İlk Nazım fillmini çeken bir İzmirli

Güncelleme Tarihi:

İlk Nazım fillmini çeken bir İzmirli
Oluşturulma Tarihi: Eylül 08, 2007 21:05

İzmirli yönetmen Biket İlhan bu haftaki konuğumuz. Türkiye’nin sayılı kadın yönetmenlerinden olan İlhan, birçok filme imza attı. Son olarak bir ilki gerçekleştirdi, Nazım Hikmet’in hayatının bir bölümünü Mavi Gözlü Dev’le beyazperdeye aktardı.

İlk Nazım fillmini çeken bir İzmirli
Æ Mavi Gözlü Dev sizi çok heyecanlandıran projeydi. Gerçekleştiğinde de heyecanınız devam etti mi?Æ Tabii heyecan tek taraflı olmuyor. Filme bir ilgi olursa heyecan sürüyor. Festivalleri dolaşıyoruz ve çok güzel tepkiler alıyorum. En son Ayvalık, Dikili, Köyceğiz’i dolaştım. Bazı kişiler daha önce iki, üç kere izlemiş. Çekimler de güzeldi. Film çekmekten çok yaşıyor gibiydik oyuncular ve ekiple. Vizyona çıktığında çok hoş şeyler duydum. Bir çok seans gala gibi geçmiş. Alkışlamışlar, tezahürat yapmışlar.Æ Mavi Gözlü Dev Nazım Hikmet’in hayatını anlatan ilk film mi?Æ Evet, bu ilk. Nazım gibi bir insanın perdeye aktarılmamış olması şaşırtıcıydı benim için. ’Önce kadınlarından mı yola çıksam’ dedim ama baktım ki nereden gitsem karşıma Nazım çıkıyor. O zaman kendi yaşamı içinde değerlendirmeye karar verdim. Tabii nereden başlayacağımız çok önemliydi. Çok araştırma yaptık. Bana en doğrusu hapishane süreci geldi. Aslında hapishane filmleri çok risklidir. Ama ben ticari düşünmediğimden en doğrusunu yapmak istedim. En büyük eserlerini ürettiği, acıları yaşadığı Bursa Cezaevi dönemini çektim. Sanıyorum doğru yaptım. Rusya’daki dönemi iyi biliniyor, görseller, belgeseller bile mevcut. O dönem de muhakkak çekilmeli bence.SİNEMAYA SELİM İLERİ SAYESİNDE BAŞLADIMÆ 37 yaşında sinemaya başlamışsınız. Bu yaşta başlamanızı neye bağlıyorsunuz?Æ Böyle bir düşüncem yoktu. İsteseydim engellenmezdim çünkü öyle bir ailem yoktu, karışmazlar da. Tabii bir de İstanbul’da değildim. O dönem İngilizce öğretmeniydim. Ama o zaman da İzmir’deki gazeteler için mahallenin çocuklarıyla fotoroman çekmiştim. Fotoğrafçılığa meraklıydım. Ankara’ya gittiğimde ise 8 mm. kameralarla dolaşıyordum. Æ Ne vesile oldu başlamanıza?Æ Atilla İlhan’la evliyken 81 yılına kadar Ankara’da yaşadık. Sonra İstanbul’a gittik. Evimize çok sanatçı geliyordu. Bunlardan Selim İleri bana çektiği bir filmde çalışma teklif etti. ’Anlamam ki’ dediğimde ’öğrenirsin’ dedi. Türkan Şoray ve Cihan Ünal’ın ’Seni Kalbime Gömdüm’ filminde Feyzi Tuna’ya asistanlık yaptım. Sonra kendi filmlerimi yapmaya başladım.DEDEMİN DEDİKLERİ HER ZAMAN KULAĞIMDAÆ Yunanistan ile bu kadar çok ortak çalışmanızın nedeni Egeli olmanız mı?Æ Olabilir. Mesela dedem Kurtuluş Savaşı’nda Yunanlılarla savaşmış, hatta uzun süre mavi renkten hoşlanmamıştı. Ama ne zaman Çeşme’de geceleri Sakız Adası’nın ışıklarını sorsam ’Orada da insanlar yaşıyor, arasında da çok iyileri var’ derdi. ’Peki nasıl bu kadar yakın yaşarken düşman olmuşuz’ diye sorunca ’Savaşta herkes düşmandır ama ileride barışı sağlayıp koruyacak olan sizlersiniz’ demişti. Beni çok etkilemişti. Ben hep dostluktan yanayım. Herkes dost aslında. Ama sınırlar, politika, farklı bakışlar güzel şeyleri anlamsızlaştırabilir. Nazım gibi vatanını seven ve barışçıl bir adama nasıl böyle cezalar vermişler. Gerçekten anlamsız. Ben filmlerimde de bunları yansıtmaya çalışıyorum.Æ İzmir’de neler hissediyorsunuz?Æ Eski günleri, eski İzmir’i düşünüyorum. Kendiliğimden asla gelmiyorum, sadece davetle geliyorum. Çünkü burada kötü oluyorum, İzmir beni çok duygusallaştırıyor. Æ Filmlerin finansal boyutunu halletmek zor oluyor mu?