yeter ahını,

Hapiste yatacak suçtan.

Bırak fakirin basmasını,

Vazgeçtik ketenden,

Deşme yarasını,

Kurtulamaz bu dertten.

Bırak fakirin evini,

Vazgeçtik apartman,

Bozma kurulu düzenini,

Olacak canından.

Bırak fakirin tezeğini,

Vazgeçtik kömürden,

Bulamadı dilediğini,

Gitti garip kalpten.

Nahide YILMAZ

Bir ustadan

DAL

Dal sallanır ya

Uçunca kuşlar

Sallandı içimdeki mavi çizgi

Konan bir sevgi var

Nasıl yağarsa yağsın

Yağmurla kar

Papatya dimdik

Direnişinde sevgim var

Yüreğim karmakarışık

Hem geniş hem dar

Sen uzakken bile

Seven yakınlığın var

Saklar çoğaltır seni

Şu küçüçük nar

Bir tanesiydi sevmek

Şimdi bin tanesi var...

Fazıl H. DAĞLARCA

YEMİN

Yemin ediyorum ki!

Ne zaman göller deniz

Denizler çöl olursa

Kayalarda filiz

Çöllerde çam biterse

Ay kararıp da çimenler üzerine düşerse

İşte o zaman seni unutup

Bir başkasını seveceğim...

Güney ÇILGIN

O SAAT GELİNCE

İstediğin kadar yerin

İstediğin kadar öğün

İster ağla, ister döğün

Mümkün değil

Söz geçirmek zamana.

Olgunlaşıp düşünce

Toprağa bir gün

Ne bir mana kalacak

Ne bir düşünce.

Kesilecek hesap

Şarkılar bitecek.

Yitecek tüm renkler.

Ne güneş, ne mehtap

Boş bir karanlık olacak

En son gördüğün.

Bir anlık

Gözlerin dolacak

Sonra çökecek birden

Yıllarca ördüğün

O pembe konak.

Sala ve tekbirlerle

Yer gök senin için inlerken

Yaşam sensiz de sürüp gidecek.

Bir akşam üstü belki

Belki bir sabah erken

Çığlıklarla bir bebek doğacak.

Düğün, dernek derken

Sönmeyecek tüten ocak

İsmet B. KÜLECİ

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!