Güncelleme Tarihi:
YILLARDIR her fırsatta Türkiye için ‘‘Küçük Amerika’’ tanımlaması yaparız. Özal ekonomisinden sonra yoğunlaşan tüketim eğilimi bu görüşü doğruluyor. Ama hepsi bu kadar.
TİCARET Odası'nın ‘‘İzmir Kampanyası‘‘ başlatmak amacıyla ABD’ye giden heyetinin bir üyesi olma şansını yakaladım. Yeni Dünya'yı ilk ziyaretim. Hayranlıkla, hayal kırıklığı arasında gel - git yapılan on gün. Hayranlık, çünkü insanları mutlu etmek için mükemmel bir sistem var karşınızda. Hayal kırıklığı, çünkü pekçok şey filmlerde gördüğümüz kadar iyi değil.
İLK durağımız ‘‘imparator’’ lakaplı New York. Binlerce ışık, gökdelenler, sınırsız gece yaşamı, evsizler, müzik. Aykırılıkların ve aşırılıkların başkenti. Türkiye'de nereye baksan tarihi eserse, New York'ta shopping center. Yüzde 80'i zenci, kalanı sarı dahil çeşitli ırklar. Gerçek Amerikalılar mı? Sanırım biz geliyoruz diye şehri boşaltmışlar. Rehberimiz Güven Barış Yüksel merakımı gideriyor: ‘‘Metro çıkışları ve havaalanında etrafı şaşkın seyreden sarışın, mavi gözlü insanlar görürseniz, işte onlar Amerikalı.’’
İLGİNÇ noktalar dikkatimizi çekiyor. Kentin kalbinin attığı Manhattan'a gelirken geçilen zenci mahalleleri. Bir yandan sefaletin kol gezdiği bu bölgeler, diğer yanda zaman zaman limuzin sayısının normal otomobil sayısının üzerine çıktığı kent merkezi, ilginç bir tezat oluşturuyor.
ETNİK gruplara paralel yaşam, müzik ve mutfak kültürüyle de kendini dışa vuruyor. Özetle ‘‘Gökdelen Ormanı’’ olarak adlandırılan bu kentte, 24 saat dolu dolu yaşamak zor değil. Aksine çok da keyifli. Herşeyin büyük düşünüldüğü yeni dünyada, porsiyonlar bize göre üç kişilik. Bardaklar dev boyda. Önce ağzına kadar buz, boşluklara su. Buz istemediğinizi söylerseniz, size uzaylı gibi bakmalarına şaşırmayın.
ÇILGIN YAŞAM
İKİNCİ durağımız Miami’de karşımıza çok farklı bir ABD çıkıyor. Sibel Can'ın tutkusunu kenti yaşarken anlıyorsunuz. Kentin karakteristiği de başladığımız yerden çok farklı. New York'taki hızlı hayata taban tabana zıt Miami, Çeşme rehavetini aratmıyor. Güneş battıktan yeniden doğuncaya kadar süren çılgın geceler yaşam tarzı. Latin nüfusun yoğun olduğu kentte İngilizce dışında dil bilmiyorsanız, mahsur kalmanız işten değil. Gitmeden önce İspanyolca birkaç cümle öğrenin derim. Bize benziyorlar. Belki de bu yüzden Türklerin İspanyolca bilmemesi şaşırtıyor onları. Miami bir rüya şehir. 80 kilometre sahile sahip kentte aklımın yarısının kaldığını, dahası döndüğümden beri daldığım hülyalardan kurtulamadığımı söylersem, sanırım fazla abartmış olmam.
KURALA UY ÖZGÜR OL
ABD bir özgürlükler ülkesi. Ama özgürlüğü elde etmek de o kadar kolay değil. Kişiler yok toplum var. Ben en çok trafikten etkilendim. Belki de yollarımı kan gölüne çeviren, ocak söndüren trafik canavarı ülkemin en büyük sorunları arasında yer aldığı için.
ALEXANDER & Troy Tours'tan Barış Yüksel'in rehberliğinde bir jeep kiralıyoruz. Dört kişiyiz, rotamız Key West. Miami'nin en alt noktasından okyanusa doğru inci taneleri gibi sıralanmış 45 mercan adası birer köprüyle birbirine bağlanarak en uç noktayla 155 millik bir yol oluşturuyor. Yani 225 kilometre. Uzunluğu 8 mile ulaşan köprüleri görünce, Konak'ı Karşıyaka'ya bir köprüyle bağlayamadığımıza yakınıyorum. Yolda bizden başka araç yok, hız sınırı ise sadece 55 mil. Radar falan da görünmüyor. Arabayı kullanan Barış'a ‘‘Önün arkan boş, gazlasana’’ diyorum, gülüyor, ama hız sınırını asla aşmıyor. Yolda bir market önünde duruyoruz. Susuzluğumuzu buz gibi birayla gidereceğiz. Boşalmış kutuyu yanıma almak istiyorum. Arabada küllük olarak kullanacağım. Şiddetle itiraz ediyor. Çünkü arabalarda bira dahil, alkollü içkiler sadece kapağı hiç açılmamışsa bulundurulabiliyor. Ya alkollü araba kullanmak? Polis anında el koyuyor ve otomobiliniz değeri ne olursa olsun belediye mülkiyetine geçiyor. Son bir nokta daha. Jeep'i parkedip, parkmetreye bir saatlik bozukluk atıyor ve yemeğe gidiyoruz. O da ne, bir saatin dolmasına birkaç dakika kaldı ve bizim yemeğimizin bitmesi en az çeyrek saat daha alır. Barış fırlıyor yerinden, koşup parkmetreye birkaç sent daha atarak geri dönüyor.
KURALLAR sadece trafikle ilgili değil tabii, ama en yanık olduğumuz konu olduğu için bundan örnek verdim. Kısacası kapitalizmin en vahşisinin yaşandığı Amerika'da herşey insanların mutluluğu için dizayn edilmiş. Boşuna kendimize bakıp, ‘‘Küçük Amerika olduk’’ diye öğünmeyelim. Daha katedilmesi gereken çok uzun bir yolumuz var.