Güncelleme Tarihi:
İzmir 5’inci Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada, sanıklar, avukatları ile Milli Savunma Bakanlığı avukatları hazır bulundu. Mahkeme Başkanı Orhan Kızıltaş, sanıklardan emekli tümgeneral Alaettin Parmaksız’ın öldüğünü söyledi. Sanıklar, savcının beraat yönündeki mütalaasına katıldıklarını ama gerekçesine katılmadıklarını; beraatın delil yetersizliğinden değil, CMK 223/2-b maddesinde belirtilen ’yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması’ nedeniyle esastan verilmesini istedi.
Avukat Erdoğan Özer, bu davanın TSK’yı çökertme, komplo ve kumpas davası olduğunu belirtip, bu komployu kuranlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep etti. Avukat Atilla Ertekin, "Burada yargılananların iyi insanlar olduğunu düşünüyorum. Ve hepsinin beraat edeceğine inanıyorum" diye konuştu.
"KOMPLOYU KURANLARDAN ŞİKAYETÇİYİZ"
Asker sanıklar, sahte belgelerle bu kumpası kurup hayatlarını karartan kişilerde, buna seyirci kalan sorumlulardan şikayetçi olduklarını belirtti. Sanık emekli albay Coşkun Başbuğ, yargılamanın başladığı 1’inci gün, 12’nci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Atilla Rahman’a "Er ya da geç biz bu davada beraat edeceğiz ve sizler de hesap vereceksiniz" dediğini anımsattı. Başbuğ, şu savunmayı yaptı:
"Dava biraz gecikti ama gecikmenin nedeni heyetiniz değil, gider ayak son ihanetini yaparak, ikinci idddianame hazırlayarak davayı uzatan 12’nci Ağır Ceza Mahkemesidir. Mahkemeniz adli yargılama yaparak maddi gerçeklerin ortaya çıkmasını sağladı ve bizler de hak ettiğimiz beraata kavuştuk. Savcının dün verdiği mütalaada her ne kadar ince kelime oyunları, hesapları yapmış olsa da genele baktığımızda bu davanın bir kumpas olduğunu belirtti. Sizlere iddianamede ’Pandora’ olarak sunulan ve akılla alay eden bu ’kutu’nun içinden pislikler çıkacağı, bu kutunun kumpas olduğu başından belliydi. Burada şüpheli ya da sanıklar pırıl pırıl, devletin yetiştirdiği subay ve astsubaylardır. Mahkemenin vereceği kararıyla bu kişilerin itibarını iade edeceğine güvenim tamdır."
KOMUTANDI, TUVALET TEMİZLEDİ
Sanık emekli deniz kurmay albay Bülent Kul, 30 yılı aşkın süreyle Deniz Kuvvetlerinde onurlu bir görev yürüttüğünü, Türk bayrağını büyük bir şerefle dalgalandırdığını, ama ne yazık ki dijital verilere dayalı sözde örgüt üyeliğinden 15 ay haksız yere tutuklu kaldığını söyledi. Kendisi gibi yüzlerce arkadaşının bu dava yüzünden benzer şeyler yaşadığını kaydeden Kul, şunları söyledi:
"Bana komutanım diyenler, cezaevinde ’abi’ demeye başladı, tuvalet bile temizledim. Asker ve komutanlarıma göğüs gerdim. Ancak daha acısı, bizlere yapılmanın ötesinde TSK’yı yıpratmak istediler. Bu iddianame kapsamında yaratılan tablo sadece bizlere değil TSK’nın itibarına yönelik yaratımıştır. Bu tablo vatana ihanet suçu teşkil edecek bir suçtur. Bizlere yapılan bu kötülükte pay sahibi olanların hala o üniforma içinde olmalarını sindiremiyorum. Söz konusu vatan ise bizlere yapılanları teferruattır. Suçluların ortaya çıkarılmasını istiyorum ve beraatımı talep ediyorum."
Muvazzaf asker öğretmen yüzbaşı Sanık Andaç Keskin, "Delil yetersizliğinden değil, üzerime atılı suçları işlemediğimden dolayı beraatımı talep ediyorum" dedi.
HAYATLAR KARARDI
Emekli kurmay albay Cengiz Naci Kutlu ise şöyle savunma yaptı:
"30 yıl deniz kuvvetlerinde görev yaptım. Bu dava sebebiyle emekli oldum. Arkadaşlarımın isyanına katılıyorum. Bu dava yüzünden çok mağduriyetler yaşandı, hala yaşayanlar var. İnsanların hayatları karardı. Arkadaşlarımız yurtdışında görev alabilecekken bu dava yüzünden yükselemedi. Bu kumpası kuranlar hakkında işlemler yapılırken TSK içinde bunlara yardım eden kişiler için de tedbir alınmasını istiyoruz. Bu destek olmasa, gerek üst kademede, komuta kademesinde, gerek alt kademede destek olmasa bu kumpas kurulamazdı, bu belgeler çıkarılamazdı."
Muvazzaf asker Erdal Şener, toplum vicdanında beraat ettiklerini belirtip, "Biz vatanımız için ölmeye yemin ettik. Çocuklarımız bizim yaşadığımız bu acıları yaşamasın, onların bekaası için, ülkemizin bekaası için bu örgütle mücadele edecek kararlar verilmesini talep ediyorum" dedi.
