Her işin başı sevgi

Güncelleme Tarihi:

Her işin başı sevgi
Oluşturulma Tarihi: Şubat 08, 2000 00:00

Haberin Devamı

Deli eder insanı bu dünya

Bu yıldızlar, bu gece, bu koku

Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç

DÜN değil, bugün gibi hatırlıyorum. 1967 yılıydı. Hani Orhan Veli'ye

dedirten kışkıştıcı mayıs günlerinden biriydi. Birkaç arkadaş İstanbul'un ünlü gezinti yerlerinden Emirgan'a gitmiştik. Bir yandan geziyor, gençliğin verdiği enerjiyle şakalaşıyor, bir yandan da günün anısını kalıcı kılmak için birbirimizin fotoğraflarını çekiyorduk. Bu sırada az ötede oturan orta yaşlı bir çift yerlerinden kalkarak bize doğru yürüdü. Tam bir halk insanıydılar. Bir şeyler söyleyecekleri kesindi, belli ki çekiniyorlardı. Kadın başladı söze,‘‘Bizim de bir fotoğrafımızı çeker misiniz?. Bizim bugün evlilik yıldönümümüz''. Çektik, sonra da bir kağıt peçeteye, yanlış anımsamıyorsam, Kasımpaşa'da bir adres yazıp verdi. ‘‘Bu adrese gönderirseniz seviniriz'' dedi. Sonra bir ömrü paylaşmanın sevgisi ve saygısıyla birbirlerine yaslanarak, çıkış kapısının önündeki uzun yolda kaybolup gittiler. O fotoğraf yerine ulaşmadı. O temiz yüzlü halk kadınının verdiği adres yazılı kağıt peçete, başımızda esen kavak yellerine kapılıp, uçtu gitti. Bu borç içimde bir sızı, bu güne kadar sakladığım o fotoğraf albümümüzde bir sevgi simgesi olarak kaldı. O temiz yüzlü, sade halk insanları karı-kocaydılar, ama en çok da sevgiliydiler bana göre. Belki birbirlerine verecek çok şeyleri yoktu. Bir mutluluk fotoğrafı nasıl da yetecekti sevgilerine, mutluluklarına. O günden sonra, nerede bir sevgili o temiz yüzlü halk insanları gelir aklıma.

Yaşam böyle. Kimi bir fotoğraf, kimi bir şiir, kimi bir besteyle, kimi bir çiçekle gösteriyor sevgisini. Kimi Oktay Rıfat gibi gücünü, varoluş nedenini sevgilisinde buluyor:

kimi Ahmet Muhip Dranas gibi, penceresinin altında Serenat'la dile getiriyor duygularını:

Yeşil pencerenden bir gül at bana

Işıklarla dolsun kalbimin içi

İşte geldim mevsim gibi kapına

Gözlenimde nem, saçlarımda çiğ

BEN şair değilim, şiir yazmak gibi bir yeteneğim olmadı, sadece şiir yazma hevesim oldu. Ben besteci de değilim, besteler yapamadım, böyle hevesim de olmadı. Ama sevgi ve önümüzdeki 14 Şubat sevgililer günü için oturdum bu yazıyı yazdım. Benim bu olanağım ve şansım vardı, yazdım.

ŞAİR şiir yazmış, bestekar beste yapmış, ben bu yazıyı yazdım, bu haftaki şiir sayfamızı da sevgi şiirlerine ayırdım. Sizin bu olanaklarınız var mı bilemiyorum. Bildiğim, sizin de sevgili için, daha geniş anlamıyla sevdiğiniz için yapabileceğiniz birşeylerin mutlaka var olduğu. Bu bir çiçek olur, bir gül olur, bir sevgi sözcüğü olur, bir güzel bakış olur. Hatta bunun için ‘‘ithal günleri'' beklemenin bir anlamı da yok, hemen, şimdi.