Æ Finans kaynağını bulmak çok zor. Sinema çok pahalı bir iş. Filmler artık teknik olarak hele hele çekim sonrası süreçte çok pahalıya çıkıyor. Herkes kendine göre bir şeyler yapıyor. Bazı fonlara başvuruyoruz. Bazen laboratuvarlar ve stüdyolar ortak gibi giriyor filme. Ama bence en doğrusu ulusal ortaklıklar. Bakanlıktan alınan fonlarla yardımlar oluyor. Zaten şimdi sinemaya heves çoğaldı. Reklamcılar, dağıtımcılar da işin bir ucundan tutuyor.HER TÜRLÜ FİLM YAPILMALIÆ Türk sinemasında bugün neler görüyorsunuz? Deneysel filmler de yapılıyor.Æ Sinema budur zaten. Mutlaka denenmesi lazım, denemekten korkmamak lazım. Herkes aynı şeyi yapamaz, bazıları korkar ve garanti filmler çeker. Son bir, iki yıldır çok fazla film çekilmeye başlandı. Bu çok iyi. Eskiden festivallere film bulamazlardı şimdi, 50-60’lara ulaşınca iyilerin sayısı da artıyor ve dünyayı dolaşıyor. Bunu bir rekabet olarak görmemek lazım. İyisiyle, kötüsüyle, deneyseli, popüleri, ticari tüm filmler olmalı. O zaman sinema sinema olur.Æ Daha önce yaptığınız gibi ulusal ortaklıkla çekeceğiniz film olabilir mi? Æ Daha önce Kayıkçı ve Ayın Karanlık Yüzü’nü Yunanistan ile çektik. Hatta son filmde bile katkıları oldu. Bu sayede ülkeler arası fonlardan da yararlanmak mümkün. Bulgaristan’la olabilir. Henüz proje yok ama bunlar karşılıklı oluyor. Ben şu anda Yunanistan’ın bir belgesel projesine destek oluyorum.YOKLUĞUNU KABULLENEBİLİRSEM ATİLLA İLHAN BELGESELİ YAPACAĞIMÆ Projeleriniz var mı?Æ Mavi Gözlü Dev’den sonra herkes Nazım’ın hayatının devamını çekmemi istiyor. Olabilir. Başka projeler de düşünüyorum. Mesela Fransa’da bir kadın festivalinde Kuzey Avrupalı bir kadın geldi yanıma. Bana ’Ben kadınların güçlü ve kahraman olduğu filmleri topluyorum. Türkiye’de böyle filmler var mı’ dedi. O an bizde kadının egemen, kahraman olduğu filmler olmadığını farkettim. Bizimkiler hep kocasından dayak yiyen, zavallı, çilekeş yansıtılıyor. Bunun üzerine Hürrem Sultan filmi yapmak geldi aklıma. Ya da Halide Edip Adıvar, ne kadar kahraman. Ama hiç anlatılmamış. Bunu da düşünüyorum. Æ Atilla İlhan ile ilgili bir film yapmayı düşünüyor musunuz? Æ Evet, Atilla İlhan belgeseli yapacağım. Ama benim için çok zor proje. Çünkü artık hayatta olmadığına inanmak çok zor benim için. Yapabilirsem, ona başlayacağım.TÜRK SİNEMASINDA SADECE 23 KADIN YÖNETMEN YETİŞMİŞÆ Türk sinemasında 400’e yakın yönetmen yetişmiş. Sadece 23’ü kadın, sebebi ne olabilir?Æ Ayrımcılık yapmak istemiyorum. Kadın yönetmen dünyada da az. Ama erkek egemen dünyada yaşıyoruz. Tam eşitliğe gelmeye zaman var. Şimdiye kadar bu kadar zor olmasının nedenleri kadınların sorumlulukları. Hem aile, her iki alanda da başarılı olabilmek zor. En azından çocuğunuz olduğunda bir ara vermek durumundasınız. Bir de kadınlar daha yeni yeni bu işlere girmeye başladı. Bir de biz çocuklarımızı önceki nesilden farklı yetiştiriyoruz. Önceleri meslek yakıştırmaları yapılırdı, ’kadına öğretmenlik yakışır’ gibi. Aradan kişiliği biraz farklı olanlar bu işlere yöneliyordu. Şimdi biz çocuklarımıza öyle bakmıyoruz. Neyi istiyorsa, neyle mutlu olacaksa onu yapmasını istiyoruz. Mesela benim kızım da şu anda benimle aynı işi yapıyor. Yapımcılık, yönetmen yardımcılığı hatta filmimde küçük bir rol. Gerçi ben doktor olmasını isterdim ama bir şey empoze etmedim. Benim mesleğimi seçti.
Haberin Devamı

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!