Güncelleme Tarihi:
Yurdum adres olsun
YAŞAMIN bazı anları vardır, bütün bir ömür boyunca hayalinizden silinmez. O an öyle bir fotoğrafdır ki, kazınır belleğinize, renkleri solmaz, sararmaz, kaybolmaz. Ondan önceki ve sonraki milyonlarca anın hepsi silinir gider beyninizden, o kalır. Uzun zaman, o fotoğraftan başkası yoktur. Öncesi de yoktur, sonrası da. Bazı şairler de öyledir. Bir tek şiir yazar, bir kitaba bedeldir. Öncesi olmasa da olur, sonrası da... O bir tek şiir için, hatta bir tek dize için, o kitabı okuduğunuza sevinirsiniz. İyi ki, dersiniz, iyi ki okumuşum..
Atadost Yayınları arasından toplu yapıtları, Aslı Türküdür adı altında yayınlanan Çınar Çığ'ın şiirleri de işte bu yargıda. Onun bir tek dizesi, bir tek şiiri değil, çoğu ‘‘İyi ki bu kitabı okumuşum’’ dedirtenlerden. Anadolu, Çağrı, özellikle de kitabın en uzun şiiri olan Uzun Hava bunlardan sadece bir kaçı.
SANAT gergefinde şiirini bir oya gibi işleyen Çınar Çığ, gerçek bir sevgi şairi. Siz onun ‘‘zorlu bir kavgadır şiirim’’ dediğine bakmayın, şu dizelere bir göz atın:
çizin savaş ve kanı
kendi elinizle
söndürmeden ocağı
ya da
yalnız sevgidir ortak dili doğanın
diyen bir şairin, şiirinde kavganın yeri mi olur? Hele ki,
karım
elim ayağım
yüz yıl sonra kır çiçeğim
bin yıl sonra dağ çileğim
ben evrende yine derin bir gölgeyim
ezber bildiğim tek şiir
sevgim benim
diyorsa, gizli ya da açık, sevgiden başka ne bulabilirsiniz onun şiirinde.
ÇINAR Çığ'ın sağlam bir tekniği var, bu kolay kazanılan bir beceri değil elbette. Şiirini bu sağlam teknik üzerine bina ederken, engin kültürü ve yaşama zenginliği ayrı bir avantaj sağlıyor kendine. Bir de, taş balkonlardan, Anadolu steplerine, yüce dağlardan, balıkçı teknelerine, kültür coğrafyasında yaptığı gezinti, okuyucuyu kendine bağlıyor. Bu yüzden de her türlü okuyucu kendinden birşeyler buluyor. Örneğin ben,
kırlangıç özlemi güvercin sabrı
taş balkonlarımızda büyür
değişmenin gelişen güzelliği
çocuk gözlerinde
dizelerini okuduktan sonra, kendi kendime soruyorum: O çok sevdiğim ve özlediğim taş balkonları nerede bulacağız. Taş balkonları ve onlardan sarkan cam güzellerini, yanık yanık kokan karanfilleri, sakız sardunyalarını nerede bulacağız, onlarla birlikte yok olup giden bir kültürü nerede bulacağız.
Elbette ki toplumundan, toplumunun değerlerinden, yaşama biçiminden kültüründen kopmamış sanatçıların şiirlerinde, tablolarında, türkülerinde, şarkılarında... (Bir de güvercin sabrını öğreniyorum, bu yaşımda).
ŞİİR ÜLKESİNE YOLCULUK
Çığ'ın şiirlerini okurken, bazen ruhunuzun sonsuz dalgalarındaki bir denizde bir Zogo olup, mavi sularda kürek çekiyorsunuz.
martıların sevincidir zogo
gülünce elleri
bir deniz patlar gözlerinde
özgürlük dedikleri
......
tuz gibi sevda yakar
ırıp ayakları balıkçıların
uzunboylu ucuz şaraplarında
türkü sessizliği
Bir sayfa sonra, kaç bin yıllık Asya eskilerinde Bayramağa ile ateş yakıyorsunuz. Sevdanın, barışın ve kahırın ateşini:
Çay getir güvercin ayaklarınla
kaç bin yıl asya savaşları haklı
al gümüş takımlarını gel köşe başına
aydınlığa açılan yüzüne sokağın
bin yürek kazılı üstüne delikdeşik
mesken tut gövdesini bir çivi de sen çak
as peşkiri kur semaveri altına çınarın
yak ateşi
..
sevda ve kahır demle
Biraz sonra onunla birlikte Anadolu'ya sevdalanırken, birdenbire Gökova'da yanan yeşil değil de, siz oluyorsunuz. Canınız acıyor, ruhunuz acıyor, yoruluyorsunuz. Ama kitabı bitirip arkanıza yaslandığınızda, iyi ki okumuşum, diyorsunuz. Burada ben son bir örnekle noktalayayım. Gerisini siz, en iyisi Çınar Çığ'ın kitabından okuyun:
beni eski bir mezara gömün
mezarlık olmasın
melekler üzgün, nekir şaşkın, şairler
gecikmiş olsun
yeniden döndüğümde kendimi ziyarete
öfkem, kadınım ve rakımla birlikte
beni eski bir mezara gömün
yurdum adres olsun
Son bir söz: Sanat dostu Şadan Gökovalı, kitabın sunuş yazısında‘‘Aynı şiirleri sevmemiz hoşuma gelir’’ diye yazmış. Yalnız aynı şiirleri sevmemiz mi Şadan Hocam. Bu şiirler sayesinde aynı insanları (hatta çoğunu hiç tanımadığımız, görmediğimiz halde) sevmemiz daha hoşumuza gelmiyor mu?
