Güncelleme Tarihi:
Sevgin nereye kadar
FETHİYE Kültür Sanat Derneği geçen hafta bir şiir şöyleşisi düzenledi ve ünlü şairler Metin Demirtaş ve Sunay Akın'ı davet etti. Derneğin şair başkanı Coşkun Karabulut, telefonla arayarak beni de çağırma inceliğinde bulundu.
Aşk nerdeyse ben oradayım sen olmasan da
diyen şair gibi, şiir neredeyse biz orada olduğumuz için, bu çağrıya dostum Abdullah Yılmaz ile birlikte uyduk. Perşembe günü yola koyulduk. Şair ağabeyimiz Berin Taşan'ın da gelmesini çok istedim. Ancak geçerli nedenleri vardı, gelemedi.
Gözler Taşan'ı aradı
EGE'nin o güzelim sonbaharını içimize sindire sindire akşam üstü Fethiye'ye vardık. Nefis bir doğa içindeki Hotel Greenland'e yerleştik. Sunay Akın lobide FEKSAD ikinci başkanı Mine Türe ile oturuyordu. Tanışma faslından sonra biraz lafladık ve akşama görüşmek üzere ayrıldık. Akşamki yemek sırasında Metin Demirtaş da geldi. ‘‘Gözlerim Berin Taşan'ı arıyor’’ dedi. Benim, razı edebilirsem Berin Taşan'la gelmek istediğim sözünü, Coşkun Karabulut, Demirtaş'a ‘‘Berin Taşan da gelecek’’ gibi aktarmış. Habere sevinmiş, göremeyince de üzüldü ve hemen, Berin Taşan'ın Yüzünün Bir Yanında şiirini hiç duraksamadan, sular gibi duru ve tok bir sesle okudu. Gece yarısını geçeye kadar sohbetleştik.
Sanatçının ödülü
CUMA günü 14.00'te Halk Eğitim Merkezi'ne gittik. Koca salon tıklım tıklımdı. Sevindik. Metin Demirtaş ve Sunay Akın tamamına yakınını öğrencilerin oluşturduğu bir dinleyici kitlesi önünde söyleşiye başladı. Demirtaş, ‘‘Sabrınızı zorlamadan 2 saat birlikte olacağız’’ dedi. Öğretmenlik yıllarımdan bilirim. Bu tür etkinliklerde bir saati geçince dinleyenin dikkati dağılmaya başlar. Önce kıpırdanmalar, sonra kendi arasında fısıldaşmalar, daha sonra da gürültüye varan konuşmalar... Ama hiçbiri olmadı. Demirtaş, o tok, şiir okumaya gerçekten yakışan bir sesle yapıtlarından örnekler sundu. Bugün herkesin bazen zevzekliğe varan komşu dostluğunu, daha 1978 yılında Struga'da nasıl gerçekleştirdiklerini anlattığı Struga'da Yunan Ozanlarıyla adlı şiirini okurken, sanatçının öncülüğünün bir kez daha ayırdına varıyorduk. Onun 22 yıl önce yazdıkları, şimdi gazetelerde çarşaf çarşaf, ekranlarda boy boy... Dakikalar geçiyor. dakikalar saate dönüşüyor. Ama ilgi giderek artıyordu. Bu, alışılmadık, müthiş birşeydi . Günün 24 saatini sanata ve şiire adayan bir aydının en büyük ödülüydü. Metin Demirtaş, şiirlerini okurken, Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun iki dizesi düşüyor aklıma:
Ne zaman bir türkü duysam Şairliğimden utanırım.
