Güncelleme Tarihi:
Deli eder insanı bu dünya
Bu yıldızlar, bu gece, bu koku
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç
DÜN değil, bugün gibi hatırlıyorum. 1967 yılıydı. Hani Orhan Veli'ye
dedirten kışkıştıcı mayıs günlerinden biriydi. Birkaç arkadaş İstanbul'un ünlü gezinti yerlerinden Emirgan'a gitmiştik. Bir yandan geziyor, gençliğin verdiği enerjiyle şakalaşıyor, bir yandan da günün anısını kalıcı kılmak için birbirimizin fotoğraflarını çekiyorduk. Bu sırada az ötede oturan orta yaşlı bir çift yerlerinden kalkarak bize doğru yürüdü. Tam bir halk insanıydılar. Bir şeyler söyleyecekleri kesindi, belli ki çekiniyorlardı. Kadın başladı söze,‘‘Bizim de bir fotoğrafımızı çeker misiniz?. Bizim bugün evlilik yıldönümümüz''. Çektik, sonra da bir kağıt peçeteye, yanlış anımsamıyorsam, Kasımpaşa'da bir adres yazıp verdi. ‘‘Bu adrese gönderirseniz seviniriz'' dedi. Sonra bir ömrü paylaşmanın sevgisi ve saygısıyla birbirlerine yaslanarak, çıkış kapısının önündeki uzun yolda kaybolup gittiler. O fotoğraf yerine ulaşmadı. O temiz yüzlü halk kadınının verdiği adres yazılı kağıt peçete, başımızda esen kavak yellerine kapılıp, uçtu gitti. Bu borç içimde bir sızı, bu güne kadar sakladığım o fotoğraf albümümüzde bir sevgi simgesi olarak kaldı. O temiz yüzlü, sade halk insanları karı-kocaydılar, ama en çok da sevgiliydiler bana göre. Belki birbirlerine verecek çok şeyleri yoktu. Bir mutluluk fotoğrafı nasıl da yetecekti sevgilerine, mutluluklarına. O günden sonra, nerede bir sevgili o temiz yüzlü halk insanları gelir aklıma.
Yaşam böyle. Kimi bir fotoğraf, kimi bir şiir, kimi bir besteyle, kimi bir çiçekle gösteriyor sevgisini. Kimi Oktay Rıfat gibi gücünü, varoluş nedenini sevgilisinde buluyor:
kimi Ahmet Muhip Dranas gibi, penceresinin altında Serenat'la dile getiriyor duygularını:
Yeşil pencerenden bir gül at bana
Işıklarla dolsun kalbimin içi
İşte geldim mevsim gibi kapına
Gözlenimde nem, saçlarımda çiğ
BEN şair değilim, şiir yazmak gibi bir yeteneğim olmadı, sadece şiir yazma hevesim oldu. Ben besteci de değilim, besteler yapamadım, böyle hevesim de olmadı. Ama sevgi ve önümüzdeki 14 Şubat sevgililer günü için oturdum bu yazıyı yazdım. Benim bu olanağım ve şansım vardı, yazdım.
ŞAİR şiir yazmış, bestekar beste yapmış, ben bu yazıyı yazdım, bu haftaki şiir sayfamızı da sevgi şiirlerine ayırdım. Sizin bu olanaklarınız var mı bilemiyorum. Bildiğim, sizin de sevgili için, daha geniş anlamıyla sevdiğiniz için yapabileceğiniz birşeylerin mutlaka var olduğu. Bu bir çiçek olur, bir gül olur, bir sevgi sözcüğü olur, bir güzel bakış olur. Hatta bunun için ‘‘ithal günleri'' beklemenin bir anlamı da yok, hemen, şimdi.