T.K.
HİKAYE
Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz.
Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu.
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz.
Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz.
Benim doğduğum köylerde
Şimal rüzgarları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz.
Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz.
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin
Benim doğduğum köyler de güzeldi.
Sen de anlat doğduğun yerleri
Anlat biraz.
Cahit KÜLEBİ
HAFTANIN ŞİİRİ
BENZETME
güneş sarının bitimsizliğinde
sarı kelebekler mor lale tonunda
atılan taş gözümün biri duran suda
diğeri fırçanın akışkanlığında
seni kimselere benzetemedim
dudakların çölde kaktüs mü ne
şiir dilinde fiiller bıçkın delikanlı
tuvalime yansır korkulu bir rüya
kanadı kankırmızı penceremde karga
seni kimselere benzetemedim
kuş yuvası kondurdum saçlarına
fırçan göğsümde çıldırırcasına
görünmez çizgiler yansır tablolara
süt sömürgeni çocuklar gelir aklıma
seni kimselere benzetemedim
saçların menderes ovasında pıtırak
telleri sınırlardan ayıramadım
göğü küçülttüm, güneşi büyüttüm
sustum gayrı, haydi sen konuş
seni kimselere benzetemedim
dudakların çölde kaktüs mü ne
şiir dilinde fiiller bıçkın delikanlı
tuvalime yansır korkulu rüya
kanadı kan kırmızı, penceremde karga
seni kimselere benzetemedim
Mehmet GENÇ
YAZ AŞKLARI
Buruk bir tadı vardır,
Şu yaşanan aşkların.
Hatırası pek çoktur,
Kaçınılmaz aşkların.
Heyecanla tanışılır,
Oturup konuşulur,
Sahilde buluşulur,
Başkadır yaz aşkları.
Gündüz güneş kavurur
Arzulu dudakları.
Gece mehtap sürdürür
O tatlı öpüşleri.
Kumsal boyu muhabbet
Deniz, çınlar neşeden.
Gecenin bitmesidir
Aşıkları kahreden.
Vururken suya tekrar,
Günün ilk ışıkları,
Silkinir rüyasından
Bitkindir yaz aşkları.
Yorgun düşlerle başlar,
Günün ilk saatleri.
Akşama buluşmaktır,
Ayrılırken sözleri.
Yazın sıcak büyüsü,
Sarar hep gönülleri.
Yaz aşkları başkadır,
Yakın eder elleri.
Gün güne eklenir de
Yazın sonu tez gelir.
Ayrılığın acısı
O zaman farkedilir.
Yaşanan yaz aşkları,
Damla damla yok olur.
Hazanında her yazın
Veda olur, küs olur.
Yokluğuna alışmak,
Bilinmez nasıl olur.
Bitiminde her yazın,
Keder olur, gam olur.
Seneye buluşmaktır,
En büyük arzuları.
Belki yeniden başlar,
Yarım kalan aşkları.
Bilinir, mevsimliktir,
Görülen rüyaları.
Gene yaşanmak ister,
O tatlı yaz aşkları.
GÜNEŞİMSİN
Güneşimsin benim.
Bugünüm, yarınım, hayatımsın.
Canımdan çok sevdiğim,
Uğruna kalbimi söküp verebileceğim,
Hayatımdaki en güzel varlıksın,
Benim babamsın.
Gözlerinde görüyorum
Sevginin en yücesini,
Fedakârlıklarının derinliğini.
Kolay mı senin hakkını ödemek!
Kolay mı şimdi, gözlerimden akan
Yaşlara hükmetmek!
Demek bu kadar seviyorum seni,
Bu kadar engin sevgimin derinliği.
Sen benim vazgeçilmezim,
Sen benim herşeyim!
Sibel DİNÇ
SAHİLDE DOLAŞIRKEN
Bir genç
Bağlamış ümitlerini
Bir oltanın ucuna; bekliyor...
İşte bir ihtiyar
Arıyor birşeyler
Denizin derinliklerinde...
Bir ihtiyar delikanlı, dalgın ve üzgün
Dikmiş bir oltaya
Ümit ve istek dolu gözlerini
duruyor hareketsiz
Yakalamak ister gibi
Hatıralarını...
Bir çocuk
Neşeli çığlıklar atıyor
Konuşmak istiyor sanki
Kovadaki, yakalanmış küçük balıklarla.
Ben olsaydım
Bırakırdım sizi tekrar denize,
Yaşayın özgürlüğünüzü,
Büyüyün kocaman balıklar olun...
Çocugun haberi yo:
Dünyanın nizamından
‘‘Yutar küçük balıkları büyük balıklar’’
Şimdi;bırak bilmesin diye geçti içimden...
Nasıl olsa öğrenecek bir gün,
Herkes gibi
Acı yaşam koşullarını,
Acımasız hayat kurallarını...
Şadi ALALP