SIKIYÖNETİM zamanı, Ceyhan Demir İçişleri Bakanlığı Genel Müdür Yardımcısı iken İzmir’e Vali Yardımcısı olarak atanıyor. Niğdeli olan Demir, kenti tanımakla geçiriyor İzmir’deki ilk günlerini. Beş ay sonra zamanın Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Süreyya Yüksel kendisini Cahit Günay’ın boşalttığı Belediye Başkanlığına atamak istediklerini söylüyor. Ve 11 ay 11 günlük serüven başlıyor. Zor görevde, aldığı eğitimin, memuriyet deneyimlerinin avantajlarını yaşayan Başkan Demir, kenti tanımamanın dezavantajını çok çalışarak azaltmaya çalışıyor. Kısa zamanda, toplu taşım kartı, Bayraklı-Turan köprülü kavşak projesi, tarihi Asansör’ün Belediye mülkiyetine alınması ve onarımına başlanması gibi önemli projelerle imza atıyor. Demir ile kısa süren ama yoğun geçen Başkanlık günlerini konuştuk.
Sizin Belediye Başkanlığınız çok kısa sürmüş değil mi?
Ben, 11 ay 11 gün Belediye Başkanlığı yaptım. Cahit Günay istifa edince yerine beni atadılar. Görev sürem diğer başkanlara göre çok kısa.
Döneminiz size ne hatırlatıyor?
Ben İçişleri Bakanlığı Genel Müdür Yardımcısı iken İzmir Vali Yardımcılığına kendi isteğimle atanarak 19 Kasım 1982 tarihinde İzmir’de göreve başladım. 5 ay sonra Vali Hüseyin Öğütçen "seni sıkıyönetim komutanı istiyor" dedi. Dönemin gereği olarak biraz çekinerek gittim. Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Süreyya Yüksel, "İzmir Belediye Başkanlığı görevi boşaldı. Seni atamak istiyoruz ne dersin" diyerek çok kibar şekilde görev önerdi. Görevi kabul ettim ve 19 Nisan 1983 günü İzmir Belediye Başkanlığı görevine başladım. O tarihte İzmir Belediyesi tüm kent sınırlarını kapsayan tek belediye olup ilçe belediyeleri yoktu. İlçelerde İzmir Belediyesi’ne bağlı belediye şubeleri veya belediye şube amirlikleri bulunuyordu.
Nasıl geçti bu 11 ay?
İlk zorluğu, benim belediyede çalışan arkadaşları, ikinci zorluğu ise sadece 5 ay önce İzmir’e vali yardımcısı olarak atandığımdan İzmir’i tanımamamdı. Ben Niğdeliyim ama sonrasında İzmir’e yerleştim. Avantajım ise kaymakamlık nedeniyle Türkiye’nin heryerinde çalışmıştım ve İzmir’den önce de İsviçre ve Federal Almanya belediyelerinde de incelemelerim olmuştu. Bu nedenle görevi biliyordum ama İzmir’i bilmiyordum. Bu nedenle özellikle ilk 1 ay çok yoğun çalıştım.
Görevden ayrılmanız nasıl gerçekleşti?
Seçimlerde Burhan Özfatura’nın kazanmasıyla. Başkanlık hep seçimle olduğundan görev teslim sırasında eski başkanlarla yeni başkanlar pek görüşmezmiş. Hatta devir bile yapmazlarmış. Ben uygar bir gelenek oluşsun diye, görevi Burhan Özfatura’ya devrederken benden önceki tüm başkanları törene çağırdım. Behçet Uz, Enver Saatçıgil, Hulusi Selek, Enver Dündar Başar, Rebii Başol hepsi geldi. Ama maalesef bu gelenekselleşmedi.
Aday olmayı düşünmediniz mi?
O zamanki eşim, doğudaki kaymakamlık görevim sırasında geçirdiğimiz bir
trafik kazasından dolayı tekerlekli sandalyedeydi. Kızım ise özel bir okulda okuyordu.
Seçim ve politika bir bütçe işi. O dönemde madden ve manen buna ayıracak gücüm yoktu. Ayrıca politikanın dürüst ve erdemli yapılmadığını, genelde çıkar ve menfaat üzerine olduğunu düşünüyordum. Parti liderleri demokratik yolla geldikleri halde, demokrat değiller. Karakter olarak da politikaya uyum sağlayamadım.
İzmir’in temel sorunları nedir?
