Yaşar AKSOY
Oluşturulma Tarihi: Nisan 06, 2008 00:00
Pasaport iskelesi ve iki fenerinin oluşturduğu peyzaj ile sevimli rıhtımı, koca İzmir'in en romantik nadir köşelerinden biridir. Hayalleri kışkırtan, insanı denizlere doğru iten bir büyüsü vardır. Rıhtımında çoğu zaman hayale dalarız.
PASAPORT'TA yine hayallere daldım. Özlemişim buraları.. Nice yıllarım bu rıhtımda geçmiştir.. Epey uzaktım buralardan, özlediğimi hissedince atlayıp otobüsle geliverdim şehre, sahildeki minik masalardan birine iliştim. Çayımı yudumlayıp, tesbihimi çekerken, yanaşan gemilere binen yorgun kalabalıklara, üzerimde uçuşan martılara, caddeden gelip geçen ahulara bakakaldım.. Yine hayallere daldım..
Uzak Asya'dan gelen kervanlarla, rıhtıma halat atmış Avrupalı yük gemilerinin buluştuğu efsanevi yüzyılları düşündüm. İskeleye yanaşmadan uzakta demirleyip, yolcularını sandallarla boşaltan Osmanlı'nın "Gülcemal" vapurunu düşündüm.. Sandala binip uzaktaki gemiye ulaşan ama gittiği Kabe'den geri dönemeyen büyük amcamız Kitapçı Nazmi Altınkalem'i düşündüm..
Pasaport meydanındaki büyük siyasi mitingleri düşündüm, Kore'ye giden Mehmetçik'lerin ailelerine el sallayışını yeniden gördüm sanki.. "6.Filo'ya Hayır" diyen gençlerin Amerikalı conileri denize atışlarını hatırladım.
UNUTAMADIĞIM RIHTIM
Kendi kişisel hikayemde, 12 Eylül'de kapatılan ve tam iskele karşısındaki CHP binasındaki heyecanlı günlerimizi, yıllarca gazeteden çıkıp akşam 20.45 son vapuruna binmeden önce, sahilde bir nargile veya bira içişimi, tiryakisi olduğum Liman Kahvesi, Haki Tonak'ın L'aventure Cafe'sini, İzmirliler Kahvesi'ni hatırladım.
Hiç şüphesiz, bir parkayı yağmurluk yapıp, sahildeki bir bankta, tıp-tıp yağmur altında ucuz çikolata ile cep kanyağı içtiğimiz eski sevgilimi düşündüm. O karamsar ve hüzün dolu günlerde yazdığım "Pasaport Feneri" şiirimi yeniden okudum.
Eski yıllarda bu rıhtımı, "mona lisa" gibi düşünürdüm.. Kah umut veren, kah hüzün saçan.. Bazen gülümsemeli, bazen ağlamaklı.. Korsan hayalleri, sis çanları, öksüz mavnalar, birbirine bakışıp duran iki gizemli fener, sadık nargilem, pulu olmayan tavlalara attığım zarların daima "hepyek" gelmesi gibi görüntüler benliğimi sarmıştı. Evi dağılmış, memurluktan istifa etmiş, demokrasisi kapatılmış ve bu kadırga mezarlığına düşmüş bir garip yolcuydum.. Pasaport'ta gün batarken gizli gizli ağlardım.
Şimdi ise, hayata daha ferah, iddiasız ve "matrak" tarafından bakıyorum. Bu yüzden aklıma geliveren üç tane eski Pasaport anımı, matrak oldukları için size anlatacağım.. Haaa, unutmadan.. Pasaport'a bir uğrayıverin, yarım saatte değişip başka bir insan olacaksınız.
İLGİNÇ OLAYLAR
1972'de Namık Kemal Akşam Lisesi'nde fizik-kimya öğretmeni idim. "Talat" isminde gündüzleri Körfez vapurlarında çımacı olarak çalışan çok terbiyeli, babayiğit bir öğrencim vardı. Derslerine yardımcı olur, 3 alınca notunu 5 yapardım. Talat, liseyi bitirdi, memur imtihanlarını başardı, kaptan ehliyeti aldı, sonunda körfez vapurlarında "Kaptan" oldu.
