Güncelleme Tarihi:
İki yıl önceki tedavisinin ardından yeniden tekrarlayan lösemi hastalığını yenebilmek için Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji- Onkoloji servisinde tedavisi süren Gamze Akbaş, kemik iliği nakli için uygun donörün bulunmasını bekliyor. Bekleyişini yazıya döken Gamze Akbaş, Atakan’a ve hayata olan sevgisini internetteki günlüğünde dile getiriyor. Her gün binlerce insanın sanal ortamda ziyaret ettiği Gamze, kemik iliği bağışlarının diğer hastalar için de sürmesi gerektiğini vurgulayarak “Bu üzücü durumu nasıl olsa da tersine çevirsek” diyerek yardım istedi.
Sen bütün hastaların sesi oldun
Tedavi için evden ayrılmadan önce gece boyu uyuyan oğlunu seyrettiğini ve evden çıkarken “Kursa gidiyorum” diyerek çıktığını da bloğunda dert ortaklarına anlatan Gamze, annesini unutmadı, onun için de bir yazı yazdı. Gamze, annesinin “Ne olur sen tedavine odaklan, Atakan’ı düşünme. Sana o kadar çok dua edenler var ki, sen bütün hastaların sesi oldun, tüm Türkiye arkanda, senin için çaba sarfediyor, donör sayıları her geçen gün artıyor” dediğini anlattı. Gamze, şöyle devam etti:
“Ben nasıl yavruma yanıyorsam, annem de yavrusuna yanıyordu. İçi sızlıyordu ama bana asla fark ettirmiyorlardı. Bu beni daha da çok üzüyordu. İçlerine attıkları sıkıntılar, soru işaretiyle biten cümleler her geçen gün daha da artıyordu. Donör olmaya gidenlerin sayısı azaldı sanırım. İlk günlerdeki gibi değil en azından. Bu üzücü durumu nasıl olsa da tersine çevirsek. Bana bulunsa bile diğer hastalar için ben nasıl çare olsam ilik bekleyenlere? Eğer kurtulursam, yaşarsam, Atakan’dan ve işimden kalan tüm vaktimi bunun için harcayacağım.”
"Koltuğa otur seyret beni anne"
Atakan’la telefon görüşmesini “Koltuğa otur seyret beni anne” adlı yazısında aktaran Gamze, oğlunun “Anneciğim kocaman balonum var benim hem de ipli. Pat pat yapıyorum. Hadi sen de gel koltuğa otur seyret beni, baksana çok eğlenceli. Görüşürüz konuşmam bitti” deyip telefonu kapattığını anlattı. Gamze şöyle devam etti:
“O an içimdeki tarifi anlatılmaz duyguyu yeniden yaşadım. Tüm gücümü toplayıp ‘annem benim inan ki az kaldı geleceğim’ dedim. Dediğime inanmadım ama kesin söz verdim çocuğa. Ya sözümü tutamazsam ne yapacaktım? Canım yavrum benim, sevdiğim, hayat telaşım, evimizin neşesi, kalbimin gülen yüzü, babasının sırt çantası, (omzundan hiç inmez babasının sürekli güreş yaparlardı) yaşama sevincimiz kısaca. Sana bunları yaşattığım için çok ama çok üzgünüm. Her an aklımdasın anneciğim, sakın unutma bunu.”
En son 28 Şubat tarihinde bir yazı kaleme alan Gamze Akbaş, “Hayat, herkese nazik davransaydı. Kader, herkese eşit davransaydı. Yoksulluk olmasaydı, hasta hele hiç olmasaydı, hatta çocuklar hiç ama hiç hasta olmasaydı. Sıralı ölüm olsaydı, 70-80 yaşına gelince insanlar hastalıkla tanışsaydı. Kanseri o zaman öğrenseydik keşke, trafik kazasında olmasaydı yada diğer aklıma gelmeyen ölüm sebepleri olmasaydı, dedim ya sıralı ölümler olsaydı hayatımızda. O zaman diyeceksiniz ki bunlar hayat sınavı. Doğru ben isyan etmiyorum zaten. Kızmayın bana yine de keşke diyorum keşke bu anlattığım gibi olsaydı dünyamız. Sağlıkla kalın” dedi.