Güncelleme Tarihi:
TOPLANTININ sonlarına doğru, tam konuşurken muzipçe kulağıma eğildi ve 'Miko’ya gidelim' dedi. O anda cevap verme olanağım yoktu, zaten beklemiyordu. Esin’le birbirimiz için karar verecek kadar eski ve iyi dostuz. Yemek daveti alınca karnımın acıktığını hissettim. Sonunda toplantı bitti. Birlikte çıktık. Miko, ismini çok yakın arkadaşlarımdan sık sık duyduğum ancak bu güne kadar gidemediğim bir yer.
KIBRIS Şehitleri Caddesi’nden yürüdük ve hemen hepsi birbirine benzeyen sokaklarından birine, 1452'ye girdik. Miko Siesta Cafe, kalabalık gecelerinden birini yaşıyordu. Can simitlerinin, gemi malzemelerinin ilginç bir hava verdiği, tahta masa ve sandalyeleriyle sıcacık bir yer Miko. Kapının hemen girişinde üzerine her an oynanmaya hazır satranç takımının durduğu , mumu sürekli yanan bir masa var. Esin, Can Yücel’in Miko’ya sık sık geldiğini ve o masaya oturduğunu anlattı.
ALT katta kendimize 2 kişilik bir masa bulduk. Üst katı da merak ettiğim için, el yıkama bahanesiyle çıktım. Üst katta gençler çoğunlukta. Kulağı küpeli uzun saçlı bir delikanlıyla kısacık saçlı kız arkadaşı punk giyimlerinin aksine derin bir romantizmin sarhoşluğunu yaşıyor. Kalabalık bir grup neşeyle konuşup gülüşüyor. Herkesin keyfi yerinde yani.
AZ sonra aşağı iniyorum. Masamız hazırlanmış. Deniz mavisi seramik yemek tabakları çok hoş. Esin, mönüye bakmaya gerek olmadığını belirtiyor. Eh öyle diyorsa öyledir. Fazla beklemeden salatamız ve çok şirin bir sepette esmer ekmeğimiz geliyor. Salata, marul, domates, salatalık, turşu, közlenmiş biber, kırmızı fasulye, maydanoz, dereotu, roka, haşlanmış mısır, soya filizi, zeytin yağı, soya sos, limon suyu, ahtapot ve karidesle hazırlanmış. Bir lokma alıyorum, tam ağzıma layık. İkinci sürpriz az sonra masamızda. Kalamar dolması. En son Cunda’da yemiştim ve yemeyeli bir yıl oluyor. Kalamar dolmasıyla hasret giderirken, Miko’nun çok sevilen spesiyallerinden biri geliyor masamıza. 'Miko Rüyası'. Şarapta pişmiş deniz ürünleri ve beşamel sosla hazırlanmış krep. Esin ile bölüşüyoruz ama tabağın bana yakın olmasından yararlanıp kendime biraz iltimas geçiyorum. Sonradan da çok iyi yapmadığımı anlıyorum. Çünkü gecenin esas yemeği Papalina. Cunda’nın o tadına doyulmayan, minicik gümüş balıkları. O kadar güzel kızartılmışlar ki. Çatala bile gerek görmeden atıştırmaya başlıyorum.
YEMEĞİMİZİ tiramusu ile bitiriyoruz. Tiramusu, tazecik. Ev yapımı gibi. birlikte masamıza, Miko’nun işletmecisi Cenap Bey geliyor. Esin’in eski arkadaşı. İlk karşılaştığınızda çok eskiden beri tanıyormuş duygusu yaratan ender insanlardan. Keyifle yediğimiz tatlı ve onun hoş sohbeti gecemizi unutulmaz kılıyor. Söz bir ara cafeye adını veren Miko’ya geliyor. Miko, bildiğim kadarıyla iri bir deniz kuşu. İşletmenin sahibi, mönünün kapağında Miko’yu şöyle anlatmış:
'Beyazdı/ Bulutlardan daha beyaz/ Deniz kuşlarının en duyarlısı/ Özgürlüğüne en düşkün olanı/En güzel oydu; Miko/ Cinsiyeti yoktu/ Kadın erkek herkesi etkilerdi/ Miko’yu görenler/ ilk sevgililerini anımsardı.
MİKO Siesta Cafe, ödediğiniz her kuruşu sonuna kadar lezzet olarak geri alabileceğiniz bir yer. İsterseniz mükellef bir yemek yersiniz, ya da dünya kahveleri eşliğinde Miko Patisseri'den dilediğinizi seçersiniz. Ya da bir sabah, bal kaymak, peynir çeşitleri, sahanda yumurta, kekikli zeytinyağlı domates, salatalık, zeytin, limitsiz çay ve kahveyle mandra kahvaltısı yapabilirsiniz.
UNUTMADAN, Miko’nun mönüsünü incelerseniz, başka yerde bulamayacağınız, pek çoğu Cenap Bey’in Midillili annesinin mutfağından çıkma lezzetlerle karşılaşacaksınız. Tümü de denemeye değer.
TELEFON: 421 02 31- 422 42 35