Yıllar sonra Karşıyaka'ya giden son 20.45 vapurunu kıl payı kaçırdım. Vapurdan beni izleyen Kaptan Talat, gemiyi fenerin oradan ustaca geri döndürdü, yeniden iskeleye yanaştı, yolcuların hayret dolu bakışları arasında ben gemiye atladım. Kaptan Köşkü'ne beni davet edip, çay ısmarlayan Talat, "Hocamı hiç geride bırakır mıydım?" dediğinde, gözümden iki gizli damla aşağılara inmişti.
12 Eylül'ün sıkıyönetimli döneminde, Liman Kahvesi'nin önünde güneş batarken çay içiyordum. Yanıma eski püskü kaptan üniformalı, bir gözü boş, isminin "Kör Kaptan" olduğunu söyleyen bir garip kişi yanaştı. Bira ısmarlamamı istedi, ardından on biramı içti, bende para bitti, geceyarısı oldu. Vapur, otobüs kaçtı. Kantar Karakolu'nun tam karşısında açıkta oturduğumuz için ciple önümüzden geçen sıkıyönetim görevlileri bize ilişmedi.
Kör Kaptan, sabaha kadar bana eski deniz savaşlarını anlattı, bazen Amiral Nelson oldu, bazen Barbaros oldu. Hayrettir ki, bira bittiği için, kadehine işeyip, yeniden içiyordu. Sabah olunca kaybolup gitti. Yıllar sonra, onun Rum kökenli bir "Beyoğlu Delisi" olduğunu öğrendim. Kendini kaptan sanırmış..
GARSON OSMAN
12 Eylül'de Pasaport'un karşısındaki CHP kapatılmıştı. Tüm cafcaflı delegeler, anlı şanlı parti büyükleri ortadan toz oldular. Partinin altındaki kahvemizin sembolü, şişman, "Osman" isimli bir garson vardı. Sonradan kahvemiz de kapatıldı. İşsiz kalan Osman, bir süre sonra Akdeniz Caddesi'nde bir kahveye girdi. Biz alışkanlıkla Osman'ın peşinden oraya damlamaya başladık. Bir gün celallenen Osman, bastı yaygarayı: "-Uleeen, nerde Ecevit'iniz, Sülüman Genç'iniz, Alyanak'ınız, cartınız, curtunuz?.. Osman'dan başka ortada dalgalanan bayrak kaldı mı, uleeeen?.. Alooo.. Ne konuşmuyonuz uleeen?..."
PASAPORT FENERİ
pulsuz tavla oynadığım mona lisa rıhtım
fırtınalı korsan türkülerine savrulduğum
imbat şiirim, vapurlar uçurtmam
sis çanları bulmacam, günbatımı kandilim
dirilir denizin aylasında çürümüş aşklarım
*
mavna hüznü yüklüdür ucuz nargilem
aylak kırlangıç yıkanır kanyak yağmurlarında
ansızın seni hatırlarım niçin yoksun
bir parka örter sahilde iki cesedi
göz kırpar yosma fenerim, dirilir serseriliğim
bilirim geri dönmeyen teknelerin öyküsü yosun
*
ne atsam hepyek
ne mırıldansam cenaze marşı
bu kadırga mezarına devrilmişim ben
benimki darağacında serüven
pasaport'ta gün batarken
Yaşar Aksoy
(Liman Kahvesi 1980)
Pasaport, hayalleri kışkırtan rıhtımdır
Pasaport rıhtımı, edebiyatı, şiiri, müziği sevenler için hayallere dalınan bir yerdir. Geçende özleyiverdim bu eski gözağrımı.. Bindim uzaklardan otobüse, damladım Pasaport'taki bir çay bahçesine.. Ne çok keyiflendim bilemezsiniz.. (Fotoğraf: Armağan Durkan)