Ayçe DİKMEN
Oluşturulma Tarihi: Nisan 20, 2008 00:00
COLETTE TANER, İzmir’de 30 yıldır, aralarında eşimin de olduğu yüzlerce öğrenci yetiştirmiş bir eğitimci. Bugün oğlum, babasından 25 yıl sonra Bayan Colette’in öğrencisi oldu. Hayatının yarısını Fransa’da yarısını İzmir’de geçiren Colette Taner, ’artık başka yerde yaşayamam’ diyor.
Æ
Kaç yıldır İzmir’desiniz? Æ 30. Geldiğimden beri aynı yerde oturuyorum. Evimi bile değiştirmedim.
Æ
Nerede doğdunuz?Æ Paris’te doğdum. Liseden sonra önce hostes yetiştiren bir okulda okudum ve birincilikle mezun oldum. Sonra üniversitede İngilizce eğitimi aldım, bu arada eşimle tanıştım.
Æ
Eşinizle nasıl tanıştınız?Æ Tatil için Urla’daki Nebioğlu Tatil Köyü’ne gelmiştim. Orada tanıştım, aşık olduk ve bir süre mektuplaştık. O İngiltere’ye mimarlık doktorası yapmaya gidince evlendik. Kaldığımız 3 sene ben de İngilizce eğitimime devam ettim. Sonra temelli İzmir’e geldik.
Æ
İzmir’de hangi eğitim kurumlarında çalıştınız?Æ Fransız Kültür Merkezi’nde, Tevfik Fikret Lisesi’nde, Amerikan Koleji’nde ve 10 yıl Saint Joseph Koleji’nde. 10 yıldır Güzelbahçe Piri Reis İlköğretim Okulu’nda çalışıyorum.
Æ
Türk eğitim sistemi hakkında neler düşünüyorsunuz?Æ Burada devlet ve özel okullar arasında çok fark var. Çalıştığım yerlerde bir devlet okuluyla yardımlaşma kurulu kuruyorum. O yüzden devlet okullarını iyi tanıyorum. Çok kalabalıklar ve öğretmen sıkıntısı var. Ama Türk öğretmenleri çok fedakar. Saatlerce, zor şartlarda çalışıyorlar. Çocuklara birşey öğretebilmek için hayatlarını veriyorlar, çok takdir ediyorum.
Æ
Fransa’da öğretmenlerin yaklaşımı nasıldır genellikle?Æ Fransız öğretmenler çok prensipli. 15 dakika fazla çalışmaz, şartlar, kurallar bellidir. Dışına çıkılırsa grev yapabilirler. Böyle bir sistem var. Burada biraz daha insanlık var.
GÖZLERİME İNANAMADIM
Æ
Yurt dışı platformlarda Türkiye’nin yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?Æ Avrupa hatta özellikle Fransa’da Türkiye’ye karşı büyük önyargı var. Gidip gerçekleri anlatabilsem diye kıvranıyorum. Diğer ülkelerin özel tarihi ve gündemlerine karışılıyor. Fransız kadın filozof Simone Weil 'bir ülke başka ülkenin içişlerine karışmamalı çünkü mantık aynı değil' der. Bir Fransız ile bir Türk birbirlerinden farklı düşünür. Tarih de çok hassas konu. Eskiden eleştirilen birçok karar acaba hangi şartlarda hangi durumda alındı, bu kimseyi ilgilendirmez. Bence Expo da önyargılar yüzünden kaybedildi.
Æ
Expo hakkında ne düşünüyorsunuz?Æ İzmir’de olmasını çok isterdim. İyi anlatılmalıydık. Afrikalılar Türkiye’yi hiç bilmiyor ki. Bırakın Afrika’yı Fransızlar bile Türkiye’yi Arabistan ile karıştırıyor. Expo dosyasına da baktım. Çok lüks hazırlanmış, İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve Almanca. Fransızca anlatıma baktım, gözlerime inanamadım. Çok kötü bir çeviri ve anlatım. Biz buradayız, her konuda yardım etmeye hazırız. Neden bizlerden yardım istenmediğini gerçekten anlayamıyorum.
Æ
Biz kendimizi iyi anlatamıyoruz yani değil mi?Æ Evet. Bakın Paris’te çalışırken turistik coğrafya dersleri için tüm ülkelerin enformasyon bürolarından
film ve broşür topluyordum. Hiç unutmam; daracık bir sokaktaki Yunanistan Turizm Bürosu bana onlarca film, broşür çıkardı. Yunanistan Turizm Müdürü okula gelip her sınıfa ülkesini anlattı ve her çocuğa Yunan müziği kasedi hediye etti. Sonra Champ-Elysée (Şanzelize) deki lüks Türkiye Turizm Bürosu’na gittim. Bir kız vardı, 'bilmem ki pek birşey' yok dedi. Lelouch’un çektiği bir film ile 1-2 broşür verdi. Filmi izledim, at arabaları, örtülü kadınlar acayip birşey.