Tuzak
Nefretin adresini mi soruyorsun
cinnet yağmurunda kimsesiz kuşlardan
rüzgarı çalınmış yalnızlığımı mı
sevdanın adresini mi soruyorsun
ayrılığı mavi, hüznü beyaz açan
Yüzüne ay doğmakta. Seviyorum seni
Sensin çılgınlığımın zalim kaynağı
elemin aşktan damıtılmış alevi
taşarken yüzünden hicranın ırmağı
zulmetin vahasını mı arıyorsun
Yüzüne ay doğmakta. Seviyorum seni
Fırtınası çalınmış işte umudun
gençliğimin şafağı da haczedilmiş
acının ve aşkın tarihini yazmadan
su menzilinde akşam mı avlıyorsun
ikindisi kumral, baharı az olan
Yüzüne ay doğmakta . Seviyorum seni
Çile kuşatılmaz demedim mi sana
nur heykeli, gün avcısı, ay alevi
yüzü bereketli sevdalar tuzağı
kalbimin adresini mi soruyorsun
soyadı gönüllü, adı naz anılan
Yüzüne ay doğmakta. Seviyorum seni.
Refik DURBAŞ
HAFTANIN ŞİİRİ
Kurban olduğum
Yeniden doğmamı beklemek zorundasın
sana hiç kemiğin yokmuş gibi sarılacağım
gözlerindeki yağmurları bitirip
çatal duvar olan kalbimi filizlendireceğim
yeniden doğup geleceğim
beklemek zorundasın
*
akasyalar gibi seveceğim seni
yıldız güzelliğinde olacak bedenim
su gibi gürleyip, yaprak gibi güleceğim
içinde güneş olacağım
yeniden doğacağım
beklemek zorundasın
*
çıplak kuş yavrusunun sıcaklığı olacak
damarlarında
gözlerinden öpeceğim karanlığın bittiği noktada
saatler, var sayılan zamanı kovalayacak
çam yaprağı düzlüğüm bitecek
sen benimle kalbinle konuşacaksın
kanarya öterken düşünür mü hiç
dudakları kor
gözlerinin bal tatlısına kurban olduğum
avuçlarını yüreğimde sıktığım
hasretini
özlemini
sevenini sevdiğim
fırtınalar bitecek
beklemek zorundasın
beklemek zorundasın
Fatma KOŞTAN
Vuslat
Ağlar iken güldüm ben
Selamete erdim ben
Yerde gökte ararken
Canda buldum seni ben
Bu dünya yalan dünya
Malda mülkte yok vefa
Aldanan çeker cefa
Özde buldum seni ben
Kalptesin gönüldesin
İçimde, özümdesin
Benim tek sevgilimsin
Aşkta buldum seni ben
Özlem ÇEVİK
Sana sesleniyorum
Yüreğimin derinliklerinde
Bir acı hissediyorum
Söyleyemiyorum.
Dilim tutuluyor, gözlerim görmüyor
Hiçbirşey hatırlamıyor ve işitmiyorum
Sanki gittikçe tükeniyorum
*
Hep sustum
Korktum herşeyden, herkesten
Bundan sonra susmayacağım, korkmayacağım
Dilim çözülecek, gözlerim görecek
Ölmeyi değil, yaşamayı seveceğim
Sen bana gelmesen de
Ben sana geleceğim
Yüreğimdeki acıyı dindirmesen de
Bir kez olsun seni seviyorum demesen de
Gururumu ayaklar altına alıp
Sana sesleniyorum
Seni seviyorum.
Elvan PAMUK
Hazır mısın?
İşte o gün geldi
Ayrılık, bizim de kapımızı çaldı
Bak senin gibi dinliyor beni dört duvar
Senin gibi kokuyor aynadaki ben
Ne güzel bakardık birbirimize
Konuşmazdık, ben anlardım
o iki kelimeyi gözlerinden
İşte o an dünyalar benim olurdu
O zaman cebimde param
annem bile yanımda olurdu.
*
Yalnızlığı hiç yaşamamışım gibi olurdu
Neyse, yokluğuna alıştım
Bakma böyle yazdığıma
Seni çoktan unuttum
Bir de aşkını unutabilsem.
Geceler şimdi daha karanlık,
daha soğuk
Unutamayacağım gecelerin yanında
Ah şu ağlamaklı şarkılar olmasa
Aşkını da unuturdum
Yalan, hiç istemedim.
*
Bana hep güçlüsün derdin
Hani?
Aç kollarını ölüm
Aç kollarını sevgilim
En güzelimsin derdin ya
En güzelken, sana geldim
Havvanur ÜNAL