Güncelleme Tarihi:
Kalp buldum kaptırdım
SUNUŞ
Daha çok bağış daha çok hayat
SAĞLIK muhabirliğimde, yaşamak için organ nakli bekleyen onlarca çaresiz hasta tanıdım. Böbrek ve karaciğer hastalarında kan bağı olan bir verici zaman zaman kurtarıcı olsa da, kalp hastaları hepten umutsuzdu. Onlar kaybedilen bir candan organ bağışlanmasını bekleyen ölüme mahkum insanlardı. Bazıları bu şansı yakaladı. Nakilleri başarıyla sonuçlandı. Çoğu günlük yaşamlarına, eski günlerine döndü.
BU dizide ‘‘El kalbi’’yle ikinci hayata başlayanların defalarca ölümle-yaşam arasında yaptıkları inanılmaz yolculukları okuyacaksınız. Bir yabancının kalbiyle ikinci kez hayata ‘‘merhaba’’ diyenlerin çektikleri çilelere, umutlarına tanık olacaksınız.
YENİDEN her istediklerini yiyebilme, yürüyüp koşabilme özlemlerini, özgürlüklerini, daha doğrusu normal yaşama haklarını arayışlarını öyküsünü bulacaksınız. Hepsi kendilerine hayat hediyesi verenlere minnettar. Hepsinin dileği daha çok bağışla daha çok hayatın kurtarılması. Bizim de öyle...
N.C.
Daha çocuktu, 15 yaşında, tekleyen bir kalbe sahip olduğu söylenmişti. Çocuk kafasında hastalığı pek tanımlayamadığı gibi, şaşkınlıkla korku arasında bir şey hissettiğini hatırlıyordu.
En büyük tutkusunun futbol olduğunu belirten Sami, her fırsatta meşin yuvarlağın peşinden koşuyor. Futbol oynayamadığı, yatağa ve ölüme mahkum olduğu günlerin acısını çıkartıyor.
SAMİ Coşkun, henüz 18'inde, Muğla Yatağanlı bir genç. Röportaj için Muğla'da ararken, kontroller için geldiği Dokuz Eylül Hastanesi'nde buldum onu. Ameliyatı gerçekleştiren Prof. Dr. Öztekin Oto'nun odasında buluştuğumuzda, nakil öncesinde hastalığın perişan ettiği gençliğine kavuştuğu ortadaydı. Daha çocuk sayıldığı 15 yaşında, tekleyen bir kalbe sahip olduğu söylenmişti. Çocuk kafasında hastalığı pek tanımlayamadığı gibi şaşkınlıkla korku arasında bir şey hissettiğini hatırlıyordu. Böyle bir hastalık beklemiyordu. Ama gerçek gerçekti. İşçi baba Kadir Coşkun, anne Kadın Coşkun ve ağabey Hüsamettin, hastalığın ne denli can alıcı olduğunu hissettirmeden şifa arayışlarında güç oldu.
Apayrı bir dram
İŞE Ankara'dan başlandı. Kalbinde öyle bir bozukluk vardı ki, olup olmadık zamanlarda duruyordu. Bunun nedenini kalbi değiştirdiklerinde gördüklerini söyledi Kalp Cerrahı Prof. Dr. Öztekin Oto. ‘‘Sami'nin dramı tüm hastalardan farklıydı’’ diyerek sohbetimize katıldı: ‘‘Sami'nin kalbindeki ritim bozukluğunu düzeltmek için elektro şok cihazı takılmış Ankara'da. Bununla da uzun süre yaşayabileceği düşünülmüş. Ancak 6. ayda cihaz sıklıkla devreye girmeye başladı. Bir günde iki kez kalbi duruyor, cihaz şokluyordu. Kalbi çıkardığımızda gördük, patoloji de doğruladı. Nadir görülen kalp kasının doğuştan kademe kademe yağlanmasından kaynaklanıyordu bozukluk.’
SAMİ'nin de her genç gibi hayalleri vardı. Uluslararası İlişkiler okumak gibi büyük bir hedefi... Yürümek, futbol tutkusuydu. Ya aşk... Ama kalbi daha ilk aşk çarpıntısını yaşamadan tükeniyordu.