‘‘Bundan sonra’’ diyorum . ‘‘Ne zaman Metin Demirtaş adını görsem, herhalde sanata ve şiire ayırdığım zamanın azlığı nedeniyle, sanatseverliğimden utanırım’’
Bir içli öykü
SONRA sözü Sunay Akın alıyor. Kanguruya niçin kanguru dendiğini anlatıyor, Navojo kızılderisinin, astronotlar aracılığıyla aya göndermek istediği mesajı anlatıyor. Çokça muzip, biraz kızgın. Ama sömürgeciliğin evrensel boyutunu asla gözardı etmeden... Kız Kulesi'nin Kurtuluş Savaşı tarihimizdeki yerini anlatıyor, bir de eğlence merkezi haline getirilişini... Çokça kızgın, hep kızgın. Sonra, gerçek yaşamdan alınmış bir aşk öyküsüne başlıyor:
Askeri okul öğrencisi genç, okulunu bitirir teğmen olur ve Dumlupınar Denizaltınısı'na verilir. Bu sırada da Çanakkaleli güzeller güzeli bir kızla nişanlanır. Tabii ki, genç nişanlılar, aylar süren tatbikatlar, deniz yolculukları nedeniyle pek görüşemezler. Bir gün genç teğmen nişanlısına, ‘‘Sana mors alfabesini öğreteyim. Biz Boğazdan yüzeyden geçeriz ve geçiş saatlerimiz programlıdır. Bu sırada ışıkla haberleşiriz. Ancak unutma, bizimki sancak denizaltısı, yani en önde gidendir.’’ der. Denizaltının geçeceği gece, genç kız penceredeki yerini alır. Bir süre sonra Boğaz'ın sularında bir karartı, bir dev balina gibi süzülür. Hemen el fenerini kapar genç kız, yakıp söndürerek mesajını gönderir: Sevgin nereye kadar. Genç teğmen, komutanından izin alır ve yanıtını verir: Sonsuza kadar.
Bu aylarca devam eder. Donanmadaki herkes de bu güzel aşktan, bu haberleşmelerden haberlidir artık. Bir gün genç teğmenin gemisi yine boğazdan geçecektir. Genç kız yine heyecanla yerini alır. Gece yarısı... Boğaz sularında süzülen bir karartı görünce gönderir mesajını, gecenin karanlığını, yüreğinin bungusunu yırtan ışıklarla: Sevgin nereye kadar. Fakat o ne... Gemidekiler şaşırır. Bir subay, ‘‘Yahu bu bizim teğmenin nişanlısı değil mi? Niye sancak gemisine değil de, bize mesaj gönderiyor.’’. ‘‘Boş ver’’ der bir başkası, ‘‘Herhalde uyuyakaldı ve ilk gemiyi kaçırdı.’’
‘‘Şimdi kızcağız karşılık alamazsa meraklanır, üzülür. Biz versek mesajı ne olur sanki’’ der bir başkası. Yanıt alamayan kız yine gönderir kalbinin ışıklarını: Sevgin nereye kadar? Ve gemidekiler çakarlar karşılığını: Sonsuza kadar.
Oysa tam o saatlerde genç teğmenin gemisi Dumlupınar, yabancı bir gemiyle çarpışmıştır. Genç kız, nişanlısından aldığını sandığı mesajın mutluluğuyla adeta uçarak uykusuna dalar. Sabahleyin uyanacağı uykusuna... Genç teğmen ise, bir daha hiç uyanmayacağı sonsuz uykusuna yatmaktadır, batan gemide. Uykusu sonsuza kadar olacaktır artık. Sevgisi mi.. O, istese de istemese de artık: SONSUZA KADAR’’
BİR solukta anlatıyor bunu Sunay. Salondaki herkes büyülenmiş gibi, tek bir noktaya, onun ağzına bakıyor. O, bir soluk alıyor. Bir soluk almıyor aslında. Gözyaşlarımızı silmemiz için 20 saniye ara veriyor sadece.
Eğitimcilerin arasında
GECE yineleniyor etkinlik. Aynı saatlerde Eğitim-Sen'in yemeğinin olduğunu öğrenince canım sıkılıyor. Fethiye gibi küçük bir yer, bu 2 etkinliği kaldırmaz, akşam her halde 20-30 şiirsever gelir, diyorum. Ancak yine şaşırıyorum. Koca salon daha saati gelmeden doluyor. Aynı ilgi ve dikkatle dinliyorlar şairlerini. Gece yarısına doğru bitiyor. Bu sırada bir haber geliyor. Başka bir yerde moral yemeği düzenleyen eğitimcilerin Sunay Akın ve Metin Demirtaş'ı aralarında görmekten çok mutlu olacağı söyleniyor. 7-8 kişi gidiyoruz. Yemek sona yaklaşmış. Beceriyle ve el çabukluğuyla birşeyler bulup buluşturup koyuyorlar önümüze. Yarım saate yakın bir süre Demirtaş ve Sunay, bütün açlıklarına karşın, ağızlarına bir lokma koyamıyorlar ilgiden. Öğretmenler kuyruk oluyor önlerinde, konuşabilmek, bir imza alabilmek için. Bu sırada bir bir öğretmen geliyor. ‘‘Yarın’’ diyor ‘‘Ne olur okulumuza gelin. Öğrencilerim, sizinle tanışırlarsa çok mutlu olacaklarını söylüyorlar’’. Sunay, o güzel insana, yarın başka yerde söyleşisi olduğunu söylüyor. Daha sonra bana dönüyor: ‘‘Anlaşıldı ağabey’’ diyor. ‘‘Anlaşıldı, Fethiye'ye 2 gün yetmeyecek.’’ Biz Abdullah Yılmaz'la geceden dönmeye karar veriyoruz. Ayaklarımız öne, gönüllerimiz geri geri İzmir'in yolunu tutuyoruz.
