Güncelleme Tarihi:
SİT’te akort şart
İzmir 1 No'lu Koruma Kurulu'nun arkeolog üyesi Prof. Dr. Güven Bakır, Urla'da bir kent yarattı
Atina'ya da metro yapıldı
KENTLEŞMEMİŞ düz alanlarda korumayı gerçekleştirmek kolaydır. Ancak yapı yoğunluğu olan yaşayan kentte koruma çok zordur. Atina, İstanbul ve İzmir'e benzer, Ankara'ya benzer. Eski eser ile modern kent içiçe. Burada, neyi ne şekilde koruyacaksınız? Bunun her merkez için ayrı biçimleri olabilir. Atina'da da metro yapıldı. İzmir'de biliyorsunuz metro yapımında kıyamet koptu. İki kent yapıma beraber başladı. Atina Metrosu bitti. Metro güzergahına denk gelen eserler çıkarıldı ve istasyonlarda topluma sergilenmeye başladı. Bence, bu yöntem ile büyük yarar sağladı. Çünkü oradan çıkarıp müzeye koyacağınız eseri belki günde 50 kişi görürken, metro istasyonuna koyduğunuzu her gün 200 bin kişi görecektir. Eski eserine bu kadar titizlenen Atina bunu yapıyorsa, Türkiye'nin de böylesi çözümler üretmesi gerekir.
İZMİR'de doğal ve tarihi alanlarla ilgili aldığı kararlar nedeniyle son yıllarda tartışmaların odak noktası haline getirilen 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndaki üyeler aşama aşama tümüyle yenilendi. Kurulda Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Güven Bakır da görev aldı. Urla'da 20 yıldır yürüttüğü Antik Klazomenai Kenti'ndeki kazılarla gündeme gelen Bakır'la ‘‘Koruma'' yaklaşımını, SİT alanlarına bakışını konuştuk. Bakır, kurul üyeliği ile ‘‘Kendisine bir misyon'' yüklenmemesi gerektiğini vurguladı, kişisel düşüncelerini dile getirdi.
Toplum sizi Urla kazılarınızdan tanıyor. Kazılara nasıl başladınız?
Hayatımın üçte birini, iş yaşamının yarısını Urla'da geçirdim. Belki bir 10 yıl daha sürer. Erzurum Atatürk Üniversitesi'nden Ege Üniversitesi'ne geldim ve doçent oldum. Üniversitenin kazısı yoktu. Arkeolojisi olan bölümün kazısı olması gerekiyordu. Kazı bütçelerinin sınırlı olması nedeniyle, kolay yer aradım. Sonuçta Urla bana nasip oldu.
20 yılda neler yaptınız?
Yunanlı arkeolog Oykonomos'un kazısından 57 yıl sonra bir Türk arkeolog tekrar kazıları başlattı. Fazla iddialı, görkemli yapılar elde etmeye yönelik değildi. Çünkü ayrılan ödeneklerle bu mümkün olmuyor. Küçük parayla, bir dönemin önemli bilgilerini günışığına çıkarıp insanlığa maletmek istedim. Bizim esas derdimiz bilgiyi açığa çıkarmaktı. Klazomenai'de 2500 yıldan beri toprakların altına gizlenmiş olan bilginin günışığına çıkarılması ve insanlar için kullanabilir, okunabilir anlaşılır hale getirmekti.
Urla'daki sonuçlardan hoşnut musunuz?
Görsellik açısından istediğimiz noktaya ulaşamamış olabiliriz. Ancak kentin değişik noktalarında, bilinçli kazı yürüttük. Antik bir kentin 1500 yıllık süreçteki evresini, gelişimini, çöküşünü, geçirdiği tahribatı, toplumdaki etkilerini, kısacası kentin çok büyük resmini çizme başarısını gösterdik. Klazomenai'de bundan sonra çalışacaklar için geniş temel oluşturduk.
ARKEOLOJİYE BAKIŞ
Arkeolojik eserlere ‘‘Taş canım ne olacak'' denilebiliyor.
