Küçük dünyaların büyük umutları

Güncelleme Tarihi:

Küçük dünyaların büyük umutları
Oluşturulma Tarihi: Kasım 10, 2013 01:15

BİR çocuk düşünün. Oyuncağına sımsıkı sarılmış, yüzünde gülümseme.

Haberin Devamı

İncecik bileğine bir kateter takılı, çünkü bulunduğu hastane odasında az önce serum takıldı. Bugün ağlamadı. Çünkü akşama oyun var. Ablalar, abiler gelip renklendirecek yaşamı. Oyuncaklar, giysiler, kitaplar getirecek. Onlar küçük dünyaların büyük umutları. ‘Mutlu Olalım Projesi’nin “yüce gönüllüleri”... Başlarında Özlem Abla. Özlem Şengir Arman, 13 yıldır Ege Üniversitesi ve Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nin kapılarını aşındırıyor. İlk başta sunabileceği tek şey makarnadan kolyelerdi. Ama destek çoğaldı ve şimdi 40 kişi ile çocukları mutlu ediyor. Çabaları övgüye değer görüldü ve 40 arkadaşıyla “Fark Yaratanlar” ödülüne layık görüldü. Mutlu Olalım’ı ondan dinleyelim...

Küçük dünyaların büyük umutları

Haberin Devamı

Herkes yapıyor sanıyordum

Projeniz nasıl başladı?

- Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden yeni mezun olmuş, çalışıyordum. Öğrenciyken çocuk animasyonu yapmıştım. Mezun olunca çok sevdiğim çocuklardan uzaklaştım. Sonra animasyon bilgilerini kullanmak istedim. “Hastaneye gideyim, oradaki çocuklara oyun oynatayım” dedim. Bana o kadar doğal geliyordu ki, herkes yapıyor sanıyordum. Başlangıçta izin süreçleri biraz zordu. Dert yandığım bir arkadaşım babasının hastanede hekim olduğunu ve evden 06.30’da çıktığını söyledi. Gittim kapının önünde bekledim ve koşar gibi yürürken anlattım. Bana döndü “Kaç para istiyorsun?” dedi. “Parasız” dedim. “Gel o zaman” dedi. Sağolsun, bir daha sorun yaşamadım. Ege’yi bu şekilde hallettik. Behçet Uz’un izni de dil kursunda tanıdığım bir hekim sayesinde gerçekleşti.

İsmini nasıl buldunuz?

- Bir arkadaşımla bu işin felsefesi üzerine sohbet ediyoruz. Zorluklarını konuşuyoruz. “Mutlu edemeden mutlu olamayız ki” dedik. Sonra da isim kendiliğinden bulundu.

İlla ajitasyona gerek var mı

Gönüllü dağılımınız nasıl?

- Yaşları 18-55 arasında değişiyor. 3 erkek var, gerisi kadın. Anneler çok duyarlı. Ancak illa annelik üzerinden empati kurmak gerekmiyor. Örneğin ben anne değilim. Aslında çoğumuzun acı hikayesi yok. İlla ki bir ajitasyona gerek var mı? Normali bu değil mi?

Haberin Devamı

Küçük dünyaların büyük umutları

Öyle ama bu yükü kaldıramayıp gidenler olmuyor mu?

- Ben de ilk başladığım zamanlar birkaç ay kaçtım. Vicdan azabıyla eninde sonunda döneceğimi biliyordum. Başladıktan bir yıl kadar sonra bir çocuğun vefatını da öğrendim ama şöyle düşündüm: “Sen o zaman kaç. Sonra diğer çocuklar ne olacak?” Beni bu sorular tuttu. Ben de insanım. O çocukla duygusal ilişki kuruyorsun ve üzücü sonuçlar bir diğeri için enerjini elinden almamalı. Düşünsene bazı çocuklar oyun günü hastaneye geliyor, oradan nefret ettiği halde…

O çocuğun şiirini bilmeyecektik

Deneyimlerini gönüllülere aktararak daha az zorlanmalarını sağlıyorsun.

