Güncelleme Tarihi:
Hastane odasında canı sıkılmış bir çocuk ne bekler, biz bilemeyebiliriz. O kapının ardında umutla gelecek kalbi beklemiş olan Tayfun Erdem, bir hastanedeki çocuğun tüm duygularını anlayamayacağımız ölçüde iyi biliyor. Beklentilerini de. Bu yüzden “Hayata merhaba” diyebilmenin vefasını kendisi gibi iyi yürekli arkadaşlarıyla gösteriyor. Palyaço kostümleriyle kah hastanede kah çocuk yuvasında soluğu alan “Gönüllü Palyaçolar” onlarca çocuğu “kapının ardındakilere” dair umutlandırıyor. İşte Gönüllü Palyaçolar ekibinden Tayfun Erdem ve Şenol Özkorkmaz’a sorduklarımız ve yüreğimizi ısıtan yanıtları…
“YAPAY KALPLERİ GERÇEK KILMAK”
Kalp naklinizden başlayalım.
Tayfun Erdem: Ben 17’yi bitirdiğimde hastaneye yattım. 17 Ekim 2006’da da kalp nakli oldum. Bodrum’da kaza geçiren Oliver’ın kalbiyle hayata tutundum. Daha yeni reşit olmuşken hastanede büyüdüm diyebilirim. Nakilden sonra düzenli kontrollerim oldu. 2008 yılında bir gazetenin Ege ekinde Barış, Hamdullah, Çiğdem ve Hasan Hüseyin’in fotoğraflarını gördüm. Kalp bekliyorlardı. Bu bebekler için bir şey yapmak istedim. Facebook’tan İzmir Delileri Grubu’na ulaştım. Onlar da sağ olsunlar geldiler, “Yapay Kalpleri Gerçek Kılmak” adında bir proje başlattık. Bu projede öncülük eden arkadaşlarımdan Şenol’la da (Özkorkmaz) öyle tanıştık. Sonra Barış nakil oldu, yıl başını hastanede geçirecek olunca ziyaret etmek istedik. Ben de bilmiyordum ama o ilk ziyaretimiz hastaneye yayıldı ve “Mutluluk Bazen Ufak Bir Ziyarettir” adlı projemiz başladı. Bu düzenli olunca hastane, çocuk yuvası gibi gülümsemek isteyen çocukların olduğu yerlere gitme kararı aldık.
Gönüllü Palyaçolar nasıl başladı?
T.E.: Bu Adana’daki bir projeydi. Facebook üzerinden Erol diye bir arkadaşımız ulaştı. Bir de onların grubundan Dilem Kayalı İzmir’e gelmişti. Nihayet geçtiğimiz ekim ayında projeyi İzmir’e taşıdık. Şimdi bizim de gayretlerimizle Mersin ve Çanakkale’ye yayılıyor. “Tüm Türkiye’de neden olmasın?” diyerek çabalarımızı sürdürüyoruz.
“GÖNÜLLÜLÜK DEĞİL MESLEK”
Siz şimdi oraya dışarıdan gidiyorsunuz. Ama içerideki durumu da en iyi bilenlerdensiniz. O yüzden hissettiklerinizi çok merak ediyorum.
T.E.: Kendimden örnek vereyim. Odada yatarken kapı açılıyor. Oradan herkes girebilir; hademe, doktor, asistan… Ama ne olursa olsun o kapı açılsın diye bakıyorsunuz. ‘Sana kalp geldi’ haberi gelebilir, arkadaşınız gelebilir, hemşire kan almaya gelebilir… İçeri kim girerse duygunuz değişebiliyor. Hele her organ bekleyen gibi ölümlerden dönüyorsanız bu bambaşka. O yüzden “Bu sefer o kapıyı ben çalmalıyım” diyorsunuz. Çalıyoruz da. Suratımız boyalı, renkli kostümlerimiz ve danslarımızla. Düşünsenize bir çocuğun gözünden. Hemşire yerine palyaço geliyor. (Gülüyor) O yüzden bu mutluluğu bildiğim için kendi hayatımı kazandığım muhasebecilik ikinci mesleğim. Bu iş benim için gönüllülük değil; meslek, hayat uğraşı.
4 BİN DESTEKÇİ 100 GÖNÜLLÜ
Şenol Bey, sizin öykünüzü de dinleyelim.
Şenol Özkorkmaz: Ben de İzmir’e taşınalı 6 yıl oldu. Yazın part-time palyaçoluk yapıyordum. Tayfun’un anlattığı önceki projelerde ilk kez palyaço oldum. Hastaneler, çocuk yuvaları ve huzurevleri bizim uğrak yerlerimiz oldu. Kardeşlerimizle beraber olmak, onları mutlu etmek , bizlere de tarifsiz bir mutluluk veriyor.
Peki, işleyişiniz nasıl? Kaç kişisiniz?
Bizde başkan filan yok. Aksaklık olduğu zaman tecrübeli arkadaşlar işi halletmek için müdahale edebiliyor. Sosyal medyada 4-5 bin kişiye ulaşıyoruz. 100’e yakın da gönüllümüz var. Para kabul etmiyoruz. İsteyen oyuncak, çocuk bezi gibi ihtiyaçları alıp bize ulaştırıyor.