Güncelleme Tarihi:
Sizin hiç babanız öldü mü
ELİMDE İzmir İzmir Dergisi'nin son sayısı var. İzmir İzmir'den daha önce de birkaç kez söz ettim. Çünkü, İzmir'de sanat ve kent kültürüne önemli katkı sağlıyor. İzmir'in çoraklaşan sanat dergisi yayıncılığına bir umut. Kaç kişi okuyor bilemiyorum. Ama okumayanlardan bir şeylerin eksildiğine de inanıyorum.
İZMİR İzmir'in bu sayısında Özel bir bölüm var: Serdar Uçar. Dostları tarafından çok sevildiği anlaşılan Uçar artık yaşamıyor. Ben Serdar Uçar'ı tanımıyorum. Bir eksiklik mi, sanırım. Bir ayıp mı, bilemem. Özel bölümün en büyük eksiği de burada. Uçar'ın özgeçmişi hakkında herhangi bir bilgi yok. Dostları onun için gerçekten güzel şeyler yazmış. Ölümarkası yazılar, duygulu şiirler. Satır aralarına kadar dikkatlece baktım. Miray Uluaydın'ın yazısından yanlış çıkarmadıysam, Ağustos'ta bu dünyadan ayrılmış Uçar, ama dostlarının gönlünden asla...
Bakın ne diyor İnci Doğaner onun için:
SERDAR'LA FOTOĞRAFLARIMIZ
Şaşırıyorum fotoğrafların,
fotoğraflarımızın,
yıllar -ve sonra- başka yıllar sonra
başka şeyler göstermesine
bazısı çünkü, öyle soluk olmalıydı gibi
bazısı öyle canlı!
Yine de durum böyleyken,
görüyorum da gölgelerimiz hep ne kadar farklı!
Böylece -bundan sonra- gölgemden bakıyorum bize
sana, bana, ona;
küçük dünyamıza, büyük denize;:
Ve böyle bakınca Serdar, şimdi,
yani bakınca bize yaşamın içindeki ölümden
ve ölümün içindeki yaşamdan bize bakınca
biraz daha anlıyorum her şeyi sanki;
ama yine de
iyi sulanmamış çiçekler gibiyiz nedense diyorum!
Böyle düşünce -sonra- ölümün ağırlığı çöküyor üstüme
Böylece -yani bundan sonra-
gölgen bırakıyor beni,
kalıyor bensiz kuytularda, kalıyorum onsuz ortalıkta
Şaşırıyorum Serdar, iyice şaşırıyorum
Ölümden sonraki fotoğraflarımıza.
ÖLÜM yalnız üzmüyor insanları, şaşırtıyor da. Örneğin ben, İrfan Şengül öldüğünde çok şaşırmıştım. Dışarıdan gelmiştim. Eşim kapının önünde iki kelime söylemişti: İrfan öldü. Üzülmekten çok, şaşırmıştım. Gerçekten çok şaşırmıştım. Bir kasım günü başlayan dramın böyle bitişine çok şaşırmıştım. ‘‘Yani’’ dedim. ’’Yani bu kadar kolay mı bu iş, iki kelime ile bir yaşam bitiyor mu’’. Üzülmeye bile fırsat bulamayacak kadar şaşırmıştım. Ölüm karşısında ilk şaşıran ne bendim, ne de Serdar'lı fotoğraflara bakan İnci Doğaner. Ne diyor Cemal Süreya:
Sizin hiç babanız öldü mü
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu, kör oldum
Sonra Cemal Süreya da öldü, şiirseverler de onun ölümüne şaşırdı.
Ölümün yok edemediği
İZMİR İzmir'in özel bölümünde Serdar Uçar için Sina Akyol, Ufuk Doğaner de şiirler yazmış. Gündüz Badak, Melih Ergen, Yaşar Koçak, Miray Uluaydın'ın duygulu yazıları var. Şimdi ben diyorum ki: Herhangi bir kitapçıda, bir vitrinde, nerede görürseniz görün bir İzmir İzmir Dergisi alın. (Zaten neredeyse günlük gazete fiyatına). Örneğin, Miray Uluaydın'ın yazısını okuyun. Göreceksiniz ki tahtları tacları, mevkileri makamları, yaşamları dirimleri yok eden; bizi şaşırtan ölümün soğuk, karanlık ve çirkin örtüsü, bir tek şeyi yok edemiyor, örtemiyor: Dostluğun sıcak ve sevimli yüzünü... T.K.
Serdar Uçar’dan bir şiir.
