Mülteci anlaşmasına karşı uluslararası dava

Güncelleme Tarihi:

Mülteci anlaşmasına karşı uluslararası dava
Oluşturulma Tarihi: Ocak 05, 2016 14:39

TÜRKİYE’nin Avrupa Birliği ile büyük kısımı ülkelerindeki iç savaştan kaçan Suriyeli mültecilerden oluşan göçmenlerin AB ülkelerine akınını kontrol altına almak için, birlikte çalışma ve işbirliği yapma konusunda Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da katıldığı zirvede vardığı uzlaşma mahkemelik oldu.

Haberin Devamı

İzmir’de kurulan Ana Yaşam Vakfı (AYVA) ve STOP Platformu, göçün AB sınırlarında durdurulması ve Türkiye’de bloke edilmesi anlayışı kapsamında idari ve siyasi çözümler de içeren önlemlerin yetersizliğinin tespiti ve içtihadi kararlar yaratması talebiyle Avrupa Birliği Adalet Divanı’na başvurdu.

İzmir’de kamuoyunun yakından tanıdığı çevre konularında açtığı davalarla tanınan Avukat Senih Özay, aile fabrikasında sanat okulu açan, hissedarı olduğu arsaya gökdelen yerine 8 katlı mevcut imarın uygulanması için dava açmasıyla tanınan işadamı Mehmet Refik Soyer, gazeteci Feyzi Hepşenkal, Avukat Murat Fatih Ülkü’nün kurduğu Ana Yaşam Vakfı (AYVA) ve STOP adına verdikleri sivil toplum platformu ilk faaliyetlerini yaptı.

İzmir Barosu toplantı salonunda basın toplantısı düzenleyen AYVA-STOP temsilcileri mülteci sorunuyla ilgili AB Konseyi ve AB Komisyonu’na çağrıda bulundu. Gazeteci Feyzi Hepşenkal okuduğu açıklamada "Mülteci meselesi, herşeyden önce insan hakları meselesidir. Suriyeli mülteciler sorununu, mültecileri Türkiye’de bloke ederek çözemezsiniz. Mültecilerin yarattığı sosyal ve güvenlik ile ilgili sorunları Türkiye’nin üstüne yıkma düşünceniz, meseleyi anlamadığınızı, büyük bir yanılgı içinde olduğunuzu gösteriyor. Mülteci akınının böyle durduramazsınız. Suriyeli mülteci sorununun Türk yurttaşlarının vize serbestisi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin AB üyelik süreci ile bağlantılı hale getirmeniz ahlakı açıdan sorunludur. İnsan yaşamı üzerinden oluşturmak istediğiniz bu çerçevenin, AB değerlerinin uzun yıllar içinde yarattığı pozitif algıya zarar verdiğini görmelisiniz" dedi.

ULUSLARARASI MEVZUATA AYKIRILIK VAR

Hepşenkal, mültecilerin en son örneği Ayvalık ve Dikili’de yaşanan faciada olduğu gibi Ege ve Akdeniz’de çırpına çırpına can verdiğini, göz göre göre insanlığın boğulduğunu söyledi. AB’nin ise süren düzensiz göçün AB sınırlarında durdurulması ve Türkiye’de bloke edilmesi anlayışını benimsediğinin görüldüğünü belirten Hepşenkal, "Uyarıyoruz: Sergilenen yaklaşım 28 Temmuz 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin (Cenevre) sözleşmesine, Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin 1967 protokolüne, BM Mülteci Yüksek Komiserliği’nin, uluslararası hukukun emredici bir kurala olarak kabul ettiği ’Geri göndermeme’ ilkesine, 10 Aralık 1948 tarihli BM Genel Kurulu’nun kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 14. maddesinin 1. fıkrasına, 4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da kabul edilen İnsan Hakları’nın ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 2. maddesine aykırıdır" dedi.

Mevcut hukuk geliştirilmeden, insanileştirilmeden, demokratikleştirilmeden idari ve siyasi olarak alınmak istenen önlemlerin sıkıntılar yaratacağını belirten Hepşenkal, "Bu nedenle siyasi yöneticilerin bulduğu yetersiz çözümü irdeleyip, içtihadi kararlar yaratması düşüncesi ve talebiyle Avrupa Birliği Adalet Divanı Başkanlığı’na başvuruyoruz. Başlattığımız süreçte, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, gazeteciler, hukukçular başta olmak üzere herkesi dayanışmaya çağırıyoruz" dedi.

