Güncelleme Tarihi:
BİR kentte doğmak ve oturmak, o kentli olmaya yetmez. Özele indirgersek, İzmir'de doğmak ve oturmak, gerçek anlamda İzmirli olmaya yetmez. Bunun için, İzmir'in kent kültürüne, kentin kimliğinin korunmasına mutlak katkıda bulunmak gerekir. Bu konuya şunun için girdim. Atadost Yayıncılık, İzmir İzmir adında bir dergi çıkarıyor. 2 ayda bir yayınlanan derginin mart-nisan sayısını sağolsunlar göndermişler. Düzeyli bir dergi, içeriğiyle, baskısıyla, dizaynıyla. Kentimizin yetiştirdiği, İzmirliliğini hiçbir zaman unutmamış sanatçılardan tutun, genç kalemlere kadar çok sayıda yazarın, şairin yapıtları yer alıyor. Hüseyin Yurttaş, İzzet Göldeli, İsmail Mert Başat, Necdet Balcı,Alaattin Yurt, Mehmet Sadık Kırımlı, Meltem Acar, Derya Önder, Alev Cebe, Zeynep Ergenekon, Açelya Ünal, Atahan Ünal'ın şiirleri; Refik Durbaş, Tarık Dursun, Melih Ergen, Tınaz Titiz, Aytaç Açıkalın, İnci Doğaner, Gürhan Tümer, Emine Cin, Hasan Efe, Levent Kamalı, Özgür Aşçıoğlu, Temel Bektur, Didem Buzcuoğlu'nun yazıları yer alıyor. Ayrıca güncel sanat haberleri, Nevval Kafesçioğlu'nun Turgut Pura Vakfı üzerine bir yazısı, Oğuz Tümbaş'ın kitap tanıtım yazıları var dergide.
Keşke dememek için
DERGİDE yer alan yazılardan İzmirli şair Refik Durbaş'ınkini dikkat, üzüntü ve ibretle okudum. Aslında her gün yaşadığımız bir olguyu yazıyordu Durbaş. Bir kentin değerlerinin bir bir yok olup, kent kimliğinden uzaklaşmasını. Yazının özeti şöyle: Durbaş, geçen yıl çocukluğunun ve ilk gençliğinin geçtiği İzmir'e gelir. Yıllar önce kaybettiği annesinin, her orta halli İzmirli kadın gibi, sık sık ziyaret ettiği, sayısız adak adadığı Susuz Dede'ye gitmek ister. Annesinin anısına bir saygı olarak, bir borç bilir bunu. Çarpık kentleşmenin yok ettiği, evler arasında kaybolmuş, sayısız değerden biri olan Susuz Dede'yi bulamaz. Bir pastaneye oturur ve kendi kendine sorar: Yok olup giden o küçük tepe miydi, yoksa benim ilk gençliğim mi? Aslında her ikisi. Biri doğanın kuralı. Önce çocukluğumuz, sonra ilk gençliğimiz, sonra da gençliğimiz yok olup gider. Diğeri ise, gündelik çıkarlar uğruna, kent kimliğini yok eden yerel yöneticilerin duyarsızlığının, işbilmezliğinin sonucu.
BİR kentin böylesine kendine yabancılaşmaması için, herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor. İşte İzmir İzmir Dergisi, yalnız sanata değil, buna da adamış kendini. Kendi kulvarında üzerine düşeni yapmış. Sanatla, kentli olma bilincini harmanlamış. Darısı işbilmez, duyarsız, her şeyi para sananların başına (*). Yoksa, 20-30 yıl öncesine kadar adının önünde hep ‘‘güzel’’ sıfatı olan İzmir'in bugünkü durumunu da arayacağız. T.K.
(*) Tabii ki, burada İzmir'i sevenlere, sanatı sevenlere de bir görev düşüyor: Böylesi güzel çabaların yaşamasına katkıda bulunmak. İzmir İzmir Dergisi, İzmir'den Köyceğiz'e Muğla'dan Didim'e kadar çok yere dağıtılıyor. İsteyenler (0232) 467 00 47 numaralı telefondan bilgi de alabilirler.
İSTEMEDEN
Her umut sönmek için doğuyorsa kalbimde
Ben onu ağlamadan öldürüyorum
Dalgalara batmış gözlerimden
Bir-iki anı vuruyorsa oltama
Ben onu değil, seni düşünüyorum
Sen sevgisizlik çiçeğini sularken
Ben nesli tükenmiş bir canavarla
Köşe kapmaca oynuyorum.