ADRESİNİ ARAYAN MASAL
Anıları yükleyip coşkuma
Sana uçuruyorum
Sevgi kadar yakın
Ayrılık kadar uzaklaştığı an
Bilmelisin
Yalnız yüreğim seninle olacak
Sevdamı alıp koynuna
‘Bir varmış bir yokmuş’ diyeceksin
Haftanın şiiri
ŞİİR HÜZÜNDÜR BİRAZ
hüznün resmini çizerim duvarlara
şiirsel dizeler kaybolur imgelerde
yatarım yüzüstü bakarım yıldızlara
sabır taşı avucumda paramparça
şiir sabırdır biraz
yüreğimi koydum boş kuş yuvasına
savrulur da kanatlarım savrulur
ölümün diğer adıdır derler ayrılık
alışık değilim varı yok görmeye
zaman mahkemelerinde şair sorgulanırken
şiir namustur biraz
Kuşlar sınır tanımazlar
ne pasaport, ne bayrak bilirler
unutmuşlar sorgulanmayı sınırlarda
oysa her an beni yüreğim sorgular
öğrenmek kaybedilen değerlerle başlar
şiir yaşamdan kayıptır biraz
gece mışıl mışıl uyurken bile
tesbih çekiminde adını sayıklarım
haydi çık gel desem olmaz
onuruma dokunur, ar namus meselesi bu
ellerin el elinde, ellerin ellerin
şiir özlemdir biraz
gün ışıdı, güneş karşı balkona vurdu
birazdan tekrarlanacak günaydınlar
her sabah öpesim gelir hasret hasret
dudağıma değecek kınalı ellerin
sabırsızım kişneyen kısrağın sesine
şiir hüzündür biraz
Mehmet GENÇ
İSTANBUL VE SEN
İstanbul gelmemeli aklıma
Bulut bulut kararır yüreğim
İçimde birşeyler devrilir apansız
Sonra sağanaklar başlar gözlerimden
Islanır Karaköy, Eminönü, Sirkeci
Ve ıslanır hatıralar...
Gözlerin gelmemeli aklıma
Zaman eriyip gider avuçlarımdan
Lacivert olur gökyüzüm güneşim, ışığım
Elimde değil ismin dökülür dudaklarımdan
Bir de bakarım kan kurumuş damarlarımda
Akmaz olur.
Bilmem ben ben miyim?
Sen gelmemelisin aklıma
Ne varsa yalan olur gerçek bildiğim
Hatta inandığım, sevdiğim, seveceğim...
Oysa ne yapsam unutmam, ayrılmam bir kere
Ne zaman baksam dört yanıma
Yine sen, yine İstanbul, yine gözlerin...
İbrahim SAÇIN
DOĞUM GÜNÜM
Bugün benim doğum günüm
Bir dilek tut dediler
Mumları üflerken
Ben seni tuttum.
Beni hatırlamanı
Belki bir şarkıda
Belki film sahnesinde.
Oyunculardan birinin
Adı da benzeyebilir bana.
Sana beni hatırlatacak bir şey
Bugün benim doğum günüm
Oysa bir telefon kadar yakınım sana
Sımsıkı tutuyorum elimde.
Gözlerim telefonda
Belki bir mesaj gelir diye.
Bugün benim doğum günüm
Oysa, beni sevmeni beklemedim
Hiç bir zaman.
Bir hatırlasan beni
Dört gözle bekliyorum
Senin doğum gününü
fırsat bu fırsat
hatırlatmak için sana kendimi
Turgut ALKAN
VAZGEÇTİK
Bırak fakirin ekmeğini,
Vazgeçtik katıktan,
Duyamazsın inleyen yüreğini,
Ağzı kokacak açlıktan.
Bırak fakirin çarığını,
Vazgeçtik pabuçtan,
Alma, yeter ahını,
Hapiste yatacak suçtan.
Bırak fakirin basmasını,
Vazgeçtik ketenden,
Deşme yarasını,
Kurtulamaz bu dertten.
Bırak fakirin evini,
Vazgeçtik apartman,
Bozma kurulu düzenini,
Olacak canından.
Bırak fakirin tezeğini,
Vazgeçtik kömürden,
Bulamadı dilediğini,
Gitti garip kalpten.
Nahide YILMAZ
Bir ustadan
DAL
Dal sallanır ya
Uçunca kuşlar
Sallandı içimdeki mavi çizgi
Konan bir sevgi var
Nasıl yağarsa yağsın
Yağmurla kar
Papatya dimdik
Direnişinde sevgim var
Yüreğim karmakarışık
Hem geniş hem dar
Sen uzakken bile
Seven yakınlığın var
Saklar çoğaltır seni
Şu küçüçük nar
Bir tanesiydi sevmek
Şimdi bin tanesi var...
Fazıl H. DAĞLARCA
YEMİN
Yemin ediyorum ki!
Ne zaman göller deniz
Denizler çöl olursa
Kayalarda filiz
Çöllerde çam biterse
Ay kararıp da çimenler üzerine düşerse
İşte o zaman seni unutup
Bir başkasını seveceğim...
Güney ÇILGIN
O SAAT GELİNCE
İstediğin kadar yerin
İstediğin kadar öğün
İster ağla, ister döğün
Mümkün değil
Söz geçirmek zamana.
Olgunlaşıp düşünce
Toprağa bir gün
Ne bir mana kalacak
Ne bir düşünce.
Kesilecek hesap
Şarkılar bitecek.
Yitecek tüm renkler.
Ne güneş, ne mehtap
Boş bir karanlık olacak
En son gördüğün.
Bir anlık
Gözlerin dolacak
Sonra çökecek birden
Yıllarca ördüğün
O pembe konak.
Sala ve tekbirlerle
Yer gök senin için inlerken
Yaşam sensiz de sürüp gidecek.
Bir akşam üstü belki
Belki bir sabah erken
Çığlıklarla bir bebek doğacak.
Düğün, dernek derken
Sönmeyecek tüten ocak
İsmet B. KÜLECİ