Avukat Senih Özay ise Avrupa’nın mülteciler nedeniyle şoka girdiğini söyledi. Özay milyonlarca mültecinin Avrupa’ya gelmemesi için 28 ülkenin Türkiye ile anlaşmaya yöneldiğini belirterek "3 milyar Euro verelim. Bir de vize kolaylığı sağlayalım, mülteciler sende kalsın anlaşmasına yöneldiler. Başbakan Davutoğlu ile de anlaştılar. Biz de uluslararası mahkemeye başvurmak için Türkçe ve İngilizce dilekçe yazdık. Ümitliyiz. Bakarsınız, mülteci sorunun çözümünde önemli bir karar çıkar" dedi.

AB ÜLKELERİNE EŞİT DAĞILIM ÇÖZÜM OLABİLİR

Avukat Murat Fatih Ülkü, AB ile Türkiye’nin vardığı anlaşmada diplomatik ve süslü lafların arkasına gizlenmiş gerçekler olduğunu söyledi. Ülkü, "Türkiye’nin mültecileri sınırları içinde bloke etmesi AB değerlerine yakışmıyor. Türkiye’nin geri kabul anlaşmasından doğan yükümlülüklerini yerine getirmesi halinde Ekim 2016’dan itibaren vize serbestisine başlayabileceği gibi konular anlaşmanın içeriğinde bulunuyor. Biz konunun insan hakları meselesi olduğunu düşünüyoruz. Uluslararası mevzuata bu anlaşma koşullarının uymadığını düşünüyoruz. Adalet Divanı içtihadi kararlar verebilir. Örneğin mültecilerin AB ülkelerine eşit dağılımı gibi sonuçlar çıkabilir diye umuyoruz" dedi.

Mehmet Refik Soyer, AYVA’nın açılımının Ana Yaşam Vakfı olduğunu, ana yaşamın desteklenmesi geliştirilmesi için kurduklarını söyledi. İki temel hususta çaba göstereceklerini, ilkinin hukukta evrensel boyutlarda mücadeleleri olacağını belirten Soyer, öte yandan da gençlerle, iletişimi ve demokrasiyi üst kademeye çıkarmak için etkinlikler yapacaklarını söyledi. AYVA’nın aynı zamanda kimsenin ayvayı yemesine izin vermeyecekleri ikincil anlamı da olduğunu belirtti. Bir sivil toplum platformu olarak kurdukları STOP’un ise bugünkü konu olan mülteci sorunu gibi konuları gündeme getirmek için faaliyetlerde bulunacağını dile getirdi.

AYVA/STOP’un Avrupa Adalet Divanı Başkanlığı’na yaptığı başvuruda karşı taraf olarak Avrupa Birliği Komisyonu ve Avrupa Birliği Konseyi yeraldı. Dilekçede Başbakan Ahmet Davutoğlu AB Konseyi Başkanı Donald Trusk ve Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Clauda Juncker’in basın toplantısı ve ortak bildiri metninde yeralan "Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması’nın 2016 Haziran ayından itibaran tam olarak uygulanması" yönündeki tarafların irade açıklamalarının, Suriye’de yaşanan kriz nedeniyle, yoğunlukla Türkiye’nin ve kısmen de AB’nin önemli düzensiz göç dalgaları ile karşılaşması gerçeğine karşın alınan/alınacağı iddia edilen önlemlere dikkat çekildi. AB iç hukuku, evrensel hukuk kurulaları ve insan hakları temelinde, idari ve siyasi olarak alınmak istenen önlemlerin, mevcut hukuk geliştirilmeden, insanileştirilmeden, demokratikleştirilmeden çözülmesinin sıkıntılar yaratacağı ve hukuk anlayışının, adaletin, gelişmesi yerine aşağı çekici bir etki bırakacağı, bu bakımdan, hukukun siyasi yöneticilerin bulduğu böylesi çözümü irdeleyip içtihadi karalar yaratması düşüncesi ve talebiyle yetersizliğinin tespite ve gereğinin yapılması (gerekli önlemlerin alınması konusunda ilgili talimatların verilmesi) yönünden karar verilmesi talep edildi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!