Hey gidinin Efesi

Güncelleme Tarihi:

Hey gidinin Efesi
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 16, 2000 00:00

Haberin Devamı

CUMA akşamı Ödemişliler Derneği'nin düzenlediği geceye katıldım. Böyle gecelere katılmak eski dostları görmek, yeni dostluklar edinmek açısından iyi oluyor. Liseden arkadaşlarım Beyhan Genç- İlhan Genç, Leziz Yılmaz-Abdullah Yılmaz, Hakkı Bey ve eşi aynı masaya oturduk. Bekir Yağcıoğlu ve böyle gecelerde bizi hiç yalnız bırakmayan sevgili öğretmenim Hikmet Saygılı'yla biraz lafladık. Bu sırada Kemal Aydın geldi. ‘‘Usta ne haber’’ dedi ve arkasından kötü haberi verdi. ‘‘Biliyorsun değil mi’’ dedi, ‘‘Şener öldü’’. Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Zaten bir süre birşey de demedim.

(Şener bizim ortak arkadaşımızdı. Benim çocukluk, gençlik arkadaşım. Lise yıllarımda tek esnaf arkadaşımdı. O, marangoz suretinde bir sabır ustasıydı. Çoğu günler, Çetin Gacar, Okay Hazer, Ali Bıçakçı, Mahmut Rıfkı Özakıncı ve diğerleri ile birlikte olurduk. Sonra, daha başımızdaki kavak yelleri dinmeden, kimimiz Konya, kimimiz Ankara, kimimiz Balıkesir üniversite ya da eğitim enstitülerine savrulup gittik. Benim payıma İstanbul düştü.)

‘‘Daldın gittin usta’’ dedi Abdullah Yılmaz. ‘‘Eğlenmeye geldik buraya.’’ Çevreme baktım. Yüzlerce Ödemişli, sahnedeki genç şarkıcıya eşlik ediyordu. Herkes buraya eğlenmeye gelmişti. Bu tür geceler de bu yüzden iyi oluyordu. Her ne kadar, her geçen yıl tanıdıklar birer birer azalıp, tanımadık yüzler hızla artsa da.

(1965 yılıydı. bıyıkları yeni terlemiş bir üniversite öğrencisi olarak İstanbul yollarına düşerken, Şener'i ve ilk gençliğimi Ödemiş'te bırakmıştım. İlk gençliğim hep orada kaldı, ama o bir yıl sonra İstanbul'a geldi. Açtığı işyerinin yanısıra, ünlü Bayramoğlu Otel'in marangozluğunu da yapıyordu. Bir gün beni de otele götürdü. Otel sahibine ‘‘Kalfam’’, bana da ‘‘Keyfine bak, ortalıkta da pek görünme’’ dedi. Elbette ki mumumuz, yatsıya kadar yanmıştı. Bir gün plajda güneşlenirken, otel sahibi geldi. ‘‘Kalfa‘‘ dedi, ‘‘Şuraya birkaç kama çak da, yapacağımız balıkçı meyhanesi için ağları tuturalım’’ Ne diyeceğimi şaşırdım. Duyulur-duyulmaz bir sesle, ‘‘Alet-edavat Şener ustada’’ dedim. Ben ne diyeceğimi bilmiyordum ama, o benim bir şey bilmediğimi bilmişti. ‘‘Neyse’’ dedi, ‘‘Şu sandalyelerin bacakları yarısından kes bari’’. O gün kollarım kopana kadar saldalye bacağı kestim ve gücüm tükendiğinde de, kimseye haber vermeden oteli terkettim.)

SICAK GECENİN SOĞUK ANISI

BİRDEN salonda ses kesildi. Sahneye Ödemişlilerin çok sevdiği TRT İzmir sanatçılarından Osman Kalay çıkmıştı. Bana göre Osman Kalay hakettiği yere gelemeyenlerdendi. Gürül gürül bir sesi vardı. Doğrusu şovu da iyi beceriyordu. O sahneye çıkınca, Ege türküleriyle kendimizi buluyor, Ödemişlileri karikatürize ettiği şovunda, gülmekten kırılıyorduk. Salon, mayıs sıcağının etkisiyle boğucu bir hal almaya başlamıştı. Buram buram terliyordum.