ÇOCUKLARIN KONUŞABİLDİĞİ TEK BİR YER VAR; SINIF
Æ
Türkiye’de hakim bir sınav sistemi var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?Æ Bu çok kötü. Sistemler değişiyor, barajlar artıyor. Çocuklar sınavlar için hafta sonu dershanelere gidiyor. Okul-dershane-özel ders derken konuşmaya fırsat bulamıyor. Sınıfta konuşunca 'susun' deyince 'biz sınıfta konuşmazsak nerede konuşacağız' diyorlar. Anne-babalar da onları vakit ayırıp dinlemiyor.
Æ
O zaman evdeki eğitimden bahsedelim..Æ Mesela İngiliz ve Amerikalılar 2 yaşında bile cep parasını yönetmeyi öğreniyorlar. Fransa’da bu kadar olmasa da Türkiye’deki gibi çocuklar ailelerin kontrolünde değil. Burada bırakın çocukluğu, yetişkinlikte bile aileleri para verip destek oluyor. Bu onların kendi ayakları üzerinde durmalarını güçleştiriyor. Ama diğer taraftan aile kavramı burada daha güçlü.
Æ
Siz ailelerin çocuklara yaklaşımında neler gözlemliyorsunuz?Æ En büyük dengesizlik babaların yoğun çalışması. Annelerin hem anne hem baba olması. Bu nedenle erkek öğretmenler daha iyi otorite kuruyor. Çünkü çocuklar evde babaları az görüyor, annelerse hep disiplin kurmaya çalışıyor. Her zaman başaramıyor. Çocukla geçirilen zamanda dünya durmalı, başka şeyle ilgilenilmemeli. Çocuğun odasına gidip, gözlerine bakarak konuşmalı. Bu çok çok önemli.
UNUTMA COLETTE TÜRKİYE’DE YAŞIYORSUN HER ŞEY MÜMKÜN
Æ
Bu kadar disiplinli biriyken Türkiye gibi bireysel kuralların daha çok uygulandığı bir ülkede yaşamak sizi zorladı mı?Æ Türkiye’de o kadar olumlu taraflar gördüm ki herkesi olduğu gibi kabul ediyorum. Mesela bir gezi organizasyonumuz vardı. Problemler çıktı, Fransa’da olsak "Tamam, gidemiyoruz, gezi iptal" denirdi. Oysa burada "aa benim bir tanıdığım var, onu arayalım, bir de şunu deneyelim". Hoop 1-2 saatte çözüldü. O zaman "unutma Colette, Türkiye’de yaşıyorsun, herşey mümkün" dedim.
Æ
Fransa’ya dönmeyi düşünür müsünüz?Æ İmkansız. Hayatımın yarısı burada yarısı orada geçti. Ama Avrupa’daki bazı şeyler beni sinir ediyor. İnsanlar birbirine yemeğe gitmek için 1 ay önceden randevulaşıyor. Bir gün önce "ya bir arkadaşımı daha getirebilir miyim" diye arıyorsun. Olmaz, sadece iki biftek ayarlamıştık diyorlar. Ben bu konuda tam Türk oldum. 5 kişi çağırıyorum yemeğe, son anda 12 kişi oluyor, hoşuma gidiyor.
BEN REZİL OLMAK NEDİR BİLMEM
Æ
Genç, yabancı bir kadın öğretmen olarak çalışmanızın zorlukları oldu mu? Æ Zorluk çektim diyemem. Ama çok gençken lise 2 ve 3'lere giriyordum. 'Nasıl başa çıkacağım' diye düşünürken gitar çalan bir öğrenci farkettim. Her ders ona gitar çaldırıp çocuklara İngilizce şarkılar öğrettim. İdare, 'gramer nerede' diye kıyameti kopardı. Ama o öğrencilerim hala İngilizce’yi en iyi o sene öğrendik diyorlar.
Æ
Eğitimci olarak sizi mutlu eden şeyler neler?Æ Çok disiplinliyimdir. Sınıf sessiz olmalı, yemekler bitirilmeli, atılmamalı. Öğrencilerim, 'Önce sizden çok korkmuştuk ama sonradan çok sevdik' diyor. En güzel şey eski öğrencilerimin, çocuklarının da benim öğrencim olmasını arzu etmeleri. Bu güvenin simgesi..
Æ
Bir müzikal yazdığınız doğru mu?Æ Öğrencilerin oynadığı Mona Lisa Yokoldu adlı müzikali yazdım. Daha önce de Dansın Dört Mevsimleri isimli bir gösteri yapmıştım. Şarkıları kullandım, çocuklarımın karakterlerine göre tipler yarattım.
Æ
Hatta kendiniz de üşenmeyip gösterilere çıkıyorsunuz değil mi?Æ Yaratıcılık tarafım fazla. Her gösteriye katılır, her kılığa girerim. Hatta bazen arkadaşlarım, 'ay rezil olacaksın' der. Oysa ben rezil olmak ne demek bilmem. Hatta Saint Joseph'de Charlie Chaplin kılığına girerdim. Tekrar edeceğim bunu. Yatılı gezilerde yastık savaşı yaparım, su savaşını başlatırım. Ama ertesi gün disiplin yine katıdır.