İnce beyaz karlar kaplarken ufuklarımı
Kapanıyor sana açılan tüm yollarım.
Umutlar yeşeren küçük çocuklar gibi
Sevmek isterdim seni
Ama sevemem.
Çünkü ben büyüdüm artık. Hiç istemeden.
Hüseyin HATİPOĞLU
ÜÇÜNCÜ ADAMIN ŞİİRİ
Gözlerin, gözlerime değince
felaketim olurdu, ağlardım.
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan, ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
gördüğümde, öldüreceğimden korkardım
felaketim olurdu, ağlardım.
Ne zaman Maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgar aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardım
parmaklarımın ucunu yakardım
kirpiklerini eğerdin, bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felaketim olurdu, ağlardım.
Akşamlar bir roman gibi biterdi
İzabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felaketim olurdu, ağlardım.
Attila İLHAN
SEN YOKSUN
Sen yoksun şimdi
Gözlerin yok, gözlerimi aydınlatan
Ellerin yok, ellerimi tutan
Sevgin kalmadı içimi ısıtan
Sen yoksun şimdi
Beni sensiz bırakan
Özlem ÜNVEREN
SESSİZ ŞEHİR
Sessiz bir şehrin üstündeyim
Kırık şişelerde, alışılmış yıkımları
Parçalanmış umutları görüyorum
Eski uçurtmalarda
Henüz hiçbir şey kavrayamayan
Çocukların tatlı rüyalarını
Yırtılmış fotoğraflarda
Sona ermiş aşkları görüyorum
Yaşam mücadelesi ile eskitilmiş
Bir şehri ve insanları görüyorum aşağıda
Akşa olunca bir sessizlik çöküyor buraya
Küçük evlerde hayaller, rüyalar başlıyor
Güneş hergün doğuyor
Ama sanki onu hiç görmüyorlar
Ya o gündelik sorunlarla
Bir ömür geçiyor, anlamıyor insanlar
Ayhan DEMİR
HAFTANIN ŞİİRİ
YAŞANMAMIŞ SEVDAYA YANMAK
Topla gül tomurcuğunu
elinden geldiğince
Zaman bir kırlangıç kanadı
ve kırlangıç gidince,
Bugün gözlerine gülümseyen çiçek
Yarın belki de veda seslenişinde.
Güneş, muhteşem lambası gökyüzünün
Mavinin o masum kaçamaklarında.
Coşkusu sarı buğday başaklarının
Yarın belki de veda bakışlarında.
Hani o gençlik yılları var ya,
Hani kanın sıcak, sımsıcak olduğu,
Ama geçince zaman, bitince heyecan,
O yorgun el sallayışlar var ya.
Öyleyse gençliğim, aç yüreğini sevgiye,
Dokun ipek saçına geç kalmadan aşkın.
Yanmak istemiyorsan yaşanmamış sevdana
Tutun bir rüzgara, bir umut, bir de sen varsın
Ali İŞÇİMEN
HAYAT
Hayat sir ömür boyu koşulacak yarıştır
Bazen binlerce mildir, bazen de bir karıştır.
Hayat ezelden gelip, sonsuzluğa varıştır
Kimine göre savaş, kimisine barıştır.
Hayat, ölüme değil, yaşamaya çağrıştır,
Bazı mutlu bir gülüş,bazen de yalvarıştır.
Hayat pembe düşlere dokunulmaz sanıştır
Mazideki günleri hayal kurup anıştır.
Hayat zakkumdan zehir, çiçekten bal alıştır
Cennet umut ederken, cehennemde yanıştır.
Hayat bazen gül çiçek, yemyeşil dallanıştır
Bazen de bir sarhoş gibi anlamsız sallanıştır.
Hayat insan içinde nadide bir bakıştır
Geçmişten geleceğe zorlu bir uzanıştır.
Hayat Neyzen Tevfik'te şiirdir, ney çalıştır
Bazen derin bir uyku, bazen de uyanıştır.
Hayat yaşamaya karşı tepkidir, haykırıştır
Belirsiz geleceğe mecburi bir dalıştır
Hayat ölüme karşı, zoraki bir bağıştır.
İbrahim GÜLAY