Güncelleme Tarihi:
Gülmeyi öğretenler
BAZEN düşünüyorum da, bizim kuşak ne çok şeyler gördü, ne çok şeyler yaşadı. Dile kolay tam 3 darbe yaşadık. İnsanoğlunun en büyük adımı, aya ayak basmasını gördük. Duvarların yıkıldığını gördük. Milenyumu yaşadık. Cumhuriyetimizin 50. ve 75'inci yıl coşkularını yaşadık. Bir Türk takımı Galatasaray'ın üst üste Avrupa şampiyonluklarını yaşadık. Belki çoğumuz farkında değiliz ama, bunlar az şeyler değil. Ben bir de bunlara Aziz Nesin gibi, Muzaffer İzgü gibi ustalarla aynı çağda yaşamanın hazzını katıyorum. Belki çoğumuz farkında değiliz ama, bu da az şey değil.
Bir solukta
ELİMDE Türk mizahının en usta ve üretken kalemlerinden Muzaffer İzgü'nün son kitabı var: Tom Baba'nın Tombalası. Kitapta 25 mizahi öykü yer alıyor. Genelde öykü, şiir türü kitapları zamana yayarak okurum. Ancak bu kez kitaba adını veren birinci öykü Tom Baba'nın Tombalası'nı okuduktan sonra, bırakamadım bir türlü. Şunu da okuyayım bırakayım, bunu da okuyup bırakayım derken, baktım ki 204 sayfalık kitabı bitirmişim. Hele ki, Kendi Hapishaneni Kendin Yap adlı öykü, gerçek bir kara mizah şaheseri. Güncel gibi görünen öykü, insanoğlunun değişmeyen ve en önemli zaaflarından birinin gerçek fotoğrafı.
ORTAOKUL mu, lise yıllarında mıydı neydi. İzgü'nün daha sonra kitap haline getirdiği Halo Dayı, şimdi adını anımsayamadığım haftalık bir dergide yayınlanırdı. O derginin ilçemiz Ödemiş'e geldiği günü sabırsızlıkla bekler, daha sabahtan alır, aslında uzunluğu nedeniyle en sona bırakılması gereken Halo Dayı'yı bir solukta okurdum. Sonra bekle bir hafta daha...
O günlerden beri ne biz okumaktan bıktık, ne Muzaffer İzgü yazmaktan. Kızım doğduğunda Her Eve Bir Karakol'u okuyordum, şimdi kızımın kitaplığından Ayvayı Yedik'i alıp okuyorum. Her kuşağa her zaman söyleyeceği birşeyler olmuş İzgü'nün. Bu güne kadar kaç kitap yayınladığını buraya yazmak için kitabın arka kapağının önündeki listeyi saymaya kalktım, inanın -yazılar da çok küçük olduğundan- yoruldum ve vazgeçtim. Yani diyeceğim, ustalıkta olduğu kadar, üretkenlikte de şaşırtıcıdır İzgü.
O tat yok
GEREK var mıydı bilemiyorum ama, bir karşılaştırma yapmak için kitaplığımdan İsrailli yazar Efraim Kishon'un Katilini Seveceksin adlı kitabını aldım. Uzun yıllar önce okuduğum bu kitaptan bir kaç öyküyü yeniden okudum. Dünya çapında ünlü bu sanatçının hiçbir öyküsünde İzgü'nün kıvraklığı, toplumun ve kişinin çelişkilerini yakalamaktaki becerisini bulamadım. Bu karşılaştırmayı yaparken bir vatandaş kıskançlığı ve duygusallığı açısından da bakmadım. Ama, dedim ya İzgü'deki sıcaklığı asla bulamadım. Çünkü İzgü salt bir mizah yazarı değil. O, öyküleriyle, romanlarıyla çağına tanıklık yapan, gülmecenin zevzeklik kısmını tamamen ayıklayarak, toplumsal yaşamın çarpıklıklarını ders verir gibi bize ulaştıran bir sosyoloji bilgesidir aynı zamanda.
BİZDE mizahın geçmişi pek eskiye dayanmaz. Çünkü -son 50-60 yılı saymazsak- gülmek erkek ciddiyetine, kadın ağırbaşlılığına yakışmazdı. Ama Aziz Nesin gibi, Muzaffer İzgü gibi ustalar sayesinde biz de gülmeyi öğrendik. Onlar yazınca, hem de günlük hayatta en çok kızdığımız şeylere gülüyoruz. Bu bile gülünecek bir şey değil mi? T.K.
Bir Ustadan
HATIRLAMA
Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak
Rüyalarım kadar sade, güzeldin
Günlerce uzandık başbaşa, ıslak
Çimenlerine yaz bahçelerinin
Ömrümün gecesinde sükûn, aydınlık
Boşanan bir seldi avuçlarından
Bir masal meyvesi gibi paylaştık
Mehtabı kırılmış dal uçlarından
Ahmet Hamdi TANPINAR
Haftanın şiiri
ÇÜNKÜ SEN YOKSUN
Üşüyorum
Yakıcı ağustos sıcağında
Üstümdekilerin kalınlığı yetmiyor
Acımın soğukluğuna.
Üşüyorum
Çünkü sen yoksun
Oysa yaşamdaki 40 yıl seninle dolu.
Üşüyorum
Çünkü sen yoksun, evimde mutfağımda
Divanın gibi, kollarımdaki
Yaşamımdaki yokluğun gibi, bomboş her yer.
Üşüyorum
Çünkü sen yoksun vakitlerde
Çünkü saatler beşi gösterdiğinde
Beni beklemiyorsun, saatlere bakmıyorum.
Üşüyorum
Çünkü sen yoksun, çalan her telefonu
Senden sanırdım. Yüreğim çarpardı.
Şimdi yokluğunla çarpıyor.
Telefonlar susmuş değil,
çalıyorlar ama senden sonralarını
Üşüyorum
Çünkü sen yoksun yaşantımda
İzlerinle yüreğimdesin,
Pansuman yapmadan okşuyorum
Yüreğimde bıraktığın derin yarayı
Saçlarını okşar gibi okşuyorum.
Üşüyorum
Çünkü sen yoksun yarınlarda
Sen dünlerdesin, biz bugünlerdeyiz
Sen hayalimden silinmeyen sevginle
Yürekte, yüreğimdesin...
Özlem ÇETİNKAYA
GİDENLERE
Uzaklaştı... Çok uzaklaştı o gemi
Yüreğim bile yetişemedi gözlerine
Bu şiir sevgiliye değil,
Giden günlerime.
Artak yaşınmış bitmişlere
Efkârlanmak boş.
Umutlarla yaşamalı, umuda koşmalı
Ve yeni günlere kucak açmalı
Ve yeni günler umut dolmalı
Hey benim duygularım
O günlere döküldünüz hepiniz
Geleceğe nasıl döküleceğim
Ne yazarsanız yazın benimsiniz
Seni seveceğim.
Tuğçe GÜL
UYUMAK
Güzel bir karanlıktır uyumak
Rüyalara dalıp kaybolmak
Altbenlik dünyasında yüzmek
Sonsuz ve sınırsız.
İstekler serbest
Duygu dünyasında dolaş
Tüm renkleri aç, kapa
Aşılacak engellerin kısa, az.
Ruhumuzun eksik olan yarısı
Aradığı parçasını bulup
Tek parça olur, kaynaşır
Tatlı bir anısamadır uyanmak.
Tekin KURTULUŞ