DEVLET KURUMLARINA GÜVEN KALMADI
Sanık Ömer Efe, deniz kuvvetlerinde planlamada görev yaptığını, görevi gereği devletin çok gizli planlarını hazırladığını kaydederek, "Gizli belge bulundurma suçuyla da burada yargılanıyorum. Ya burada yargılanmamam, ya da bu görevi yapmamam gerekir. İtalya’da görev yaptıktan sonra yurda dönünce bu suç isnat edildi. Bu suçlamalar bana isnat edilmeden önce devletine, ülkesine aşık bir subaydım. Hala ülkeme aşığım, ancak maalesef devletimin hiçbir kurumuna güvenemiyorum. Mücadele aslında yeni başlıyor, hem sizler hem bizler için. Yargı, TSK, TÜBİTAK’ta bu kumpas için kimler işbirlikçiliği yapmışsa, onlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep ediyorum" dedi.
İrfan Bulut, "Bu sahte dava yüzünden şanlı bir kurmay albay iken ordudan ihraç edildim, ardından göreve iade edildim. Şu an Güneydoğu’da çarpışmamız gerekirken, bu sahte dava yüzünden buradayız. Tam anlamıyla kumpas olan bu sahte davadan beraatımı talep ediyorum" şeklinde kavunma yaptı.
Sanık piyade yarbay Ümit Topaloğlu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı ve KOM tarafından yürütülen paralel yapı operasyonlarını anımsatıp, bu davada yargılanan 357 sanığın o soruşturmalar sonrası açılacak davalarda şikayetçi olması gerektiğini söyledi. Topaloğlu, "Sanık arkadaşlarımız madem bu kadar duyarlılar, cumhuriyet başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada taraf olmalarını, müşteki olmalarını talep ediyorum" dedi.
Sanık Narin Korkmaz da, "Başkanım söylenecek başkaca söz yok. Beraatımı talep ediyorum" dedi.
Mahkeme Başkanı Orhan Kızıltaş, sanıkların son sözlerini alınmasına devam edilmek üzere duruşmaya öğle arası verdi.
DURUŞMAYA DEVAM EDİLDİ
İzmir’de aralarında muvazzaf askerlerin de olduğu 357 tutuksuz sanık hakkında ’askeri gizli bilgi ve belge bulundurma’ suçlamasıyla açılan davanın duruşmasına öğlenden sonraki oturumla devam edildi. İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya sanıklar, avukatları ve Milli Savunma Bakanlığı avukatları katıldı. Son savunmlarını yapan sanıklardan, dönemin Diyarbakır Asker Hastanesi Baştabibi emekli Albay Ergün Özkan, son sözlerinde ilk sözlerinde ne söylediyse aynı şeyi söyleyeceğini belirterek, "İlk gözaltına alındığımda, savcıya, tutuklayan mahkemeye, özel yetkili mahkemeye, hepsine suçsuz olduğumuzu söyledik, kimse bizi dinlemedi. Bugün de suçsuz olduğumuzu beyan ediyoruz. Bu mahkemede bizi dinlediniz. Savcı mütalaasında bizim suçsuz olduğumuzu bildirdi, beraatımızı talep etti. TSK’nın en güzide subaylarının haince bir kumpasa gittikleri yönünde beyanlar var. Geldiğimiz aşamada, delillerin hepsinin düzmece olduğu, bu kumpas delillerin emniyet personeli tarafından bizzat adreslere yerleştirildiği ortaya çıktı. Kumpas ortaya çıkmıştır. 357 kişiden bir kişi dahi yüce mahkemeye saygısızlıkta bulunmadı, yaşadıklarımıza, içimizdeki öfkeye rağmen. Hiçbir zaman adalete olan saygımızı yitirmedik" dedi.
Salondaki Milli Savunma Bakanlığı avukatlarına seslenen Özkan, "Bu dava burada bitecek mi? Bitmemeli. Devletin en gizli belgeleri burada ortaya saçıldı. Bunu buradaki 357 kişi yapmadı. Bunu bu kumpası kuranlar yaptı. Birileri TSK’nın dışına çıkardı. Hain birileri var. Ve bu hainliği buradaki insanların yapmadığı ortaya çıktı. O hainlerin bulunması gerekiyor.
Silahlı kuvvetlere sormak istiyorum; hala içinizde o kumpası kuranlara sahip çıkmaya devam mı edeceksiniz? TSK’nın, Milli Savunma Bakanlığı’nın bunu sorması lazım. Bu belgeleri kim çıkarttı, bunun ortaya çıkarılması lazım. Bu hain kumpasın parçası olan, şerefli personeline sahip çıkmayanların cenazesi kaldırılırken ’hakkımızı helal etmiyoruz’ diyen bizler olacağız. Bunları yaşamış bir insan olarak son söz hakkımda mahkemenize gösterdiğiniz adil yargılamadan dolayı teşekkür ediyoruz" diye konuştu.
Sanık Tamer Nalbant da birinci ve ikinci iddianame kapsamında üzerine atılı tüm suçları reddettiğini ve beraatını talep ettiğini söyledi. Diğer sanıklar da, suçsuz olduklarını, bir kumpasa kurban edildiklerini, kumpası kuranlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istediklerini belirterek, delil yetersizliğinden değil, esastan beraatlerini talep etti.
KARAR 26 ŞUBAT’TA AÇIKLANACAK
Mahkeme Başkanı Orhan Kızıltaş, sanıklardan Türk Ceza Kanunu’nun 327 ve 324’üncü maddeleri kapsamında yargalanan ve haklarında 5 yılı aşkın hapis cezası istenen sanıkların, hükmün açıklanacağı sırada, yasa gereği duruşma salonunda bulunmasının zorunlu olduğunu belirterek, bunların isimleri saydı. Ardından hükmü açıklamak üzere, duruşmayı 26 Şubat Cuma gününe erteledi.