Tuzak

Nefretin adresini mi soruyorsun

cinnet yağmurunda kimsesiz kuşlardan

rüzgarı çalınmış yalnızlığımı mı

sevdanın adresini mi soruyorsun

ayrılığı mavi, hüznü beyaz açan

Yüzüne ay doğmakta. Seviyorum seni

Sensin çılgınlığımın zalim kaynağı

elemin aşktan damıtılmış alevi

taşarken yüzünden hicranın ırmağı

zulmetin vahasını mı arıyorsun

Yüzüne ay doğmakta. Seviyorum seni

Fırtınası çalınmış işte umudun

gençliğimin şafağı da haczedilmiş

acının ve aşkın tarihini yazmadan

su menzilinde akşam mı avlıyorsun

ikindisi kumral, baharı az olan

Yüzüne ay doğmakta . Seviyorum seni

Çile kuşatılmaz demedim mi sana

nur heykeli, gün avcısı, ay alevi

yüzü bereketli sevdalar tuzağı

kalbimin adresini mi soruyorsun

soyadı gönüllü, adı naz anılan

Yüzüne ay doğmakta. Seviyorum seni.

Refik DURBAŞ

HAFTANIN ŞİİRİ

Kurban olduğum

Yeniden doğmamı beklemek zorundasın

sana hiç kemiğin yokmuş gibi sarılacağım

gözlerindeki yağmurları bitirip

çatal duvar olan kalbimi filizlendireceğim

yeniden doğup geleceğim

beklemek zorundasın

*

akasyalar gibi seveceğim seni

yıldız güzelliğinde olacak bedenim

su gibi gürleyip, yaprak gibi güleceğim

içinde güneş olacağım

yeniden doğacağım

beklemek zorundasın

*

çıplak kuş yavrusunun sıcaklığı olacak

damarlarında

gözlerinden öpeceğim karanlığın bittiği noktada

saatler, var sayılan zamanı kovalayacak

çam yaprağı düzlüğüm bitecek

sen benimle kalbinle konuşacaksın

kanarya öterken düşünür mü hiç

dudakları kor

gözlerinin bal tatlısına kurban olduğum

avuçlarını yüreğimde sıktığım

hasretini

özlemini

sevenini sevdiğim

fırtınalar bitecek

beklemek zorundasın

beklemek zorundasın

Fatma KOŞTAN

Vuslat

Ağlar iken güldüm ben

Selamete erdim ben

Yerde gökte ararken

Canda buldum seni ben

Bu dünya yalan dünya

Malda mülkte yok vefa

Aldanan çeker cefa

Özde buldum seni ben

Kalptesin gönüldesin

İçimde, özümdesin

Benim tek sevgilimsin

Aşkta buldum seni ben

Özlem ÇEVİK

Sana sesleniyorum

Yüreğimin derinliklerinde

Bir acı hissediyorum

Söyleyemiyorum.

Dilim tutuluyor, gözlerim görmüyor

Hiçbirşey hatırlamıyor ve işitmiyorum

Sanki gittikçe tükeniyorum

*

Hep sustum

Korktum herşeyden, herkesten

Bundan sonra susmayacağım, korkmayacağım

Dilim çözülecek, gözlerim görecek

Ölmeyi değil, yaşamayı seveceğim

Sen bana gelmesen de

Ben sana geleceğim

Yüreğimdeki acıyı dindirmesen de

Bir kez olsun seni seviyorum demesen de

Gururumu ayaklar altına alıp

Sana sesleniyorum

Seni seviyorum.

Elvan PAMUK

Hazır mısın?

İşte o gün geldi

Ayrılık, bizim de kapımızı çaldı

Bak senin gibi dinliyor beni dört duvar

Senin gibi kokuyor aynadaki ben

Ne güzel bakardık birbirimize

Konuşmazdık, ben anlardım

o iki kelimeyi gözlerinden

İşte o an dünyalar benim olurdu

O zaman cebimde param

annem bile yanımda olurdu.

*

Yalnızlığı hiç yaşamamışım gibi olurdu

Neyse, yokluğuna alıştım

Bakma böyle yazdığıma

Seni çoktan unuttum

Bir de aşkını unutabilsem.

Geceler şimdi daha karanlık,

daha soğuk

Unutamayacağım gecelerin yanında

Ah şu ağlamaklı şarkılar olmasa

Aşkını da unuturdum

Yalan, hiç istemedim.

*

Bana hep güçlüsün derdin

Hani?

Aç kollarını ölüm

Aç kollarını sevgilim

En güzelimsin derdin ya

En güzelken, sana geldim

Havvanur ÜNAL

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!