Kültür, uygarlık tarihini anlama, kavrama o zaman diliminde bireyin kendi yerini belirlemesi biraz eğitim ve görgüden geçiyor. Eğitim ve görgü ise ekonomiden geçiyor. Sonuçta toplumun ekonomik yapısı ne kadar güçlü ve bireyler ne kadar pay alabiliyorsa, arkeolojiye bakış, tarihe bakış, nereden geldim, nereye gidiyorum sorularına cevap verme olayı gelişebiliyor. Tabi ekonomik yapısı kötü olan toplumlarda, insanlar bu bilince ulaşamıyorlar. (Bunlar taştan ibaret) demek normal oluyor, yadırgamamak lazım. İnsanları kitlesel biçimde olayın içine çekmek lazım.
Urla halkı kazıya başladığınızda tavrı nasıldı, şimdi nasıl?
Bir grup orada birşey olduğunu farketti. Bir grup böyle görüyor. Eğitimli, kültürlü insanlar zaten başından beri destek verdi. Bir de, mutlu olmayanlar var. Onlar da, bireysel kayıplara uğradılar. Özellikle SİT alanları konusunda. Bunun içinde kalan tarlalar, arsalar, evler var. Deniz kenarında bir yerleşim birimi. Bunun bir getirisi var. Bu getiriden olanlar var.
Bu sorun nasıl giderilebilir?
Madem tüm eski eserler devletin, o zaman halkın kayıpların çok kestirme yoldan telafisi gerekli. Devletin, oyalamadan, üzmeden çözümlemesi gerekir. Eksik burada. Ben kazıyı yaparken, kararı verirken, insanların öfkesiyle karşılaşıyorum. Çünkü, ben arazide dolaşan adamım. Dalgayı karşılayan benim. Bu işin müsebbibi olarak beni görüyorlar. Haksız da sayılmazlar. Bazen benim de tepem atıyor. Fakat dönüp kendimi o insanların yerine koyduğumda, ne kadar haklı olduklarını görüyorum. Arkeolog olarak insanlara kızıyorum. İnsanların yerine kendimi koyduğumda ise arkeologlara kızıyorum.
Bugüne kadar bu konuda ciddi sıkıntılar yaşandı.
Korunacak alandaki mülkiyet haklarının çözümlenmesi, telafisi gerekir. Bu yapılmadığı ve Türkiye'de SİT alanlarının kapladığı yüzeyler de geniş olduğu için mağdur sayısı çok arttı. Devlet madem koruma kanunu çıkarıyor, bu korumayı vatandaşın sırtına yüklememeli. Yapılan iş insanlar için. İnsan için yapılan iş, insanlara karşı gibi algılanmaya başladı. Sakatlık burada. Bu tüm SİT kararları için geçerli. Sanki, insansız ülkede birşeyler yapılmak isteniyormuş gibi izlenim ortaya çıkıyor.
Kurul, çeşitli alanlar için karar alıyor. Genel yaklaşımınız nedir?
Bireysel görüşüm, korumacılığın kökeninde insan yatar. Kültür varlığını ve doğayı korumak istiyorsak, onu insan için yaparız. Toplum için yaparız. Bunun için yapılmalıdır. Böyle olunca, bir korumacı olarak ki ben de korumacıyım, kültür varlıkları ve doğanın çarçur edilmesine şiddetle karşı çıkarım. Ama bunun bir ölçüsü olmalıdır. Ben bir ölçünün peşindeyim. Eski eseri, insanı ve doğayı birarada tutmak lazım. Bunun akordu yapılmalı. Bu akordu yapacak müessese de koruma kurullardır.
ÇÖZÜMÜ BULABİLİRİZ
Bu nasıl olacak?