Haberin Devamı

- Onlar hassas oldukları için oradalar. Tabii ki etkilenecekler, robot değiller. O yüzden anne-babalarla fazla samimiyet yok. Bunun dibi yok çünkü. Ama hayata pozitif bakmak öğrenilen bir şey. Bir odaya gidiyorsun çocuğun durumu kötü. Ama öbürüne de gidip “N’aber canım” diyor ve sıfırdan başlıyorsun. Bu öğreniliyo. Ben de ilk başladığımdaki Özlem değilim. Bir çocuk vardı, 23 Nisan’da şiir okumakmış en büyük isteği. Bunu gerçekleştirdik. Sonra kötü haberini aldık. Gitmeseydik o çocuğun şiirinden kimsenin haberi olmayacaktı. Kimse onun böyle bir şey istediğini bilmeyecekti. Bu da güzel değil mi?

Küçük dünyaların büyük umutları

Haberin Devamı

Peruk kardeşliği

O zaman güzel hikayeleri dinleyelim...

- Mesela bir çocuğa ilk ‘milk shake’ içirmiştik, o kadar eğlendik ki. Acısı hafifledi daha ne olsun? Bir keresinde de 16 yaşında biri doğal sarı peruk istemiş. Tam ergen işte… Maşa yapacak saçına, hakkı… “Bulamayabiliriz” dedim. Çünkü 700-800 TL’yi bir çocuğa harcamak haksızlık olur. Ama Facebook’ta yazdım. Bir kadın gönüllü oldu. Doğum günü de yaklaşıyor. Kadın peruğu direkt adresine gönderdi. Bu çocuk Almanya’ya gidecekmiş, hastalık çıkınca gidememiş. Rüyasında havaalanında beni görmüş ve o sırada babası uyandırıp koliyi gösterince bizden geldiğini hemen anlamış. Ben de bunu peruğu alan kadına yazdım. Tüyleri diken diken olmuş. Çünkü kadının annesi de kansermiş ancak saçları dökülmemiş. Rüyasında kadından peruk istemiş. Kadın da bundan etkilenip bize ulaşmış. Böyle güzel tesadüfler de yaşıyoruz anlayacağın.

Haberin Devamı

Bir de bir çocuk yine peruk istedi. Başka biri “Ben hastaydım iyileştim, peruğumu size vereyim” dedi. Onunla Bostanlı İskele’de buluştuk. Kızı gördüm bir dakika sonra tanıdım, bizim belgeselde oynayan kız. Saçı çıkınca siması değişmiş. Kucaklaştık. Ankara’da bir üniversiteyi kazanmış. O kadar mutlu oldum ki…

Yardımlarınızı biraz anlatır mısın?

- Yılbaşı ya da bayram gelirken kendi içimizden çıkarıyoruz artık şovları. Yazsa kıyafet, kışsa oyuncak daha çok yataklarında vakit geçirebilecekleri kırtasiye malzemesi filan veriyoruz. Tabii bunların hepsi bağış ve gönüllülük üzerinden.

PARAM MAKARNAYA YETİYORDU

Bu proje sonuçta bir maliyet gerektirmiyor mu?

- Tabii başlarda para da yoktu. Çocukluktan kalma pastel, suluboya ne varsa topladım. Makarnadan kolye yapıyordum onu çok sevdiler. Kolumun altına top sıkıştırıp götürdüğüm de oldu. Tek başıma aylarca gittim. Bir gün Cerrahi’deki çocuklara sordum “Başka gelen ablalar var mı?” diye. “Tek sen varsın” dediler. Öylece kalakaldım. “Buradan bir daha gidemem ki artık” dedim. Çoğu zaman tek maliyetimiz insanların kendi cebinden yol paralarını karşılaması. Bir el işi aktivitesinin ne kadar masrafı olur ki? Gönüllülerin tanıdığı müzisyen, tiyatrocu konuklarımız oluyor ancak biz de işi şansa bırakmadan interaktif oyunlar öğreniyoruz. Ben bu yüzden enstrüman çalmayı bile öğrenmek istemiştim. Ama hepimizin ortak yeteneği var, çok güzel göbek atıyoruz.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!