Karıncalar gibi...
ŞİMDİ ben, Sunay Akın ve Metin Demirtaş'ın iki güne sığdıramadığı Fethiye'yi bir yazıya nasıl sığdırayım. Haftaya bu güzel kentin, güzel insanları, Coşkun Karabulut, Sebahat Genç, Ünal Şöhret Dirlik, Birdal Can Tüfekçi, Salih Zeki Menge, Recai Şahin'ler ile devam edeceğiz. Onların, renkli ekranlarda görünemedikleri için, adları var, sanları var, ama ünleri yok belki. Ancak sanat için, şiir için nasıl çırpındıklarını bir görseniz, bir görseniz.... T.K.
Metin DEMİRTAŞ
Durakta bir kız
Durgun gözlerinin mavisi
Kuşlar uçar savursa saçlarını
Dalgın göğe baksa bulutlar
Ve üzgün güz ayları
Gülümsese birden ilk yaz
Ben bu sevinci alırım
Eğilip usulca bir gelinciğin dalından
Güneşli kırları, ormanı yürürüm
Soluğum ısıtır toprağı
Mutluyum, yeniyim
Az sonra eski bir yanım
kapalı mağarasından çıkmasa
Sunay AKIN
Yağmur sinmiş toprağa
usulca geceden
su içiyor göçmen kuş
ölü bir askerin
ters dönmüş miğferinden
Çok yaşamayı diliyor
siperlerin içinde
birbirlerine askerler
hapşırık sesi beklemeden
Korkulacak bir şey
olmazdı gözlerinde
belki ölmek onca silah sesinden
kaçmasaydı kuş
telaşlı ve ürkek
Haftanın şiiri
HEPİMİZİ YUTMADAN GİRDAPLAR
Bu karmaşık yaşam, dostlarım,
Yalın doğrunun özlemi içinde.
O erdem, karanlıktan süzüldüğünde,
Yanyana durduğunda bedenim ve ruhum,
Kimileri, kurar üstüne felsefeler,
Kimileri de yiter gider içinde.
İyi görelim düşecek yaprağı daldan.
Bir rüzgar estiğinde, yüzlere gülercesine
Elimizde çıplak bir dal kalır.
Yürekleri sarmıyorsa sevgi, naz edercesine,
Ölü otlar üzerinde o yapraklardan
Yapayalnız, soğuk bir toprak kalır.
Yaşama iyi bakalım dostlarım.
Aydınlık dolmuşsa içimize bir yerden,
Yutmadan hepimizi girdaplar
Gözlerimize konuk ettiysek gözlerinizi,
Yardım ummadıysak zamanın çirkin yüzünden,
Düşen yaprağın yerine, bir yenisi çıkar.
İZMİR'İ SEVİYORUM
Yeşil ile maviyi
Ekmiş gönül bağına
Aşıklara gel diyor
Akşam Kordonboyu'na
Güneşin batışını
Şu Konak'tan izlemek
Bana heyecan verir
Karşıyaka'da gezmek
Sandal ile gezdin mi
İzmir'de akşam üstü
Rıhtımda şiir yazar
Aşıklar ayaküstü
Asansör, Kemeraltı
Birer altın sayfadır
Konak'ta Hasan Tahsin
İzmir'e madalyadır
Balçova, Narlıdere
Lale ile karanfil
Gaziemir, Bornova
Buca kokar karanfil
İzmir'de yaşayanlar
Çok şanslı, çok bahtiyar
Kadifekale var ki
Şehitler orda yaşar
DİLEK
En karanlık gecenin
Sabahla buluştuğu
En uzun bir tünelin
Işığa kavuştuğu
En mutsuz bir kadının
Bir an mutlu olduğu
Günü görmek isterdim
Öyle ölmek isterdim.