Bir kentin en önemli gereksinimi su, kanalizasyon, ulaşım, konut ve sağlıklı çevredir. İzmir’in su ve kanalizasyon sorunları çok önceki yıllarda programa alınmış, 30-40 yıllık geçmiş dönemlerde yapılan çalışmalarla büyük ölçüde çözümlenmiş durumda. Bu sayede geçtiğimiz yaz, İstanbul ve Ankara’da içme suyu konusunda büyük bir kriz yaşandığı halde, aynı dönemde İzmir halkı su sıkıntısı çekmedi. Körfezdeki denize atık su verilmediği için deniz kirliliği yok olmakta,
balık tür ve miktarı artıyor. Ulaşımın daha iyi hale gelmesi için metro ağı ve raylı sistemin attırılması, deniz ulaşımından daha çok yararlanılması gerekli. Büyükşehir Belediye yönetiminin bu konuda ciddi adımlar attığını sevinerek görüyoruz.
Konut sorununun çözümlenmesi için iki yönlü çalışma gerekiyor. Birincisi, imarlı ucuz arsa üretip altyapısını hazırlayarak planlı konut yapılması, diğeri ise mevcut gecekondu bölgelerindeki sağlıksız yapıları yeniden planlı şekilde sağlıklı yapılara dönüştürmek. Bunu yaparken, gecekondularda yaşayan insanları zarara sokmadan, onları da mutlu edecek çözümler bulunmalıdır. Başkanlığım dönemimde başlatılan Egekent projesinin üzerinden 23 yıl geçtiği halde, Çiğli bölgesinde bir tek gecekondu yapılmamış olması sevindirici ve anlamlı bir sonuçtur. İmarlı, altyapılı ve ucuz arsa üretilmedikçe gecekondunun ve kaçak yapının önüne geçilemeyeceğine inanıyorum.
Bugün İzmir’e baktığınızda neleri iyi ki yapmışım diyorsunuz?
İlk kurucu genel başkanı olduğum Ege-Koop. Hatta Milliyet’ten Elvan Feyzioğlu’nu ve şimdiki Başkan Hüseyin Aslan’ı da zorla Ege-Koop’a sokmuştum. Çiğli deki 10 bin konutluk Egekent de benim dönemimde planlandı. Murat Karayalçın o dönemde Ankara Kent-Koop genel başkanıydı ve bana 4 ay danışmanlık yaptı. Çiğli’deki alan hızla imara açıldı ve çalışıldı ki arkadan gelen başkan bu çalışmaya mutlaka devam etsin. Ege-Kent ismini Hürriyet Gazetesinin o zamanki muhabiri Erdal İzgi koydu ve ertesi gün gazetede manşet oldu.
İzmir Nasıl bir başkan İstiyor?
Ben 65 yaşındayım. Mülki amir olarak her bölgede görev yaptım. İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünde 2 yıl belediyelerle ilgili şube müdürlüğü yaptım. İsviçre ve Almanya’da belediyelerle ilgili incelemelerim var. Bu ilişkiler ve görevlerim sırasında yüzlerce belediye başkanını yakinen tanıdım. Şu anda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini Aziz Kocaoğlu yürütmektedir. Kendisi ile herhangi bir yakınlığım veya ilişkim yok. Dürüst, ağırbaşlı ve güvenilir. Şamata, reklam ve gösteriş meraklısı değil. Belediye olanaklarını kimseye peşkeş çekmiyor. Tüm iyi niyetiyle çalışıyor. Herkesle diyaloğa açık bir insan. Yerine İzmir’in iyi bir başkanı vardır. Sahip çıkalım. En az bir dönem daha kendisinden yararlanılmasının uygun olacağını düşünüyorum. Doğaldır ki bu kararı önümüzdeki yerel yönetim seçimlerinde İzmir halkı verecektir.
Hakkında dava olan kamuoyunda şaibe taşıyan isimlerin adaylığı konusunda ne düşünüyorsunuz?