CİHAZ takılıp haberi olmadan duran kalbi şokla çalıştıkça, ‘‘kalp nakline 4-5 yıl sonra ihtiyaç olabilir’’ sözünün arkasındaki uzak ihtimale beklemediği hızla yakınlaşıyordu Sami. Öyle bir an geldi ki; artık DEÜ'nün kadrolu hastası oldu. Taburcu edilemez durumdaydı. İkinci adresi yoğun bakım oldu. Kalbi en küçük bir eforda duruyordu. Her ayağa kalkışında bir daha kalbinin çalışmayacağı korkusu kâbusa dönüşmüş, Sami depresyona girmişti. Yitirilen umutların yeniden kazanılması için psikiyatristler fazla mesai yapmak zorunda kalıyordu. Hastanede 5 ayını doldurmuştu.
DRAMIN bu sahnesinde yine Prof. Dr. Oto katıldı sohbetimize. ‘‘25 Kasım'ı unutamıyorum’’ diye başladı söze. Saat 19.00 sularında hastaneden ayrılmadan önce oğlunun tükenişini izleyen anne Kadın Coşkun'a Sami'nin hiç kurtuluş şansı kalmadığını söylerken yaşadığı üzüntüyü anlatmaya çalıştı Oto. Eve gittikten iki saat sonra telefonla gelen kalp bağışı haberiyle üzüntüsünün nasıl sevince, umuda dönüştüğünü. Oto, zaman kaybetmeden hastaneye dönüp, kalbi getirecek organizasyonu başlatırken mucize yaşandığına inanıyordu. Oğlu için varını yoğunu harcayan işçi baba Kadir Coşkun, bu hayat hediyesinin oğluna can olması için özel uçak tutmuştu. Tarih 26 Kasım 1998'i gösterirken, Sami can aşılanmış olarak gözlerini açıyordu, yeni güne.
BİR ay sonra taburcu olup evine dönen Sami, azraili yenmişti. Yavaş ta olsa normal yaşama adım atıyordu. Artık maskeli yaşam başlamıştı. Sokağa her çıkışında karşılaştığı her insanın bakışında ‘‘Korkuyla- acıma ’’ arası duyguyu yakalıyordu. Durdurup, hastalığının ne olduğunu sormayan da yok değildi.
O günleri aştı, kendini iyi hissettikçe morali yükseldi, morali yükseldikçe gücü arttı. O tadına doyamadığı saatler süren gece yürüyüşlerine çıktı, futbol oynamaya başladı. Bu işi öyle abarttı ki, ayaklarının altı nasır oldu. Hayat yeniden başlıyordu. Üstelik geçmişini değerlendirirken iddialıydı, ‘‘Eski yaşamıma tamamen döndüm değil, aştım.’’
Yeniden öğrenci oldu
SAMİ'nin hayallerinden biri de Uluslararası İlişkiler okumaktı diye söz etmiştim ya... Üniversiteye gitmesi için önce liseyi bitirmesi gerekiyordu. Oysa lise ikinci sınıfta okurken tam iki yıl ara verince yasaya göre geri dönüşü imkansız olmuştu. Çünkü rapora karşın, iki yıl ara verene yasa okuma hakkı vermiyordu. Prof. Dr. Oto, Sami'ye yanlışlara da direnmesini öğretti. Bakanlığa yazılan onca yazıyla, raporla Sami'nin Onun başarısız, keyfinden okulu bırakan bir öğrenci olmadığı kanıtlandı. Ve okula kabul edildi. Bu yıl lise ikinci sınıfı okudu, başarıyla geçti, üniversiteye hazırlık için dersaneye gitti.
Aşık oldum
2.5 yıl Sami'nin yaşamı kadar yaşam felsefesini de değiştirmişti. Ölümle - yaşam arasında yaptığı onca yolculuktan sonra, daha bir duygusal olmuştu. Türk filmlerinin bile ağlatamadığı Sami artık gözyaşlarını tutamıyordu. Küçücük şeyleri kafasına takarak hayatını zehir ettiği günler de geride kalmıştı. Bu felsefeyi de herkese öneriyordu. Hayat yaşamaya değer, herşeyi kafaya takmaya değmezdi. Hele şimdilerde çok daha önemliydi onun için yaşam. Yeni kalbi dopdoluydu. Aşkla çarpıyordu. Aşkının adı Banu'ydu. Esprisini patlattı, ‘‘Tam bir kalp bulmuştum, onu da kaptırdım.’’
Yarın: Nakil misyoneri