Bir olaya tüm çevresiyle bakmak gerekir. Her bölgenin kurulları ele aldığı meseleyi bütün olarak görmeli. 3 milyonluk kentin altındaki bir kent nasıl korunur? Kağıt üzerinde mi, temellerin altında mı, yoksa oradaki insanları kovalayarak mı korunur? Bunu masaya yatırmak lazım. 3 milyon insanı bir kentten kovalama şansınız olmadığına ve buna gerek de olmadığına göre ona göre çözüm planlanmalı. Kurumlar koordinasyon içinde bunu yapmalı. Bunun sosyolojisi, toplumsal psikolojisine de bakmak lazım. Arkeolojinin üzerinden metro geçmek zorundadır. Bu akordu kurullar yapmalıdır, bence yapılmaktadır da.
Kurulun tartışmalı döneminde görev aldınız?
Benim şanssızlığım tabi. Ben kurullarda görev almak istemedim, yıllarca almadım. Ama bünyemizde arkadaşlarımız sırayla kurul üyeliği yaptı. Ben kaldım. Biraz da bu göreve zorlandım açıkçası.
Kurulda ciddi bir dosya birikimi var sanıyorum.
Gündemler, sorunlar nedir, nerede yatmaktadır? Doğal SİT meselesi nedir, kentsel SİT'te ne sorun var? Narlıdere'deki kuşların konuşlanmasına çevredeki ağaçlar ne kadar etki yapıyor, deniz motoru ne kadar etki yapıyor. Bu bilgiler bende yok. Kurulun arkeolog üyesiyim. Dolayısıyla arkadaşlarım arkeolojik konularda görüşümü isteyecek. Çözümü akıl süzgecimizinden geçirip, bulabiliriz.
KURULUN YÜKÜ FAZLA
Bu görev işlerinizi aksatacak mı?
Aksatacak. Çünkü, İzmir büyük bir kent. Her türlü SİT'i olan bölge. Hızla büyümek, gelişmek, yenilenmek isteyen kent. Beraberinde getirdiği yoğun gündem var. O gündemin hazırlanması var. Dokümanı hazırlamak zaman istiyor. Şundan korkarım; bir tek kurul İzmir'de bu yükü taşır mı? İkinci bir kurul oluşturulmalı mı? Bu gerekiyorsa yapılmalı. Kuruldaki yük fazlalığı örneğin dosya sayısı ile sınırlanabilir. Denilebilir ki, 1000 dosya incelenecek. Bunun üzerinde dosya varsa, yeni kurul oluşabilir. 5 yıllık başvuru hala oralarda duruyorsa, o zaman insanların üzülmesi doğaldır. Bunu, insanlara olan saygıdan dolayı yapmamak gerekir. İnsanlar, bir yerin koruma altında mı, değil mi, bilmesi gerekir.
Bölgede bu nedenle belli çatışmalar yaşandı
Çatışma demek doğru olmaz. Tartışma olabilir. O da işlerin sürüncemede kalmasından dolayı. Yoksa; kararlar karardır. Kurullar aldığı kararlarda bence isabetlidir.
Başarılı olmanızı diliyorum.
İnsan, eski eser ve doğa bu üçü yanyana yaşayacaktır. Bunların üçü nasıl yanyana yaşayacak bunu da kurullar bir üslup içinde belirleyecektir. İnsansız eski eser, insansız doğa olmaz. Bazı yerlerde içiçe, bazı yerlerde seyrek yaşayacak. Açıklık, şeffaflık çevresiyle beraber meselelere ele alıp yaklaşırsa çok kolay olur.
3 milyon insanı bir kentten kovma şansınız bulunmadığına ve buna gerek de olmadığına göre ona göre çözüm planlanmalı.
Kimdir?
1939 yılında İzmir'de doğdu. 1959'da Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nde göreve başladı. 1964 yılında A.Ü. Arkeoloji Bülümü'nden mezun oldu. Almanya Heidelberg Üniversitesi'nde doktor ünvanı aldı. Atatürk Üniversitesi görev yaptı. 1979 yılında doçent ünvanını alan Bakır, 21 yıldır Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü'nde öğretim üyesi. 1981 yılından beri Urla Klazomenai Antik Kenti Başkanlığı'nı yürüten Bakır, halin üniversitede bölüm başkanı olarak görev yapıyor. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcılığı'nı da sürdüren Bakır, Alman Arkeoloji Enstitüsü Muhabir üyesi.