Güncelleme Tarihi:
BİR gün size sorsalar,‘‘ Şairler daha çok hangi meslektendir'' diye, sanırım yanıtınız ‘‘Doktor'' olur. Bu doğru mu, böyle bir araştırma yapılmış mı bilemiyorum. Yalnız bizde besteci ve şair denince meslek olarak akla hemen doktor gelir. Hatta şöyle bir espri de vardır. Tamamı tamamına böyle midir anımsamıyorum ama, özetle şöyledir: Tıbbiyeden şair, besteci, şarkıcı çıkar, ara sıra da doktor. Yalnız nedense son günlerde okuduğum şiirlerin çoğu hukukçuların. Rüstem Girgin, Berin Taşan... Son olarak da Veysel Gültaş. Gültaş, bir hukukçu. Karşıyaka Hakimi. Mührü Bozulmamış Sevdalar'ın şairi. Onun özgeçmişinden söz etmeyeceğim uzun uzun. Kendisi özetleyiveriyor bunu Kimlik'te:
ulusu olmayan şiir ülkesindenim eksilirim ölümlerde çoğalırım sevinçlerde
‘‘Kalemimde 10 bin yıllık sevda'' diyor bir de Gültaş. Bir sevda 10 bin yıl sürebilir mi? Özünüzde, canınızda, teninizde hissediyorsanız sevdayı, sürer. Arasıra karamsarlığa kapılıp
güneş de batar erkenden
içime gölgeler düşer
deseniz de, sürer sevda 10 bin yıl. Bu ülkeyi, Akdeniz'den Van Gölü'ne, bir ucundan öbür ucuna, Veysel Gültaş gibi seviyorsanız, sevda bir ömür de sürer, bin yıl da sürer, 10 bin yıl da.
Çünkü Gültaş, yüreğini sadece bu topraklara değil, bu toprakların doğasına, çevresine, çocuklarına da açmış
denizleri biz kirlettik
balıkları biz öldürdük
bütün denizlerin kiri
içime aksın
temizler bu yürek
*
sıcak ekmek çaldı diye
kelepçe taktık ellere
günahın hepsi bizde
koşun çocuklar koşun
bağışlar bu yürek
Gültaş'ın şiiri hep insana endeksli, doğayı yazıyormuş gibi görünürken, o doğanın içindeki insanı, mitolojiyi yazıyormuş gibi görünürken, o mitolojiyi yaratan insanı anlatıyor aslında. Biçim olarak da bir kalıba tutsak etmemiş kendini. Bir bakıyorsunuz iki dizeyi şiir eylemiş, bir bakıyorsunuz uzun mu uzun. Ancak kısa şiirlerinde inanılmaz etkili ve usta. Bir uzun öyküyü, bir bitmeyecek duygu sağanağını 5-6 sözcüğe hapsediveriyor.
Veysel Gültaş'ın kitabını okurken, sanki Anadolu'nun 10 bin yıllık mitolojik tarihini bir örtü gibi bir ucundan, yani Ege'den tutup, doğuya doğru kaldırıyormuşum gibi geldi. Kitabı bitirdiğimde de
Kara cübbesinden soyunup
maviyi kuşandı zaman.
T.K.
KARDEŞE SESLENİŞ
Emine Koçtürk için
Bak dinle beni, iyi dinle
Lütfen daha fazla inat etme
Çok uzun günler var önünde
Göğüsleyemezsin bu zoru kendi kendine
*
Soğuk günler geçmez odsuz, ocaksız
Karın doymaz yemeksiz aşsız
Karanlık odan aydınlanmaz şavksız
Zorluklara katlanılmaz eşsiz arkadaşsız
*
Gel bölüşelim seninle evimizi
Gel bölüşelim tatlı ekmeğimizi
Yalnız gecelerinde sana olalım eş
İnan geçinir gideriz kardeş kardeş
*
Dilerim birgün düzelir yuvan
Yeni doğan gün gibi aydınlanır dünyan
Gerçekleşene dek bu rüyan
Düşünme bu zorlukları, bizimle dayan
*
Benim sözlerim değildir davet
Biliyorum ki böyle olmalı, sabret
Senin varlığın olmaz bize külfet
Evet de lütfen, ruhumuza dolsun saadet
Hülya BİTİK
PİA
ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutabilsem pia'nın
ölsem eksiksiz ölürüm
ATTİLA İLHAN
SONBAHAR
Yine bir sonbahar geldi
Düştü yapraklar
Bitkiler soldu, dondu yapraklar
Yere düştü çiçeğin biri
Boynunu eğdi.
Aynı benim gibi
Kaderine razı geldi
Neşe YILDIRIM
NEDENSE
Ne zaman duysam
Eski bir şarkı
bir tuhaf olur, irkilirim
kapatınca gözlerimi
Sarar beni hatıralar
Ve, sen hemen yanımda olursun
Nedense
Yenilerini öğrenmek gelmez içimden
Eski şarkılar beni
Ben, eski şarkıları okurum
Şadi ALALP