(Oysa 1967'nin kışında ne soğuk olmuştu. Günlerdir kar yağıyordu. Şener'in evinin bulunduğu Kadıköy Meydanına açılan sokaklardan birindeydim. 3 katlı bir Rum evinin üst katında oturuyordu. Kapıda zil yerine çevirdikçe keskin çan sesi çıkaran bir düzenek vardı. Sesi hoşuma giderdi ve kapıya varınca, defalarca çevirir, onu kızdırırdım. O gün hoşlanmaktan değil, donmak korkusundan çevirdim çanı defalarca. Evin içi sıcacıktı. Cumbaya oturduk. Bir güzel konyak içtik. Sanki dünyanın bütün karı İstanbul'a yağıyordu. Sokak lambalarının huzmesinde yere dökülen karlar, müthiş bir fotoğraf oluşturuyordu. Bir de o evin tavanına rengarenk boyanmış tahtadan kuşlar ve güneş nakşetmişti ustanın biri. Ağzında ipliğe benzeyen birşeyler taşıyan tahtadan kuşlarla birlikte, sabrını ve aşkını da nakşetmişti.)

UZAK YILLARDAN

BİRDEN bir uğultu koptu. Sahnede Ödemişlilerin ‘‘Gözlüklü Efesi’’ Yüksel Kabaroğlu ‘‘Hey gidinin Efesi’’ni döktürüyordu. Ona bakarken, ensemden ‘‘Merhaba Talat’’ dedi, uzak yıllardan bir ses. Başımı çevirdim, Çetin Gacar'dı. Tam 35 yıldır görmediğim Çetin. Kurulmuş gibi eski günlerden söz ederken ‘‘Aynur da burada’’ dedi, bir masayı işaret etti. Aynur ortaokul ve liseden arkadaşımdı ve lisede gerçek dostlarımdan Çetin Gacar'ın eşiydi. Tanıyamam, pot kırarım endişesiyle, ‘‘Hangisi oğlum, ayıp etmeyelim’’ dedim. ‘‘Üçüncü masada, baştan ikinci’’ dedi. Kalktım gittim. İnanılmaz derecede değişmeyenlerdendi. Sanki lise yıllarının Aynur'unun bir kaç yaş büyüğüydü. O birşeyler söylüyor, şiir köşesini izlediğini anlatıyor, bense lise yıllarımı sanki yeniden yaşıyordum. ‘‘İnsan’’ dedim içimden. ‘‘Her insan çocukluğunu cebinde taşımalı. Çocukluğu her zaman yanında olmalı ki, gerektiğinde çıkarıp kullanabilsin.’’ Sanki o an, çocukluğumu cebimden çıkarıp kullanıyordum. Sonra salondan çıkıp, serin mayıs gecesine daldım. Otoparkçı, ‘‘Abi, canın sıkkın gibi’’ dedi. Tutup ona, Şener'in öldüğünü söylemenin bir anlamı yoktu. Söylesem ne olacaktı. Şener'i zaten tanımazdı ki. T.K.

UYUMLU ZAMAN

her gün dönümü sen

kızıl çiçeğiydin ufuk çizgimin

yüzümü öperek girdin kanıma

kanım oysa rengindi senin,

yüzündü, güle öykünen

soyunarak

danseden uyumlu zaman

gül taşırdı yüzüme senden

yüzüm şimdi bana

çok uzak

ayrılığı kuşanan

gün de soldu!.. gökyüzü ıslak

ıslak baktı durdu... dilin: eksilen

günlerin hoyrat yolcusu

gibi, eğilirken hüzün

ikindilerinde...

o uyumlu zaman şimdi

akıp giden su, açıp giden

kuş oldu

avuçlarımda

sen geri dönmeyen

geçmişimle aklımda

Ládesimdesin!

