Güncelleme Tarihi:
Ah benim liberal kafam
Ortaokul yıllarında; bir masanın etrafında toplanır beyin fırtınası yapardık.
Fikrimi anlatmak, savunmak zorundaydım, karşımdakini de sonuna kadar dinlemek... O günleri hatırlıyorum; bazen hararetli tartışmalar olurdu. Dişimi sıktığım günleri bilirim, ama gösterdiğim sabrı karşımdaki insandan da beklemeyi o dersler hep öğretti bize...
Saint Joseph’in katkısını, kişiliğimizde iz bırakan o özelliklerini hiç unutmadım o yüzden...
“Müzakere” dersi; şunu da öğretti bize...
İkna etmeyi ve ikna olmayı...
Hayatın kazanmak ve kaybetmek üzerine kurgulanmadığını...
Teşvik etmenin, takdir etmenin önemli olduğunu, gerektiğinde kabul edip özür dilemenin büyüklük olduğunu...
Yüksek sesle düşünmenin iyi bir şey olduğunu, herkesin hata yapma şansının olabileceğini...
Beyin fırtınasının bir dolu fırtınasına benzemediğini...
Böyle yetişince, olaylara böyle bakınca...
Benim liberal kafam; ne yasak dinledi bugüne kadar, ne de özgürlüklerin sınırlandırılmasını...
“Kim söylüyor” yerine; “Ne söylüyor...” diye bakmanın doğruluğuna inandım.
Öyle de yaptım; ne söylüyor, ne istiyor, ne bekliyor diye sorguladım hayatı, olayları...
Bunları talep ederken; hangi yöntemleri kullanıyor, hangi şartları koyuyor, nasıl bir yol haritası izliyor.
Türkiye’nin büyük problemlerine bakarken de, hayatımdaki dönüm noktalarını aşarken de, bu bakış açısı bana hep yardım etti. Kaybederken de kazanılabileceğini yaşayarak gördüm.
Neden böyle bir başlangıç yaptım bugün...
Çünkü Kürt meselesine de bu açıyla yaklaştım hep...
Eli kanlı terör örgütüyle Kürt kökenli kardeşimin taleplerini karıştırmamak gerektiğine inandım.
Siyasi rant peşinde koşup Kürt kardeşlerimi kullananlara karşı çıktım.
Kürt kardeşimin isteklerini dinlerken, şunu da söylemeyi ihmal etmedim.
“Hep Diyarbakır’dan bu meseleyi konuşuyorsunuz, ya İzmir, Ege ne düşünüyor diye sorguladınız mı? Güneydoğu’nun taleplerini anlatırken; Ege’nin taleplerini de düşündünüz mü?”
Her zaman madalyonun bir diğer bir yüzü vardır.
Nerede durduğuna, nereden baktığına bağlıdır bazı olayları yorumlamak...
O yüzden...
Kürt meselesine en iyi yaklaşımı İzmir’den bakarak yapabilirsiniz.
Böyle bir şansınız var.
Çünkü İzmir size daha objektif kalmayı tavsiye edebilir; olaylara daha soğukkanlılıkla, demokrasi içerisinde, olgunlukla deneyimleriyle, batı standartlarıyla tavsiyelerde bulunabilir.
Bazen bu bakış; bu duruş her şeyin akışını değiştirir.
Kürtçe Hamlet İzmir’de
11 Aralık Salı günü İzmir önemli bir etkinliğe evsahipliği yapacak. Fuar’daki İsmet İnönü Sanat Merkezi’nin 800 kişilik koltuğunda oturanlar, Kürtçe Hamlet izleyecekler. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, İzmir’e küçük bir grupla gelecek. Hamlet galasını Diyarbakır’da yapmıştı, ikinci adresi Ankara olmuştu. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Kürtçe “Hamlet” oyununu çok başarılı bulmuş ve şöyle konuşmuştu.
“Yerel motifler oyuna yerleştirilmiş ve Hamlet, sanki Cizre Botan halkından bir hikaye gibi anlatılıyor. Demek ki sanatın dili öteki dillerin hepsinden daha fazla insanları bir arada buluşturabiliyor ve dünyayı yaşanılabilir, katlanılabilir, dayanılabilir kılıyor...”
Günay haklı; tiyatro da bu motifleri en iyi ortaya koyan sanat dalıdır.
Ben sanatın diline hep inandım.
Nece olursa olsun...
İster Türkçe, ister Kürtçe, ister İngilizce...
Silah yerine sanat olsun...
Sanatla birlikte spor olsun...
Kimler oynuyor?
Diyarbakır Büyükşehir Tiyatroları oyuncuları İzmir 1. Tiyatro Festivali’nde 11 Aralık Salı günü İzmir Büyükşehir Belediyesi İsmet İnönü Kültür Merkezi Sahnesi’nde saat 20.30’da izleyiciyle buluşacak. Oyunda, Hamlet’e Yavuz Akkuzu ruh verdi. Özcan Ateş, Elvan Koçer, Mesut Erenol, M. Emin Yalçınkaya, Serdar Geren, İsmail Oyur,
Rojda, Gülseven Medar ve Ali Tekbaş’ın rol aldığı oyunu, İngilizce’den Kürtçe’ye Kawa Nemir çevirdi. Diyarbakır’da bir aileyi canlandıran Leyla Batgi ve Vural Tantekin’in anlatıcılığında dile gelen hikaye Danimarka Sarayı’nda geçiyor.