Toplumda çok tartışmalı ve şaibeli bir duruma gelmiş insanların yargılanmaları aşamasında kendilerini temize çıkarmadıkları sürece toplumu yönetmeye aday olmamaları ve hatta görevde iseler, aklanıncaya dek görevden kendiliklerinden çekilmeleri gerekir diye düşünüyorum. Bu, hukuksal açıdan zorunlu olmasa bile, etik açıdan çok önemli bir ilkedir. Gelişmiş demokratik geleneği olan batı ülkelerinde en küçük yolsuzluğa bulaşan yöneticiler görevi bırakıyor, Japonya örneğinde görüldüğü gibi intihar ederek yaşamına son veriyorlar. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında bizim yöneticilerimiz de dünyaya örnek idealist tutum sergiliyordu. Şimdi ise görevi bırakmak veya intihar etmeyi bir yana bırakın, tam tersine, çok yüce ve kutsal görevlerde bulunup bu görevleri yolsuzluk amacı olarak kullanan kişilere sıkça rastlanır oldu.
İzmir’in vizyonu ne olmalı?
Bence, İzmir önce turizm, ticaret ve liman kenti olmalıdır. Çevremiz turizm açısından çok önemli bir bölge olduğu halde, İzmir’in neden fazla turist çekmediği sorusunu herkes kendisine sormalıdır. İzmir Ticaret Odasının çabalarıyla İzmir’e gemiyle gelen turist sayısında önemli bir artış sağlanmış ise de bu yeterli değildir.
İzmir’e gelecek turist, başka yerlerde gördüğünden değişik, orijinal ve ilginç şeyler görmek, yaşamak ister. Eğlence ve alışverişte bu konuda önemli etkendir. Turistin beklentilerini iyi analiz etmek ve buna göre gerekli yatırım ve tanıtım hizmetlerini çağın gereklerine göre yapmanın önemli olduğuna inanıyorum. Bu konuda somut bir örnek vermek gerekirse: Turistler İzmir’e gelmeden önce okudukları kitap ve broşürlerden Kadifekale’nin tarihçesini öğrendiklerinden, İzmir’e geldiklerinde Kadifekale’yi görmek isterler. İzmir Belediye Başkanlığımın ilk haftasında Kadifekale’ye gittiğimde yaşlı bir turist kafilesi ile karşılaştım. Kendileriyle yakinen ilgilendim. Kadifekale’de bir tuvalet ve böylesine güzel bir manzara karşısında bir şeyler içecek temiz bir kafe bulamadıklarını söylediklerinde çok utanmıştım.
İzmir önemli bir turizm ve ticaret kenti olduğunda sağlanacak gelir ve pastadan, taksi şoföründen işadamına kadar herkes payını alır. Ayrıca kentin sosyal ve kültürel yapısı da hızla değişir, dünyaca tanınan bir kent olur.
Her kentin ayrı bir şiiri olmalıdır.
DENİZLİ’Yİ TAKLİT ETMEK ÇOK YANLIŞBELEDİYE Başkanlığının ardından avukatlık stajı yapan Ceyhan Demir halen Avukatlık yapıyor. Eşi Feza Hanım ile Güzelbahçe’de yaşıyor. İzmir’in vizyonu ile ilgili Demir, "Denizli sanayi kenti oldu diye Denizli’yi taklit etmek ve İzmir’i sanayi kuruluşlarıyla doldurmak bence yanlıştır. Tam aksine, sanayi tesislerini çevre illere ve İzmir’in ilçelerine yaymak daha akılcı bir tutumdur. İzmir kent nüfusu 3 milyonu zorluyor ve daha fazla nüfusu kesinlikle kaldırmaz. Artan nüfusun, İzmir’in sorunlarını ağırlaştıracağını ve hatta sorunların çözümlenmesini olanaksız kılıp, Devlete ve yerel yönetimlere havlu attırabileceğini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız diye düşünüyorum" dedi.
AVRUPALILAR ŞEHİRLERİYLE HEP ÖVÜNÜYORKenti yönetenlerin hangi özelliklere sahip olmaları gerekli sizce?
Kenti yönetenlerin kültürü, vizyonu geniş olmalıdır. Kent bilgisi olmalı. Batı ülkelerde kentler kişi başına düşen yeşil alanla övünür. Mesela Berlin’de 20 Türk Kaymakamı Berlin’i gezerken bizi gezdiren Fransız rehberimiz gerçekten yeşil alanı bol olan Berlin’in yeşilliğini, ormanlarını uzun uzun anlattı. Ama en son " Eğer Paris’i düşünürseniz bütün bu yeşillikleri 7 ile çarpın" dedi. Yani, o yeşil Berlin’den daha da yeşil olan şehri ile övünüyor. Bir de İzmir’e bakın.YARIN: Büyük hizmetlere imza atan Doktor
Burhan Özfatura...