Mehmet Sadık KIRIMLI

(Atadost Şiir Yarışması birincisi)

HAFTANIN ŞİİRİ

SESİN NEREDE

Bedelini alamamış yosmalara

Harçlıksız kalmış öğrenciye dönüyorum

Sen yoksan

Kurşun yemiş güvercin

Yolunmuş karanfil oluyorum

Kendi kendimi vuruyorum, vurgun yiyorum

Vurguna getirilmiş

Ağır sağanak sevdamdan

Sen yoksan

Kötü oluyorum

Kötürüm oluyorum

Sen yoksan sövüyorum

Türkümüzü söylüyorum

Makineye kafa atıyorum

İt gibi üşüyorum mart ayazında

Kulübenin camına

İsminin baş harfini yazıyorum ‘‘S’’

Ve tırnaklarımı yiyorum

Sıradakine sataşıyorum

Dayak yiyorum

Acil servis koridorlarında

acil olmayan müdahalelerin

Muhatabı oluyorum

İsmimi soran doktora, senin ismini veriyorum

Küfür yiyorum senin yokluğunda

Faili meçhullerin faili gibiyim

Müştereken imza altına alınan tutanaklarda

Parantez içi müştekiyim

Parantez dışı sanık

İş bu tutanak diye bitiriyor yazıcı

Sen nerdesin, sesin nerede

Salih Zeki MENGE

HOŞGELDİN BEBEĞİM

Sen küçük meleğim

Benim uğur böceğim

Sen nadide çiçeğim

Hoşgeldin sen bebeğim

Günlerdir annenle biz

Hayal kurduk ikimiz

Ya oğlan ya da bir kız

Hoşgeldin sen bebeğim

Bize müjdeler verdin

Evimize hoşgeldin

Yuvanı sen de sevdin

Hoşgeldin sen bebeğim

Yumuk yumuk ellerin

Minnacık o yüreğin

Ne söylüyor dillerin

Hoşgeldin sen bebeğim

Bu dünya seninle hoş

Kalbimiz sensiz bomboş

Tıpış tıpış bize koş

Hoşgeldin sen bebeğim

Mehmet AKÇAY

HAYATIN HIZLI NEHİRLERİ

Hayatın hızlı nehirlerinde sürükleniyoruz

Tanrım şimdi neredeyiz

Yarın neler olacak:

Yaşamak derin bir rüya

Uyanmak istemiyoruz

Mutluluk okyanuslarının derinliklerinde

Bir avuç kum

Gökyüzünde bir parça bulut

Bir ömür onu aramakla geçiyor

Umutsuzluk dağlardan kopan bir çığ

Her defasında bizi farklı yönlere götürüyor

Hayat bir fırtına

Asla tututnamıyoruz

Ayhan DEMİR

SEN DE İYİ MİSİN

Uzun zamandır

Dört duvar arasındayım.

Özlemlerim çoğaldı

Gözlerim yalvarmaya başladı

Ne olur bizi bu kadar ağlatma diye.

Geçen bahardan beri

Bahçemdeki gülleri göremiyorum.

Her halde iyidirler.

Ya sen, ya sen tatlı bebek

Sen de iyi misin?

Uzun zamandır

Yüzünü göremiyor

Sesini duyamıyorum.

Herhalde iyisindir

Öyle değil mi?

İyi olduğunu söyler misin bana

Mutlu olduğunu

Güldüğünü, coştuğunu

Merak edilecek birşey olmadığını

Ama merak ediyorum

Tatlı bebek.

Merak ediyorum ben seni

Herhalde iyisindir, öyle değil mi?

Gülderen KÜÇÜK

SEVGİLİYE ÇAĞRI

Sen gülerken

Güller açar yüzünde

Kapanıp ağlamak

İsterim dizlerinde

Gel sevgilim

Uçalım gökyüzünde

Durmadan koşalım

Mutluluğun peşinde

Bundan büyük bir sevgi

Acaba var mı yeryüzünde

Biçare gönlüm ve kalbim

Yalnız sende

Hadi durma gel

Bir karanlık gecede

Birbirimize sarılıp

Yanalım aşkımızın ateşinde

Mehmet BORA

SEN VARSIN

Gönül tezgahımda şiir dokudum

İlmek ilmek nakışında sen varsın

Aşkın kanunun okudum

Madde madde yazısında sen varsın

Suyusun sen hayat denen şişenin

Sebebisin kadeh ile neşenin

Sevda cephesinde şehit düşenin

Donuk donuk bakışında sen varsın

Seninle herşey bana bahar

Yaprakta yeşilin, gülde kokun var

Yama yama kalbimdeki yaralar

Sıra sıra dikişinde sen varsın

Niğmet TÜRKAN

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!